Nişantaşı'nda uzlaşamadılar
Onlar cemiyet hayatının tanınmış kardeşleri... Elif Dürüst AKP’ye, Şirin Yalçın CHP’ye oy verdi.
Onlar cemiyet hayatının tanınmış kardeşleri... Elif Dürüst AKP’ye, Şirin Yalçın CHP’ye oy verdi. Elif Dürüst, Nişantaşı’nda türbanlıya mahalle baskısı olduğunu söylüyor. Şirin Yalçın ise ''Nişantaşı ‘mahalle baskısı’nın yeri değil'' diyor
Konumuz malum sorular: ''Türkiye Malezya olur mu?'', türban üniversitede serbest bırakılırsa ''mahalle baskısı artar mı?''
Bu soruların yanıtlarını, zengin ve tanınmış Dürüst ailesinin kızları Şirin Yalçın ve Elif Dürüst ile Nişantaşı’nın göbeğinde tartışacağız. Neden mi; çünkü cemiyet hayatının tanınmış isimlerinden Dürüst kardeşler, üç yıl önce kurdukları Aralık Gönüllü Eğitim ve Kültürel Araştırmalar Derneği ile ''burjuvazinin'' tam merkezine bir bayrak diktiler. Türkiye’nin sorunlarına kafa yoruyor, iddialı sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştiriyorlar .
Sosyetik dergilerdeki ''yılın en şık giyinen cemiyet kadınları'' listesinde yer almaları umurlarında dahi değil, onlar yoksul çocuklara sanat eğitimi, meraklılarına hobi dersleri veriyor, dernek çatısı altında entelektüel tartışma ortamları yaratıyorlar.
Sonuçta, malum meselelerde de tartışıyorlar, biri AKP’ye, diğeri CHP’ye oy verdiğini söyleyen kız kardeşler, röportajı da atölye çalışmasına dönüştürüyorlar...
Siz de ''Türkiye Malezya olur mu'' endişesini taşıyanlardan mısınız?
Elif Dürüst: Hayır, bir sabah uyandığımızda burayı Malezya olmuş olarak bulmayacağız, çünkü bu bir mücadele, pratik meselesi. Birlikte çalıştıkça, birbirimizi tanıdıkça Türkiye’yi Malezya oldurmayız. Çünkü burası birbiri ile iç içe geçmiş, itişip kakışan ama birbirini tanıyan karmakarışık bir toplum.
Şirin Yalçın: Toplum olarak Malezya bize uzak, sosyolojik olarak da, kültür olarak da uzak. Bizde yaşanan Anadolu İslamı. Demokrasimizin toplumsal kökleri Cumhuriyetimizden öncesinde de vardı.
Peki, Türkiye’de laiklik tehlikede midir?
Elif D.- Şirin Y: Hayır!
Türban size ne ifade ediyor?
Elif D.: Giyim kuşamı bir ifade aracı olarak kullanmak benim önemsediğim birşey. O yüzden türbanı politik bir eylem biçimi olarak değil, daha genel bir ifade aracı olarak görüyorum. O kişi türbanı ibadetinin bir parçası olarak görüyorsa buna müdahale etmeyi yanlış buluyorum. Benim dinimi doğru uygulama biçimim iyi kalpli olmaktan geçiyorsa, iyi insan olmaya çalışıyorum. Ancak kişinin türban takması ibadetinin bir parçası ise, öyle kalmalı.
Şirin Y.: Benim bir ekleme yapmam gerekli. Hepimizin anneannesi, babaannesi başörtüsü takıyor, türban da niyet olarak siyasi bir simgeye dönüştürülüyor olabilir. Burada beni rahatsız eden bunun samimiyetsizce yapılıyor olması. Siyaset konuşacaksak siyaseti, ibadet konuşacaksak ibadeti konuşalım.
Üniversitede türbanın serbest bırakılması konusunda da farklı düşünüyorsunuz o halde...
Şirin Y.: Aynı zihniyetteki erkekler üniversitelere girebiliyorsa, kızlara neden hak tanınmasın? Burada kadının bir kez daha kullanılmış olduğunu görüyoruz.
Elif D.: Beni işin başka bir yönü ilgilendiriyor. Ben Fas’ta gördüğüm manzaraya çok imrendim, fakirliği kastetmiyorum tabii. Üç kadın gördüm, biri yerel Afrika giysili, biri çarşaflı diğeri başı açık, kot giymiş. Üçünün kol kola yürümesine derinden imrendim.
‘Tek taraflı bakmayalım’
Türbanın kamuda serbest bırakılmasının başı açıklar üzerinde bir baskı yaratacağı endişesi var. Sizin mahallede bir baskı olur mu?
Elif D.: Mahalle baskısı oluşacağından korkanlar bugüne kadar kendilerini Türkiye’de çoğunluk gibi hissediyorlardı. Kültürel bir gücü ellerinde tuttuklarını, bir normu temsil etme iddiasında olduklarını düşünüyorlardı. Bu kesimin bir azınlıkta kalma gerçeğinden geçmeleri hem kendilerinin hem hepimizin hayrına olacaktır.
Saçı açıkların azınlıkta kalmayı kabullenmeleri gerek yani. Böyle mi?
