Gazze'deki ilk tankların hedefi Osmanlı ordusuydu

Gazze'deki ilk tankların hedefi Osmanlı ordusuydu

Bugün İsrail tanklarının işgali altındaki Gazze, tanklarla ilk defa Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordularına karşı kullanıldığında tanışmıştı.

Osmanlı Devleti’nin 4. Ordusu’nun merkezi Şam’daydı ve ordunun başında İttihat ve Terakki Partisi'nin Enver ve Talat Paşalar’la beraber en kuvvetli 3. ismi olan Cemal Paşa bulunuyordu. Cemal Paşa, anılarında Gazze'de Türk askerinin tarihe geçen direnişini de yazmıştı. Bu direnişte Türkler’in karşısında İngilizler’in safında Çanakkale Cephesi’nde olduğu gibi yine Anzaklar’ın da olması ilginçti.
Araplarla birlikte direniş 
Cemal Paşa, 26 Mart 1916’da Türkler’den yaklaşık 3 kat güçlü İngiliz kuvvetlerinin 26 Mart’te Gazze’ye saldırıyı geçtiğini anlatırken, şunları yazmıştı: “ (…) Gazze bu hücumlara Türk ve Araplardan oluşan savunma gücünün kahramanlığı sayesinde 24 saat süreyle karşı koydu. Bu kahramanlar, İngiliz fırkalarına karşı Gazze’nin her karış toprağını adım adım savunarak ve her tepeyi iki üç defa kaybedip ve tekrar alarak direndiler. (…) Birinci Gazze savunması, Osmanlı kahramanlık tarihte pek özel bir yer alacak cengâver bir hadisedir ki, İngilizleri bu hat üzerinde 27 Mart 1917’den 1917 kasımına kadar sekiz ay durmaya mecbur etmiştir.”
8 tanktan 3’ü siperlerde kaldı
Cemal Paşa, ikinci Gazze Savunmasını anlatırken, ilginç bir ayrıntıya da yer verir. Cemal Paşa’nın yazdığına göre, İngilizlerin 17 Nisan 1917’de 6-7 misli kuvvetle Gazze’ye yaptıkları hücum sırasında İngilizler, 8 tank da kullandılar. İngilizlerin donanması da Gazze’yi bombardıman etti. Muharebe 3 gün son derece şiddetli devam etti. İngilizler 7 binden fazla ölü bırakarak, 19 Nisan akşamüstü geri çekildiler. Cemal Paşa, anılarında “Hücuma katılan 8 İngiliz tankından üçü cephemiz önünde ve hatta siperlerimiz içinde kalmıştı” derken, bu savunmanın Osmanlı kahramanlık tarihini süsleyecek derecede yüce olduğunu da aktarmıştı. İngilizler 3. Gazze saldırısını 31 Ekim 1917’de gerçekleştirdiler, kanlı savaşlardan sonra Türk birlikleri 6 Kasım 1917’de Gazze’den çekildi. Böylece 4 asırlık Türk hâkimiyeti de bitti.
Napolyon’un işgali dışında 4 asır Osmanlı toprağıydı
Gazze, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in 24 Ağustos 1516’daki Mercidabık zaferinden bir ay sonra eylül ayında Şam’ın ardından Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Fransız komutan Napolyon Bonapart’ın Suriye’ye yönelik harekâtında 24 Şubat 1799’da Fransızlar tarafından işgal edildi. Ancak Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki Türk kuvvetlerince savunulan Akka Kalesi’ni alamayan Napolyon, bir yıl içinde Suriye’yi Gazze’yi ve Mısır’ı terk etti. Yani Fransızlar'ın kısa işgal dönemi hariç, 4 asır boyunca Osmanlılar'ın hâkimiyetinde kaldı ve Birinci Dünya Savaşı sırasında, 7 Kasım 1917’de İngilizler'ce işgal edildi.
Lawrence çalışmaya orada başladı Birinci Dünya Savaşı’nda Araplar’ı bağımsızlık iddiasıyla ayaklandıran ünlü İngiliz Ajan Albay Thomas Edward Lawrence da ilk ajanlık çalışmalarına daha 1. Dünya Savaşı başlamadan önce arkeolog sıfatıyla Gazze çevresinde başlamıştı. Lawrence, arkeolog Sir Leonard Wolley ve Yüzbaşı Stewart Francis Newcombe ile birlikte Filistin Keşif Kolu hesabına Gazze ile Akebe ardasındaki bölgeyi gezmiş ve buranın haritasını çizmeye çalışırken, Süveyş’in doğusunda Türk sınırında bulunan Kuzey Sina’yı keşfetmişti. Onların bu keşfi Mısır’daki İngiliz Yüksek Komiseri Lord Kintcher’ce planlanmıştı. Ama Türkler bunun askeri bir oyun olduğunu sezince, İngilizlere tepki göstermişlerdi. 
