BİZ SİZE HİÇ IRKÇILIK YAPMADIK BAYAN MERKEL
Hürriyete Gazetesi yazarı Soner Yalçın'ın köşe yazısı...
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in hazırlattığı yeni göç yasası, bu ülkedeki 2.5 milyon Türk’e yönelik etnik ayrımcılık yaptığı için yoğun eleştirilere uğruyor.
Türk işçilerinin Almanya’ya ne zaman, neden gittiğini hemen hepimiz biliyoruz. Peki, Almanların bir dilim ekmek için Osmanlı’ya göç ettiğini bilir misiniz? Ya da Osmanlı’nın göç yasasından haberdar mısınız? İşte Alman göçmenlerin Osmanlı serüveni...
ONDOKUZ’uncu yüzyılın başı... Almanya’nın birliğini sağlamasına daha on yıllar vardı. Yani Prusya, Bavyera, Saksonya gibi dükler, krallıklar, beylikler birleşmemişti.
Bu topraklardan ilk göç dalgası 1815’te başladı. Sebebi kuraklığın getirdiği yoksulluktu. Alman yoksulları bu tarihte özellikle iki ülkeye akın ettiler: Amerika ve Rusya.
İkinci göç dalgası 1830’da başladı.
Sebep aynıydı; ekonomik kriz, siyasi bunalımlar, salgın hastalıklar...
Başta Hamburg limanı olmak üzere bölgedeki tüm limanlardan binlerce yoksul, aç, hasta Alman, Amerika ve Rusya’ya göç ediyordu.
Göçmen sayısının fazlalığı üzerine -ki sayı yaklaşık 5 milyondu- Amerikan Kongresi, Almanların gelmemesi için kısıtlayıcı kararlar aldı. O tarihlerde "Almanlar dışarı" sloganı doğdu Amerika’da.
Rusya, parasız pulsuz göçmen istemiyordu! Zaten vize uyguluyordu.
Rusya ve Amerika’nın katı tutumu yüzünden Almanlar yeni yerleşim yerleri aramaya başladılar. Osmanlı toprakları; Balkanlar ve Anadolu çok cazipti Alman için.
Balkanlar’da ilk, Kuzey Dobruca’daki Türk köyü Akpunar’a yerleştiler.
Osmanlı yönetimi, Almanlara karşı hoşgörülüydü. 1848’de Babadağ Kaymakamlığı, yerleşmeleri için Almanlara bölge tahsis etti. Toprakların tapusunu verdi. Kilise açmalarına izin verdi. Almanların kurdukları bu yerleşim yerinin adı "Atmagea" idi. Bunu "Malkoci" ve "Kataloi" gibi Alman yerleşim yerleri takip etti.
Balkanlar’a fazla sayıda Alman gelmedi. Bunun nedeni, bölgedeki milliyet ve din çatışmalarının yoğun olmasıydı.
Göçmen Almanlar, Rumeli’deki var olan devlet düzeninin sürekli olarak korunamayacağını düşünüyorlardı.
Almanlar için yeni hedef Anadolu’ydu...
Alman arkeolog Ludwig Ross "vatandaşlarına" Akdeniz kıyılarına yerleşmelerini öneriyordu.
Almanlar özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Anadolu’ya gelmeye başladılar.
Alman Türkolog Dr. Robert Anhegger’e (Bedri Rahmi ve Sabahattin Eyüboğlu’nun eniştesidir) göre, 1860’larda İzmir bölgesinde Alsaslı ve Bademli bölgesinde Alman kolonileri kuruldu.
Bazı Alman göçmenler ise Burgaz’a yerleşmişlerdi.
OSMANLI’NIN GÖÇ YASASI
Osmanlı yönetimi, Alman göçmenlerin gelmesinden memnundu. Çünkü Anadolu’daki taşra nüfusu giderek azalmaktaydı. Özellikle 1839’taki veba salgını, binlerce insanın canını almıştı.
Anadolu’nun acil nitelikli işgücüne ihtiyacı vardı. Bakir topraklarının işletilmesi gerekiyordu.
Osmanlı yönetimi çok sayıda göçmenin Anadolu’ya gelmesi için göç yasası çıkardı.
9 Mart 1857’de Journal de Constantinople adlı gazetede, Osmanlı yönetiminin göçmenlerle ilgili çıkardığı yasa yayınlandı.
