DP'nin seçimde başarı şansı nedir?
27 Nisan e-muhtırasının etkisi altında CHP ile aynı safta yer almaları, ANAP ve DYP'yi etkiler mi? Anadolu'da iki partiye yönelik tepkiler sandığa yansır mı? Baraja takılma riski var mı?
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. BİROL AKGÜN'ün yorumu
22 Temmuz 2007 tarihinde Türkiye'de 14. kez milletvekili genel seçimleri yapılacak. Başka ülkelerde halk iradesinin tecelli ettiği bir demokrasi bayramı olarak kutlanan ve büyük bir heyecan uyandıran seçimlere, Türkiye ağır bir meşruluk krizi ortamında gidiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşanan ağır rejim tartışmaları seçmenin de siyasi partilerin de kimyasını bozdu. Bu ortamda hem sağ hem de solda siyasi partiler arasında birleşmeler yaşanıyor. İlk ilan edilen siyasi birleşme ise DP çatısı altında gerçekleşen Anavatan ve DYP ittifakıdır. Burada, merkez sağ olarak bilinen iki partinin birleşmesinin siyasal alandaki muhtemel yansımaları ve başarı şansı irdelenmeye çalışılacaktır.
12 Eylül sonrası dönemin olağanüstü koşullarında kurulan DYP ve ANAP, Türkiye'de siyasi gruplaşmalar anlamında sosyolojik ve partileşme anlamda örgütsel olarak Demokrat Parti misyonunu devam ettirme iddiasındaki partilerdir. Türk siyasetinin sağ kanadının iki farklı parti arasında bölünmesini yalnızca Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibi liderlerin kişisel hırslarıyla açıklamak ise kolaycılık olur. DYP ve ANAP'ın sosyolojik tabanı ve onları temsil eden lider kadrosunda da ciddi ayrışmalar vardır. ANAP, 1960 ve 1970'lerde hızlanan şehirleşme, ticarileşme ve eğitimin yaygınlaşması gibi modernleşme dinamiklerinin harekete geçirdiği ve kent merkezli olarak yükselen, yeni ve yenilikçi orta sınıfın partisi olarak ortaya çıkmıştır. Turgut Özal, bu anlamda şahsi hayatında muhafazakar; ama ekonomik ve siyasi anlamda girişimci ve özgürlükçü değerleri önemseyen bu geniş kitlenin temsilcisi olarak görülmüştür. Süleyman Demirel ise "devlet eliyle kalkınmacı", daha çok kırsal alanın dilini konuşan geleneksel sağ kesimin misyonunu ve temsilini üstlenmiştir. Tam da bu toplumsal tabanlarındaki farklılaşma nedeniyle, ANAP ve DYP üzerindeki birleşme baskıları çeyrek asırdır bir sonuç vermemiştir.
Yeni toplum mühendisliği
22 Temmuz seçimlerine giderken DYP ve ANAP'ın aniden birleşme kararı almaları ise toplumsal taleplerin karşılanmasından çok, siyaset dışı aktörlerin etkisiyle alınmış bir sonuç gibi görünmektedir. Bu birleşme, kamuoyunda Sayın Ağar ve Mumcu'nun 11. cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde izledikleri ve temsil ettikleri siyasi hareketlerin geleneği içinde toplumsal tabanlarına izahta zorlandıkları politikalarını unutturmaya yönelik ortak bir siyasi strateji olarak algılanmaktadır. Türk siyasetinin parçalanmış sağ ve sol kanatlarının kendi içinde konsolide olması elbette sağlıklı bir siyasal hayat için önemlidir. Ancak tam da seçim öncesinde ve oy tabanlarının ciddi erozyona uğradığı bir dönemeçte, her iki partinin DP çatısı altında birleşerek geniş toplum kesimlerini heyecanlandıracak bir siyasi elektriklenme yaratmaları kolay olmayacaktır. Seçmeni DP'ye çekecek ve heyecan uyandıracak şey liderler ve adayların niteliklerinden çok, ülke ve halka yönelik üretilecek siyasi, ekonomik ve sosyal değişim projeleridir. Şu an için yeni DP oluşumunun en büyük eksikliği de zaten budur.
Bundan üç yıl ve hatta üç ay önce böyle bir birleşme toplumsal zeminde daha yaygın bir siyasi etki yaratabilirdi. Ancak her iki partinin 27 Nisan e-muhtırasının etkisi altında CHP ile aynı safta yer almaları, ANAP ve DYP'yi sağ kesimin temel değerleri olan demokrasi ve millet iradesine saygı çizgisinde siyasal anlamda "ofsayta" düşürmüştür. Dolayısıyla her iki parti de, Anadolu'daki örgütlerinden yükselen protestoların gösterdiği gibi, 2007 seçimlerinde sandıkta yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldıklarını derinden hissetmişlerdir. Unutulmamalıdır ki, siyasette 2+2 her zaman 4 etmez; bazen 3 eder bazen de 5 edebilir. Öyle görünüyor ki, her iki partinin birleşmesinden oluşacak yeni DP'nin sözcüleri, seçim meydanlarında güç birliğinin heyecanını oya tahvil etmeye çalışırken, halk için neler yapacaklarından çok, halka neden bu kadar geç ve neden şimdi birlik yaptıklarını izah etmeye yönelik apolojik bir dil kullanmak zorunda kalacaklardır. Şüphesiz birleşmenin en büyük avantajı, eğer örgütsel bütünleşme krizi hızla aşılabilirse, seçimde her iki partinin parasal ve insan kaynaklarını harekete geçirebilmeleri olacaktır. İkincisi, anketler tek tek seçime girmeleri durumunda her iki partinin de %10 barajına takılabileceklerini işaret etmektedir. Oysa birleşmeden sonra parti yandaşlarının beklentileri ve ümitleri artacaktır ki, bu, seçim meydanlarındaki heyecana da yansıyacaktır. Bununla birlikte, seçim süresinin kısa olması en büyük risktir. Zira hem her iki parti kendi olağanüstü kongrelerini yapacaklar hem de il örgütleri düzeyinde ortak çalışma zemini aranacaktır.
