En yaygın ama en az cezalandırılan suç...
2007 yılı Birleşmiş Milletler verilerine göre, bugün kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suç olmaya devam ediyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu Canan Arın’a göre, şiddeti sonlandırma konusunda ciddi bir siya
Tahminlere göre, 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak "kayıp" görünüyor; ya doğar doğmaz öldürülüyor ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara sahip değil.
Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700 bin ile 4 milyon arasında.
Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen 12 milyon dolar.
En az 3 kadından 1'i dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiş durumda.
Sistematik tecavüz bugün dünyadaki birçok çatışmada bir terör silahı olarak kullanılıyor.
Dünyadaki işlerin yüzde 66'sı kadınlar tarafından görülüyor, buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak yüzde 10'una sahipler. Dünyadaki malvarlığının ise yüzde 1'ine sahipler.
Başka bir değişle; dünyadaki işlerin yüzde 34'ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin yüzde 90'ına ve toplam malvarlığının yüzde 99'una sahipler.
Peki, ya Türkiye?
Dünyada kadına yönelik şiddetin en fazla görüldüğü ülkeler arasında başı çeken Türkiye’de şehirlerde evli kadınların yüzde 18'i, köylerde de yüzde 76'sı eşleri tarafından dövülüyor.
Kadınların yüzde 57.7'si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor. Aile içi suçların yüzde 90'ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.
Canan Arın: "Yasa çok yetersiz"
CNN TÜRK'te yayınlanan (+) BİR programında Mithat Bereket’in sorularını yanıtlayan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu avukat Canan Arın’a göre, Türkiye’de kadın hakları açısından büyük önem taşıyan 4320 sayılı ailenin korunmasına dair yasa bu konuda çok yetersiz.
İşte, Arın'dan bazı değerlendirmeler:
Mithat Bereket: Türkiye’de kadına şiddet neden önlenemiyor? 4320 sayılı yasa yeterli mi?
Canan Arın: Çok fazla ilgili değiller. Türkiye'de hiçbir zaman kadına yönelik şiddeti sonlandırma konusunda ciddi bir siyasi irade olmamıştır, bugün de yok.
4320 sayılı kanunun işleviyle ismi ne kadar uygun?
Hiçbir ilgisi yok, çünkü uluslararası terminolojide bunun adı - eğer şiddet uygulayan taraftan bakıyorsanız - "koruma emri"dir. Yani, şiddet uygulananın korunması gerekir. Şiddet uygulayan taraftan bakıyorsanız, "geri durma, uzak durma, yaklaşmama emri"dir.
Kanunu yapanlar 10 yıl önce bilmiyorlar mıydı?
Bizde maço zihniyeti, ataerkil zihniyet o kadar hakim ki; ileri derecede bir kadın düşmanlığı var. Bu okumuşundan okumamışına kadar çok yaygın. Şiddet görenin korunması - genellikle kadın oluyor - onun korunması dendiği zaman birşey çıkmıyor.
Onun için aile kutsaldır, kol kırılır yen içinde kalır, aile birliğinin korunması için kadın hayatının hiç önemi yoktur. O dayak da yiyebilir, öldürülebilir de ama yeter ki belli kurumlar, o ataerkillik, o düzen sürsün. Başka şekilde bu işin içinde çıkamayacağı için "ailenin korunması" demişler.
Nasıl olması, ne yapılması lazım?
Kanunu değiştirecekler. Ya koruma emri ya da uzak durma emri diyecekler. Bu işi Avusturya çok iyi yapıyor. Mesela; polise böyle bir olay gördüğü zaman hemen şiddet uygulayana 10 gün uzaklaştırma emri veriyor, polise yetki vermiş.
Türkiye'de polis ne kadar becerebilir bunu bilmiyorum çünkü hala o eğitim düzeyi yok. Türkiye'de mahkemeler tarafsız olmalı, derhal verilmesi gereken bu kararda bazı mahkemeler delil toplamaya kalkıyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.