Habere göre, yasa göçmenlere her türlü kolaylığı sağlıyordu.
İşte Osmanlı’nın göç yasasından bazı başlıklar:
Göçmenler çiftçi ve zanaatçı olacak.
Göçmenler isterlerse Osmanlı uyruğuna geçebilecek.
Tam bir din özgürlüğü olacak.
Devlete ait topraklardan uygun olanlar göçmenlere verilecek.
Rumeli’de 6, Anadolu’da 12 yıl vergi alınmayacak
Rumeli’de 6, Anadolu’da 12 yıl askerlik yükümlülüğü olmayacak.
Devlet tarafından verilen araziler 20 yıl sonra göçmenler tarafından satılabilecek.
Göçmenler sabıkasız olacak.
Başlangıç sermayesi için 1300 Fransız Frangı getirilecek.
Ülke içi taşıma masraflarını Osmanlı yönetimi karşılayacak.
Aynı gazetede, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın başta Polonyalı olmak üzere Avrupalı göçmenlere kendi çiftliklerinde yerleşmeleri için çağrı yaptığının haberi vardı. Sadrazam’ın sadece Tesalya bölgesinde 17 çiftliği vardı!
GÖÇMEN ALMANLARA ÖĞÜTLER
Osmanlı Devleti’nin göçmen yasası, Avrupa’nın diğer ülkeleri gibi Almanya’da da hayli yankı buldu.
Bu arada, 12 Nisan 1857’de Allgemeine Augsburger Zeutung gazetesinde, Osmanlı topraklarına göç etmek isteyen Almanlara öğütler veren makale çıktı. Ama makale biraz alaycı bir üslupla yazılmıştı:
Osmanlı’ya göç edecek Alman, gecelik takkesiyle içki şişesini Almanya’da bıraksın. Tütünü de bıraksa iyi olur.
Her türlü taassuptan kaçınsın, ancak hem kendi hem de diğer insanların dini inançlarına saygı göstersin.
Göçecek olanlar aralarındaki anlaşmazlıkları toprağa gömsün.
Komünistler, ateistler Osmanlı’dan uzak dursun; onların öğretilerine kimse kulak asmaz.
Koşullar ne olursa olsun, yerli kadınlarla uygunsuzluğa kalkışmasın.
Ermenilerle asla para ilişkisine girişmesin.
Ölçülü olmayı ve temiz yaşamayı kendine alışkanlık edinsin.
Osmanlı’nın çıkardığı göçmen yasası her ne kadar iyi niyetle çıkarılmışsa da Anadolu’ya gelen Alman sayısı beklendiği gibi çok olmadı.
Ama sayıları az olsa bile gelenler de oldu. Bursa’daki bir iplik fabrikasında çalışan Alman işçiler, Ankara’da hekim olarak çalışan Alman doktorlar gibi...
Anadolu’ya gelen Almanlar’ın en başarılısı, Hıristiyan sosyalizminin öncü savaşçısı olarak bilinen Karl Mez idi.
AMASYA’DA BİR SOSYALİST
Alman Karl Mez, 1840 yılında geldi Amasya’ya. İyi cins ipek sağlamak amacıyla bir işletme kurdu.
Şirketi kısa sürede çok büyüdü. Almanya’dan işçi getirmeye başladı.
Sayıları zamanla o kadar çoğaldı ki, Mez 1858’de Almanya’dan Protestan bir papaz ile bir öğretmeni de Amasya’ya getirdi.
Şirketin müdürü Georg Krug’un evi "misyon evine" dönüştürüldü. Mez aynı zamanda misyonerlik çalışması yapıyordu.
Hıristiyan sosyalist Karl Mez’in amacı, bu küçük Alman kolonisi örnek yaşam tarzıyla yerli halkın takdirini kazanmaktı.
Mez’in öngördüğü "Tanrı’nın buyrukları doğrultusunda uygun davranışta" bulunmayan Alman işçiler geri gönderildi.
Mez’in misyonerliği, şirketi kadar başarılı olamadı. Özellikle Mez ölünce oğulları ve kolonideki diğer ikinci kuşak heyecanını yitirmişti.
Koloni dışarıdan evlenmeler, Almanya’ya geri dönmelerle zamanla çok küçüldü.