Bu süreçte hem DP'nin yeni ambleminin ve siyasi kimliğinin biçimlenmesi ve taban tarafından benimsenmesi zaman alacaktır hem de ciddi bir koordinasyon eksikliği yaşanacaktır. Daha temel bir sorun ise, bu birliğin siyasi zemini ne olacaktır?.. İki sağ partinin iskeletini oluşturduğu yeni DP, kendisini siyasi yelpazede nereye yerleştirecektir? Merkezde mi? Merkez sağda mı? Liberal solda mı? Bu soru can alıcı bir sorundur. Çankaya krizi ve laiklik mi demokrasi mi tartışması bağlamında geçecek bir seçim ortamında yeni DP kendisini CHP'ye karşı mı, AKP'ye karşı mı konumlandıracaktır? Bu sorunun cevabı, DP'nin kaderini belirleyecektir. Bu birleşmeden DYP mi yoksa Anavatan mı kazançlı çıkacaktır?.. Öyle anlaşılıyor ki, Anavatan lideri Mumcu'ya daha fazla fedakârlık düşecektir. Çünkü yeni partide DP'nin doğal lideri olarak şimdilik Ağar ismi ön plana çıkmaktadır. Zira Batı ülkelerinde sorunsuz işleyen eş başkanlık sistemi, lider karizmasına merkezî önem atfeden Türk siyasal kültürü açısından sorun teşkil edecektir. Hukuken de bu mümkün değildir. O halde Sayın Mumcu'nun burada daha fazla fedakârlık göstermesi beklenecektir. Ancak, seçimlerden sonra yapılacak ilk DP büyük kongresinde yeni partinin liderliği için çok ciddi bir yarış olması ve hatta bu süreçten Mesut Yılmaz gibi eski bir politikacının galip çıkma olasılığı da hayli yüksektir.
Kafalardaki soru: Baraja takılma...
Son olarak, birleşme seçim sonuçlarını nasıl etkileyecektir? Henüz elimizde birleşmenin halk tarafından nasıl algılandığı konusunda yapılmış ciddi sosyolojik araştırma yok. Bu nedenle sağlıklı bir öngörüde bulunmak şimdilik mümkün değildir. Kanaatimizce, yeni DP'nin seçim başarısı üç faktöre bağlı olarak değişecektir. Birincisi, birleşmenin örgütlerdeki yansıması nasıl olacaktır? DP örgütü sosyolojik anlamda tam bir kaynaşmayı sağlayabildiği ölçüde bu, seçimlere artı oy getirecektir. Tersi de doğrudur. İkincisi, başarı aynı zamanda birleşmenin siyasi programı ve yeni parti kimliği konusunda kamuoyuna yönelik doğru ve doyurucu bir iletişim ve mesaj stratejisi izlenmesine bağlı olarak değişecektir. Parti, siyasi-ideolojik olarak nerede duracak? Partinin mesajının taşıyıcısı kimler olacak?.. Bu çerçevede eski siyaset esnafı mı ön plana çıkacaktır? Yoksa yeni yüzler ve sevilen adaylar mı vitrini süsleyecektir, sorusu kritik önemdedir. Üçüncüsü, yeni parti, yani DP için en büyük test, halkın bu partinin eski DP misyonunun ve geleneğinin gerçek temsilcisi olduğuna ikna edilmesi gerekecektir. Bu anlamda partinin iskeletini oluşturan DYP ve Anavatan'ın 27 Nisan sürecindeki rolleri ve pozisyonları ile eski DP'nin "Yeter söz milletindir" çizgisinin çelişkisi zihinlerde hep bir soru işareti olarak kalacaktır. Eğer doğru adaylar ve uygun stratejilerle siyaset sahnesine çıkabilirse, DP'nin Meclis'e girebilme şansı elbette vardır. Ancak 2007 seçimleri sonuçlanana kadar, DP'ye oy verecek seçmenin kafasında "acaba baraja takılır mı" şüphesi de hep kalacaktır.
Şurası kesin. 2007 seçimlerine Türkiye keskin bir merkez-çevre kutuplaşması ve buna bağlı olarak bir askerî darbe olasılığı altında giriyor. Bu kutuplaşmada CHP'nin bürokratik siyaset anlayışına karşı, demokrat merkez sağın ve muhafazakar sağın taşıyıcı ana kitlesi AKP'de toplanmış durumdadır. Zira tartışmanın tarafı ve muhtıranın muhatabı AKP'dir. Böyle bir ortamda, DP'nin 2007 seçimlerinde büyük bir parti olarak çıkması olasılığı zayıftır. Ancak bir sonraki seçimlerde, kendi iç konsolidasyon ve kurumsallaşma sorunlarını başarıyla aşabilirse, DP ciddi bir sağ iktidar alternatifi haline gelebilecektir. Bunun için de, Türkiye ve dünya gerçekleriyle örtüşen, halkın ekonomik kalkınma ve demokrasi özlemlerini yansıtacak, tutarlı bir siyasi projeye ihtiyaç var.
Zaman
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.