Fahrenheit 451 aslında ne anlatmış!

Fahrenheit 451 aslında ne anlatmış!

Fahrenheit 451'i nasıl bilirdiniz? 87 yaşındaki ünlü yazar, ünlü romanının hep yanlış yorumlandığını söyledi ve "Fahrenheit 451 ne sansür ne de otoriter devlet üzerineydi" dedi.

Haşmet Babaoğlu'nun köşe yazısı


Fahrenheit 451 neyi anlatıyordu?

Romanını okumuş ya da filmini izlemiş olabilirsiniz.

İtfaiyecilerin yangın söndürmekle değil kitap yakmakla görevlendirildiği; çünkü kitap bulundurmanın yasak olduğu bir geleceği anlatır hani.

Zaten kitap kağıdının tutuşma sıcaklığını gösteren derecedir Fahrenheit 451...

ABD’de ilk kez 1953’te yayımlanan ve hızla bütün dünyada ün kazanan bu bilim kurgu şaheserinin yazarı Ray Bradbury’dir.

Romanı sinemaya uyarlayan ise François Truffaut’dur.

Fahrenheit 451 hep devlet sansürünün, totaliter rejimlerin dehşetini anlatan temel yapıtlardan sayılmıştır. Hatta bizde romanın çevirisini yayımlayanlar, filmini getirtenler zaman zamanla sansürle boğuşmak zorunda kalmıştır.

Şimdi bu kitap nereden aklına geldi, diye soracaksınız.

Tamam, ufukta sansürcü bir “ara rejim” tehlikesi görünmüyor değil!..

Ama bu konuyu açmamın nedeni Ray Bradbury’nin geçenlerde yaptığı bir açıklama...

Mayıs ayında Pulitzer komitesince “ömür boyu başarı” ödülüne layık bulununca L. A Weekly’nin editörü Mary Boyle Johnston yazarın kapısını çalmış.

Johnston’a ne demiş

87 yaşındaki ünlü yazar biliyor musunuz?

“Romanım hep yanlış yorumlandı. Fahrenheit 451 ne sansür ne de otoriter devlet üzerineydi. Romanımı o sıralar Amerika’yı kasıp kavuran McCharty soruşturmalarına bir karşı çıkış saymak da doğru olmaz.”

Hadi buyrun bakalım... Buradan yakın!


***

Bradbury lafı o noktada bırakmamış, devamını getirmiş.

“Romanım aslında televizyonun okumaya, özellikle de edebiyata ilgiyi nasıl yok ettiğini anlatıyordu” demiş.

Şunları da eklemiş: “Bu bakımdan romanımda suçlu sandalyesinde oturan devlet değil, bizzat halkın kendisidir.”

Münzevi, kütüphanesinden dışarı çıkmayan biri sanmayın onu sakın!

Ömrü boyunca televizyondan ekmek yemiş, öyküleri sürekli televizyonlara dizi olmuş, hatta “Out There” ve “Bradbury Theatre” gibi iki büyük ekran şovuna imza atmış biri Bradbury.

Matrak olanı da şu ki, L.A Weekly editörüne evinin oturma odasında bu açıklamayı yaparken duvarındaki dev ekranı kapatmayı gerekli görmemiş. Fox News’un haberleri söyleşi boyunca ekrandan akmış durmuş!


***

Fahrenheit 451’i tekrar elime almayalı çok zaman oldu. Ama edebi gücü açısından çok başarılı bulduğumu hatırlıyorum. Filmini ise çok sevdiğim bir yönetmenin en başarısız filmi sayarım.

Gelelim Bradbury’nin söylediklerindeki zihin bulandıran noktaya...

Acaba bu sözler 87 yaşında bir adamın kendi tarihini yeniden kurgulama çabasının bir parçası mı? Sakın bugünden bakarak bir anlamda romanını yeniden “yazıyor” olmasın!

Malum, artık deneysel psikoloji araştırmaları da açıkça gösteriyor ki geçmişimizi değerlendirmek; dahası, anıları yeniden canlandırmak, sanıldığı gibi tümüyle gerçekçi bir eylem olarak görülmemeli.

Mesela şu “mutlu çocukluk” anıları!..

Yetişkinliğimiz ne kadar mutsuz olursa o kadar mutlu bir “çocukluk çağı” yaratırız kendimize; yarı uyduruk anılar sağ olsun! Oysa iyi biliriz ki çocukken iç kırgınlıklarımızdan, üzüntülerimizden, mutsuzluklarımızdan geçilmezdi!

Bradbury de sanki televizyon budalası olmuş topluma bakıp kitabının içeriğini yeniden şekillendiriyor; böylece yaratıcılığına yeni bir değer katmaya çalışıyor gibi geldi bana!


***

Şurası doğru!

Bradbury gerçekten de televizyon gerçeğinin altını kalın biçimde çizmiştir romanında.

Üstelik Amerikan orta sınıfının büyük kısmının henüz televizyonla tanışmadığı; ekranın siyah-beyaz ve edebiyatla aşık atamayacak kadar monoton olduğu bir dönemde romanında insanların sabahtan akşama duvarlardaki ekranlara baktığı bir dünya yaratmıştır.

Ama Bradbury’nin “ben

devlet sansürcülüğünü değil, televizyonun yarattığı totaliter etkiyi anlatmak istedim”
demesini kuşkulu buluyorum.

Romanda “kitap, üzerine yönelmiş dolu bir silahtır” diyen kim? Sistem (devlet) değil mi?

“Onlara felsefe ya da sosyoloji gibi şeyler verme, o zaman mutsuzlukları artar” diyen kim? Sistem (devlet) değil mi?

Fahrenheit 451’de kitaplar okunmuyor değil, yasaklanıp yakılıyor. Yasağı koyan kim?

Yoksa Ray Bradbury de yeni global trende uyup “yasakçı otorite”yi belirsizleştirmeye mi çalışıyor?

[email protected]

 
 
 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.