Amasya’daki papazın ölümüyle buradaki Protestanların dini işleri İstanbul Alman Protestan cemaatinin papazınca yürütüldü.
Amasya’daki Alman kolonisi, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar varlığını sürdürdü. Savaş sonrasında müttefiklerin talimatıyla mihver devletlerin yurttaşları olan herkesin Türkiye’den ayrılması istenmesi üzerine Amasya’daki koloninin varlığı son buldu.
Dün, Osmanlı Alman göçmenlere kapılarını sonuna kadar açarken; bugün Almanya’nın geçmişi hafızalardan silen yeni göç yasası tarihe karşı vicdansızlık değil midir?..
ALMANYA’DAN BİLİM GÖÇÜ
Almanya’daki bu yeni göç yasası, Alman vatandaşı Alman ile Alman vatandaşı Türk’ün eşit olmadığını, olamayacağını gözler önüne seriyor! Almanya’nın bu "etnik ayrımcılığı" Alman Cumhurbaşkanı’ndan veto yer mi bilinmez.
Bilinen, ırkçı Adolf Hitler’in iktidara geldiğinde, Alman vatandaşlarını ari olup olmamasına bakarak korkunç bir elemeye tabi tutmasıydı.
Türkiye o yıllarda, solcu, Yahudi, liberal kim olursa olsun, Hitler rejiminin gazabına uğrayan Alman vatandaşlarına kapısını açan bir ülke oldu.
Türkiye’ye kaçanlardan (ve daha sonra 1948 ve 1951’de Berlin Belediye Başkanlığı’na seçilen) Ernst Reuter, kimlik konusunda şöyle diyordu:
"Kimlik belgeleri kim olduğumuzu bilmemiz için değil, -çünkü kim olduğumuzu biliyoruz- bize yasallık veren bir kimliğe sahip olmamız için vardır."
Türkiye’de bir etnik grup Almanlar
Bugün Anadolu’da Osmanlı döneminden kalan Almanlar var mı? Alman Tübingen Üniversitesi’nden Peter Alford Andrews’in 1989 yılında çıkardığı "Türkiye’de Etnik Gruplar" adlı çalışmasında Türkiye’deki 47 etnik gruptan biri olarak Almanların da adı veriliyor. İşte "Etnik Gruplar" çalışmasındaki Almanlar bölümü...
Genel Adları: Alman(lar)
Kendi Adlandırmaları: Deutsche
Sayıları: 1965’te Kars’ta anadili Alman olanların sayısı 21 kişi.
1972 yılında Ardahan’da anadili Alman olan 25 kişi Almanya’ya işçi olarak gitmiştir.
Dağılımı: Kars ilinde Zavat, Arpaçay, Karacaören ve Ardahan’ın yanı sıra Kars’ın içinde dağınık gruplar halinde yaşarlar.
Dil: Almanca
Din: a) Hıristiyanlık, Protestanlık
b) Müslümanlık, evlilik yoluyla
Grup Kimliği: Yeterli bilgi yoktur, fakat öncelikle dile ve dine, ikincil olarak da topluluğun geleneksel bir geçim kaynağı olarak mandıracılıkta uzmanlaşmasına dayanır. Dağınık bir yerleşim gösteren bu aileler, ildeki en iyi peynir üreticileri olarak isim yapmışlardır. Fakat kadınlar arasında halı dokumacılığının yaygın olması, maddi kültürde bir asimilasyon belirtisi olarak kabul edilmiştir. Aynı dönemde, kızların özellikle Hıristiyan topluluklarda uygun eş bulamadıklarında, yerel Müslüman halktan kişilerle evlenmelerine izin verildiği saptanmıştır. Karacaören’de Molakanlar ve Estonlar gibi Hıristiyan toplulukların bulunması nedeniyle evliliklerde bu gruplar tercih edilmektedir.
Tarihsel Bilgi: Alman ve İsviçreli 100 aile 1876-77 yıllarında Ruslar tarafından Kars’a yerleştirilmiştir. Her iki grup da mandıracılıkla uğraşmaya başlamıştır. Yöresel adlandırmaları olan "Nemis" Rusça’daki "nemets" Alman kelimesinden gelmektedir.
İsviçreli grubun son durumuna dair herhangi bir bilgi yoktur.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.