"İstanbul'un zaman kaybetmeye sabrı yok"
Deprem gerçeği..
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Yer Fiziği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, bilim dünyasının ciddi uyarılarına rağmen İstanbul'da deprem risklerinin azaltılmasına yönelik kapsamlı, sistemli ve planlı adımlar atılmadığını, İstanbul Deprem Master Planı'nın kağıt üzerinde kaldığını ifade ederek, ''İstanbul'un daha fazla vakit kaybetmeye zamanı ve sabrı yoktur'' dedi.
Prof. Dr. Eyidoğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1999 Marmara Depremi'nin Türkiye'nin aynaya bakmasını ve deprem risklerinin azaltılması konusunda önemli eksiklikler olduğunun görülmesini sağladığını söyledi.
Depremin ardından yapılan çalışmaları yeterli bulmadığını dile getiren Eyidoğan, kanun hükmünde kararname ile oluşturulan Doğal Afet Sigortası Kurumu'nun önemli bir adım olduğunu, ancak hala yasal zemine oturtulamadığını, bunun da büyük bir eksiklik olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Eyidoğan, depremin ardından yapı denetiminin önemli olduğu gerçeğinin ortaya çıkması üzerine Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çıkarıldığını ifade ederek, ''Sonra yasa çıkardılar. Bu yasa, kararnamenin getirdiği etkin bazı maddeleri ortadan kaldırdı ve bugünkü Yapı Denetimi Yasası istenilen sonucu veremez hale geldi. Geldiğimiz noktada, mevcut yapı denetimi yasası ihtiyaca cevap vermiyor. Bu çok tehlikeli bir durum'' diye konuştu.
Doğal afetler sonrasında kurumlar arasında yaşanan çok başlılığı engellemek için oluşturulan kurumlardan da istenilen performansın alınamadığını öne süren Eyidoğan, kentsel dönüşüm projelerini de eleştirdi.
-''DEPREM ODAKLI KENTSEL DÖNÜŞÜM YAPILAMADI''-
Deprem riskinin azaltılmasına yönelik kentsel dönüşüm çalışmalarının ''deprem odaklı kentsel dönüşüm'' olarak nitelendirilmesi gerektiğini kaydeden Eyidoğan, ''kentsel dönüşüm'' adı altında yapılan apartman dairelerinin 400-500 bin TL'den satıldığını, bunu anlamanın mümkün olmadığını söyledi.
Eyidoğan, İstanbul Deprem Master Planı, Zeytinburnu, Fatih ve Küçükçekmece'de durum tespit esaslı pilot projeler, Dünya Bankası tarafından finanse edilen Bakırköy güçlendirme fizibilite projesi ile bazı okul ve hastane binalarının güçlendirme projelerinin hazırlanması, bazı köprü ve viyadüklerin güçlendirme projeleri gibi faaliyetler yapılmasına rağmen özellikle öncelikli yapılarda ve alanlarda ''deprem odaklı kentsel dönüşüm uygulamaları''nın gerçekleştirilmediğini, bunların çoğunun kağıt üzerinde kaldığını savundu.
İstanbul'daki konutların yarısına yakınının kaçak konumunda olduğunu kaydeden Eyidoğan, Bakırköy, Zeytinburnu ve Fatih dışında deprem odaklı iyileştirme ve dönüşüm amaçlı envanter çıkarılmadığını söyledi.
Mevcut yasal ve finansal alt yapının deprem odaklı kentsel dönüşüm işleri için gereken desteği sağlayacak durumda olmadığını ifade eden Eyidoğan, ''Ayrıca bu konu halka yeteri kadar anlatılamamıştır. Nitekim, sahiplerinin paydaşı olduğuna inanmadığı ve tatmin olmadığı bir kentsel dönüşüm modelinin de sağlıklı olarak yürütülebilmesi pek mümkün gözükmemektedir'' dedi.
-''PROJELER NEDEN YAVAŞ İLERLEMEKTEDİR?''-
''Tekil yapıların güçlendirilmesi ile İstanbul korunmuş olamaz'' diyen Eyidoğan, İstanbul'da 15 bin okul, hastane, sosyal hizmet kurumu gibi kamu yapıları bulunduğunu, İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) çerçevesinde Dünya Bankası'ndan 620 milyon avro kaynak bulunmasına rağmen bugüne kadar 230 okul, 3 yurt, 2 hastane, 1 polikliniğin güçlendirildiğini, 11 okulun yıkılarak yeniden yapıldığını anlattı.