İsrail az kalsın Anadolu’da kuruluyormuş Yahudiler'in Teodor Herzl aracılığıyla Filistin’i yurt olarak satın almak için İkinci Abdülhamid’e 5 milyon altın teklif ettikleri, padişahın bunu reddettiği bilinir. Ancak Anadolu'da toprak almak istediklerine dair ilginç bir belge bugün Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde bulunuyor. Rusya’da 1890'da sayıları 5 milyonu bulan Yahudilerin tasfiyesi hareketi başlamıştı. Rusya'nın güney limanlarından kaçanlar 1891 yazında İstanbul'u doldurmuştu. Baron Hirsch, Rumeli demiryolları şebekesinin kurulması ve işletilmesi ile Osmanlı Devleti'nden milyonlar kazanmış Yahudi bir işadamıydı. Baron Hirsch, Osmanlı Devleti'ne olan 40 milyon Frank borcunu tazmin etmesi için görevlendirilen Osmanlı Bankası Direktörü Sir Edvar Hensan ile görüşmesinde, "Hükümet ile aramızda anlaşmazlık konusu olan sorunlar çözümlenirse, Musevi göçmenlerinin iskanı için Anadolu'da geniş arazi satın almak konusunda görüşmeler yapmak niyetindeyim. Musevi göçmenlerinin Güney Amerika'da tarımcılıkta büyük başarılarını ispat ettiklerine göre, Anadolu'da daha çok başarı göstereceklerine şüphem olmadığı gibi sadrazamın da bu tasarımın gerçekleşmesini sağlamakta kolaylık gösterecekleri umudundayım" demişti. 17 Haziran 1891'de gerçekleşen görüşmenin Osmanlı Arşivleri'nde bulunan dökümüne göre, Baron de Hirsch, ayrıca, “En önce Filistin hariç tutulmak üzere Anadolu'da bulunan Osmanlı memleketlerine göz attım. Bu bölgede büyük kısmı hazineye ait bir çok ekilmemiş arazi bulunduğunu bildiğimden, Rusya'dan göçen Musevileri oraya göndermek için hükümetle bir ödeme anlaşması yapılması arzusundayım" diyerek teklifini iletmişti. Aslı Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü'nde bulunan 13 Temmuz 1891 tarihli Bakanlar Kurulu görüşme tutanağında yazanlara göre bu teklif 'sakıncalı' bulunarak reddedilmiştir.
İsrail ordusu işe Osmanlı toprağında bekçilikle başlamıştı
İsrail Ordusu'nın temelleri 1903 yılında o tarihte Osmanlı toprağı olan Filistin'de atıldı. Filistin'e yerleşen Yahudi kolonileri, Arap kabilelerin saldırılarına uğruyordu. Hükümetin o bölgeye yerleştirdiği Çerkesler, bekçilik yapıyorlardı. Ancak Yahudiler, Çerkesler'den memnun değildi. Bunun üzerine Avrupa'daki zengin soydaşlarının da desteğiyle gizlice silahlandılar. Kurdukları teşkilata ilk olarak 'Şomrim' (Bekçiler) adını verdiler. Bunlar iyi silah kullanıyorlar, Arap adetlerini öğreniyorlar, onlar gibi giyinip, yaşıyorlardı. Şomrim, Yahudiler'in, Osmanlı topraklarında yabancı bir devletten teşvik ve yardım görmeden kurdukları ilk milis kuvvetiydi. Bu teşkilatın daha askeri haline gelmesini isteyenlerden biri de üniversiteyi İstanbul'da Darülfünun'da okuyan, ileride İsrail'in ilk başbakanı olacak David Ben Gurion'du. Ben Gurion ve arkadaşları bunun için tüm ülkeye yayılan 'Haşomer'i kurdular. Haşomer'de 'Bekçiler' anlamına geliyordu ancak daha organize olmuş bir teşkilattı.


HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.