İçinizdeki kötülük ateşini söndürün

İçinizdeki kötülük ateşini söndürün

Bir kötü-şeytani-sapık-günahkâr insanlar, bir de ötekiler mi var? Kötüler bu yanda, ötekiler şu yanda mı? İyi ve kötü ayrı saflarda mı? Yoksa kötülük herkesin içindeki bir zehir mi?

Haşmet Babaoğlu'nun köşe yazısı

İçimizdeki kötülük kısık ateşte kaynadıkça

Gazetelerin 3. sayfaları ve korku-gerilim filmleri hepimize büyük bir kötülük yapıyor.

Çünkü bunlara baktıkça şöyle bir kanaat yerleşiyor zihnimize: Bir kötü-şeytani-karanlık-sapık-günahkâr insanlar vardır, bir de ötekiler! Kötüler bu yanda, ötekiler şu yandadır! O halde ötekiler kendiliğinden iyidir!

Böylece gündelik hayatımızı içten içe zehirleyen “sıradan kötülük” gözden kaçıyor.

“Sıradan kötülük” ne midir?

Söyleyeyim: Bizim, yani iyi bir insan olarak yaşadığını düşünenlerin birbirine yaptığı kötülüktür...

Tıpkı “sıradan faşizm” gibi, tıpkı “içimizdeki canavar” gibi...

Otoriteden korktuğu için sahne ışıklarının altına pek çıkmadan işini alttan alta gören kötülüktür...

Bizi işte asıl bu kötülük bitiriyor; insanın içindeki haset çamurunda yıkanan, aşağılık kompleksinden beslenen, sosyal korkularla haşır neşir kötülük...

Bu kötülük gündelik hayatımızı, ilişkilerimizi ve toplumun dokusunu bir “seri katil” soğukkanlılığıyla sistemli olarak mahvediyor!


***

Geçen akşam kanallar arasında dolaşırken Star’da Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun programına rastladım.

Hani yumuşak ifadesi ve gülen yüzüyle ekranda benzerlerinden çok farklı bir etki yarattığı için yıldızı birdenbire parlayan ilahiyatçı...

İzleyiciler telefonla dini konularda akıllarına gelen ne varsa soruyor, kafalarındaki kuşkulara bir cevap arıyorlardı.

Baktım, bir anne şöyle diyor: “Hocam, benim zekâ özürlü bir çocuğum var. Komşularım çocuğumun ölünce cennete gitmeyeceğini söylüyor. Doğru mu? Onun ne günahı var? Neden cennete gitmesin?”

Bu sözleri işittiğim anda dondum kaldım.

Eminim, Nihat Hoca da benzer bir duyguya kapılmıştır.

Bu nasıl bir can yakmadır!

Zaten yaralı bir anneyi nasıl acımasızca üzmektir bu!

O çocuğunun şu dünyadaki haline bakarak anne kalbinin bütün temizliğiyle “hiç değilse öte dünyada mutlu olsun” diye geçiriyor içinden, sabah akşam bunun için dua ediyor.

Çok bilmiş komşuları ise anne inançlı ya, akılları sıra ona “hakikati” açıklamak zorunda hissediyorlar kendilerini!

Herhalde “üzgünüm şekerim ama bizim hoca hanımdan duymuştum, özürlüler cennete giremeyecekmiş” gibisinden sözlerle yapıyorlar bunu. Öylesine serinkanlı bir cinayet kıvamında...

Böyle bir hakikat yok!

Olamaz!

Olamayacağını o komşular da bilirler.

O yüzden buna cehalet deyip geçmemeliyiz.

Ben geçemem!

Çünkü o “sıradan kötülük” dediğim şeyin bu işlerdeki payını bilirim.

Dostluk, komşuluk, hatta iyilik kisvesi altında ne kötülükler ürettiğimizi bilirim.

Suçu cehalete atarak rahatlatamam kendimi. Üstelik bilirim; saf cehaletin kendine özgü bir terbiyesi, insancıllığı; hiçbir şeyi bilmese susmayı bilmesi vardır.

Oysa bu annenin komşularının ve benzerlerinin yaptıkları bal gibi kötülük!

Filmi yapılmaz, gazetelerin 3. sayfasına düşmez.

Ama korkunç bir kötülük!

[email protected] 

(Vatan)

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.