Prof. Dr. Eyidoğan şöyle konuştu:
''Pıtrak gibi gökdelenlerin dikildiği bu kentte okullar ve hastaneler neden hızla depreme hazır duruma getirilememekte, projeler yavaş ilerlemektedir? 466 okul binasının takviye projeleri yapılmış, bürokrasiyi beklemektedir. Ayrıca okul ve hastaneler dahil 2 bin 473 kamu binasının iyileştirilme işleri çeşitli kriterlere göre sıralanmış ve envanterleri yapılmış beklemektedir. Bunlardan 840 tanesinin güçlendirilme planları yapılmaktadır. Sayılardan da anlaşılacağı gibi depreme hazırlıklı olmak için daha çok işimiz vardır. Hastaneler öylesine beklemektedir. Hastanelerimizin nasıl güçlendirileceği, yıkılıp yeniden mi yapılacağı ve ne zaman yapılacağı belli değildir. Nazım Planı yapılamamış bir kentte deprem risklerinin en az olduğu bir plan yapmak mümkün müdür?''
-''DEPREM ŞURASI KARARLARI HAYATA GEÇİRİLEMEDİ''-
Deprem öncesinde de değiştirilmesi önerilen 3194 sayılı İmar Yasası'nın ihtiyaca cevap vermediğini, depremle ilgili çalışmalara hiç fayda sağlamadığını kaydeden Eyidoğan, şöyle konuştu:
''2004 Deprem Şurası'nda İmar Yasası, Afet Yasası, Kat Mülkiyeti Yasası'nın değiştirilmesi, kentsel dönüşüm yasası gibi ek yasalar çıkarılması istendi. Şuranın 38 maddelik kararlarının bir çoğu yerine getirilemedi. İmar Yasası, ülkenin gerçeklerine, göç ve afet gerçeğine göre neden değiştirilmiyor? Bunu anlayamıyorum. Yasalar çıkarılmazsa bu çalışmalar nasıl yapılacak? Türkiye'de merkezi yönetimin afet risklerinin azaltılması çalışmalarını ve kavramını çok iyi anladığını sanmıyorum. Çünkü anlasalardı, bugün yasal ve kurumsal alt yapıdaki eksikliklerin 10 senede tamamlanması gerekirdi.''
-''TÜRKİYE KENT DEPREMLERİ SÜRECİNE GİRMİŞTİR''-
Prof. Dr. Eyidoğan, Türkiye'de 10 senedir büyük bir deprem yaşanmadığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
''Türkiye'nin depremselliği, deprem riski ve tehlikesi göz önüne alındığında 10 sene uzun bir zamandır. Türkiye şu anda büyük deprem olmama açısından şansını kullanıyor. Depremsiz geçen 10 sene gibi bir zaman aralığı büyük bir şanstır. Bu ne kadar sürer? Onu bilemem. O yüzden Türkiye'de herkesin depreme hazırlıklı olması lazım. Türkiye kent depremleri sürecine girmiştir. Kent depremleri sürecine giren bir ülkede vakti boşa harcama lüksümüz yok.''
-''YÜKSEK BİR OLASILIK''-
Eyidoğan, fiziksel olarak depremin nerede, ne zaman ve ne büyüklükte olacağını tahmin etmenin mümkün olmadığını ifade ederek, yapılan çalışmaların, İstanbul ve Marmara özelinde 30 ya da 40 yıl içinde, 7 veya daha büyük bir deprem olasılığının yüzde 50 ve üzeri olduğunu gösterdiğini söyledi.
Bunun çok yüksek bir olasılık olduğunu belirten Eyidoğan, ''30 yıl mı, 40 yıl mı? 7 mi, 7,5 mu? Bu tartışmalar bizi bir yere götürmeyecek. Bilim camiasında Marmara bölgesinde büyük bir deprem olma olasılığının çok yüksek olduğu kanaati konusunda bir konsensüs oluşmuştur. Halkın kafasında soru işaretleri oluşturacak şekilde konuyu tartışmanın bir anlamı yoktur'' diye konuştu.
-İSTANBUL'UN DURUMU-
Prof. Dr. Eyidoğan, İstanbul'un yüzde 16'sının birinci, yüzde 42'sinin ikinci, yüzde 30'unun üçüncü ve yüzde 12'sinin de dördüncü derece deprem tehlike bölgesi olduğunu belirterek, İstanbul nüfusunun ve yatırımların önemli bir bölümünün, olası bir deprem sırasında en şiddetli sarsılacak alanlarda olduğuna dikkati çekti.
İstanbul'daki toplam konut alanının yüzde 89'unun birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde olduğunu, bu konut alanlarının yüzde 13'ünün deprem sırasında en çok etkilenen alüvyon ve dolgu zeminler üzerinde bulunduğunu bildiren Eyidoğan, ülke genelindeki sanayi kuruluşlarının yüzde 41'inin İstanbul'da ve bunların yüzde 15'inin de alüvyon ve dolgu zeminler üzerinde bulunduğunu kaydetti.
Eyidoğan, ticari faaliyetlerin yapıldığı alanların yüzde 56'sının birinci, yüzde 43'ünün ikinci, ticari kurumların yerleştiği alanların yüzde 15'inin birinci, otellerin yüzde 78'inin birinci, yüzde 21'inin ise ikinci derece deprem bölgesinde olduğunu bildirdi.
-''DEPREM DANIŞMA VE PLANLAMA KURULU OLUŞTURULMALI''-
Eyidoğan ''Bilim dünyasının deprem tehlikesine dair ciddi uyarılarına rağmen İstanbul'da deprem risklerinin azaltılmasına yönelik kapsamlı, sistemli ve planlı adımlar atılmamış, çağdaş bir yaklaşım gösterilmemiş ve doğru uygulamalara gidilememiştir. İstanbul Deprem Master Planı kağıt üzerinde kalmıştır'' dedi.
İstanbul'un daha fazla vakit kaybetmeye zamanı ve sabrı olmadığını vurgulayan Eyidoğan, ''İlk yapılması gerekli olan İstanbul'da deprem riskinin azaltılması çalışmalarında liderliği kimin yapacağına karar vermektir'' diye konuştu.
Bilim adamı, hükümet dışı toplum örgütleri ve belediye uzmanlarından oluşmuş bir ''İstanbul Deprem Danışma ve Planlama Kurulu'' oluşturulması gerektiğini kaydeden Eyidoğan, çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
''Çözüm için 'En Az Can Kaybı Projesi' hayata geçirilmelidir. Proje 3 aşamada yapılacaktır. Kısa vadede 3-5 yılda okul, hastane, köprü, müzeler, önemli turizm yapıları, orta vadede 10 yılda deprem senaryosuna göre yüksek riskli binalar ve apartmanlar, uzun vadede kentsel planlama ile geniş alanlarda iyileştirme ve seyreltme yapılacaktır.
Kısmi toplu yenilemeler daha az finansal zahmetle ve kimseyi mağdur etmeden yapılacaktır. Kentsel yenileme getiriyi halka bölüştürerek yapılacaktır. Hastane ve okulların deprem güvenli duruma getirilmesi sürecinin hızlandırılması için valilikle işbirliğine girişilecektir. Deprem riski yüksek alanlarda arsa üzerinde yapılaşma katsayısı artış modeli (yüzde 20-yüzde 30) uygulanacak; böylece konutların yerine sağlıklı ve depreme dirençli yeni konutlar yapılacak, arsa üzerindeki yeşil oranı arttırılacaktır. İlçelerin yapı tanıma ve arşivleme çalışmaları bitirilecek, deprem güvensiz yapı stoku hızla belirlenerek kentsel yenilenme projeleri devreye sokulacaktır. Başta tarihi yarımada olmak üzere deprem tehdidi altında olan eserlere öncelikli uygulamalar yapılması sağlanacaktır. Projelerin yürütülmesinde iş çevreleri, üniversite, sivil toplum kuruluşları ve yerel topluluklarla birlikte çalışılacaktır.''
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.