Elif D.: ''Türbanlıların kamusal alanda yer bulması, başı açıklar üzerinde bir mahalle baskısı oluşturabilir'' diyorsak buna tek taraflı bakmamalıyız. Bizim derneğe gelen başı kapalı katılımcılar da Nişantaşı’nda, bir cafeye gittiklerinde mesela, başka türlü bir mahalle baskısına maruz kalıyorlar. Bunu ben de gözlemliyorum, birlikte yürüyüş yaptığımız türbanlı arkadaşım, Nişantaşı’nda bakışlarla baskıya maruz kalıyor.
Peki bu,Nişantaşı’nda olduğu gibi mi tüm Türkiye’de?
Şirin Y.: Evet, ben Nişantaşı’ndaki, Bağdat Caddesi’ndeki ya da İzmir Alsancak’taki sosyal baskının sözü edilen mahalle baskısı ile karşılaştırılabilir olduğuna inanmıyorum yani Nişantaşı bunun yeri değil. Ancak diğer yandan mahalle baskısına karşı devlet baskısına da başvurmamalı. Bize küçükken sokaktaki çocuklar ile probleminiz olduğunda anne ve babanın çağrılmasının yanlış olduğu öğretildi.
Çok merak ettim, hemen her konuda bakış açılarınız farklı, hangi partilere oy verdiniz?
Elif D.: Ben AKP’ye verdim.
Şirin Y.: Ben CHP’ye. Derneğimizin kurucularından İskender Savaşır, Zeynep Koçak ise Baskın Oran’a oy verdi. Farklı siyasi eğilimlerde olan insanların bir araya gelip iş yapmalarında hiçbir engel yok. O yüzden mahalle baskısı gibi endişeler birlikte iş yaparak çözülür.
Etüt ablası oldu
Aralık Derneği üçüncü yılında. Burada kurslar düzenliyor, kazandığınız parayla da ihtiyacı olanlara ulaşıyorsunuz. Sizi bu yönde bir çalışmaya iten koşul nedir?
Elif D.: Bu birdenbire ortaya çıkmadı. İstanbul Üniversitesi’nde İngilizce işletme okuduk, sonra finans masterı yaptım. Şirin ile birlikte psikanaliz, felsefe ve psikoloji dersleri aldık. Newport Üniversitesi’nde davranış bilimleri yüksek lisansı yaptık. Ben Maltepe Üniversitesi’nde psikoloji yüksek lisansına da başladım. Şirin ÇEV’e bağlı Kağıthane’deki bir ilkokulda İngilizce öğretmenliği ve Saadet İlköğretim Okulu’nda spastik ve özürlü çocuklar için etüt ablalığı yaptı.
Bir eğitim kurumu açmak nereden aklınıza geldi?
Belli bir birikim sağlamaya başladık. Dostoyevski okuyorsunuz, bunu atölye çalışmalarında tartışıyorsunuz. Bizim gibi bu tip şeylere meraklı insanlarla tanışmaya başladık. Daha geniş bir çatı altında buluşmak istedik. O ışık öyle yandı.
Kursun konsepti nasıl oluştu?
İki tür hedef kitlesi saptadık. Hobi seminerlerini ücretli, öğrencilere, akademisyenlere yönelik olarak da ücretsiz mekân sağlayalım, dedik. Bu yıl da, iletişim sanatı, bilimkurgu okuması, Türk kültürünü anlamak, fotoğrafçılık, anne bebek gibi kurslar düzenliyoruz. Aylığı ders başına 250 YTL, katılımcıların üçte biri burslu. Bir yandan sosyal projeler de var. Çocukların ve gençlerin hayatında sanatın altını çizebilmek istiyoruz. Mesela, bu yıl İstanbul Valiliği’nin desteğiyle 100 bin çocuğu tiyatroya götüreceğiz.
‘Önyargı var mı bilmiyorum’
Çalışmalarınız çevrenizde nasıl karşılandı?
Elif D.: Açıkçası biz çevremizle bununla ilgili bir konuşma yapmadık. Ama herhalde bilen herkesin hoşuna giden şeyler yaptığımıza, insanlara dokunup, yararlı olabildiğimize inanıyoruz.
Birçok kişi magazin sayfalarından veya sosyetik dergilerden son derece şık kıyafetlerinizle tanıyor sizi. Bu anlamda, size ya da derneğe karşı bir önyargılı yaklaşım oldu mu?
Elif D.: Bizim hayatımız gündüz dernekte, gece çocuklarımızla geçiyor. Ancak bir gece, bir düğüne gidiyoruz, sonra resimlerimiz çıkıyor. Şahsımıza karşı bir önyargı var mı bilmiyorum, çok da ilgilenmiyorum. Ama derneğe karşı olan önyargı içerisinde bulunan eğitmen kadrosunu görünce vazgeçiyordur.
Gece yattığımda çok huzurlu uyuyorum
Çocuklarınızla olan iletişiminiz nasıl gelişiyor?
Şirin Y.: Çocuklarımın biri 2,5, diğeri 6,5 yaşında. Sürekli onlarla ilgileniyorum. Küçüğü bu yıl anaokuluna, büyüğü ilkokula başladı. Buradaki tempom da çok yoğun. Dernekte de devam ettiğim anne bebek eğitimi çocuklarımla olan ilişkilerimde çok faydalı oldu.
Elif D.: Yasemin yedi yaşında, ikinci sınıfa gidiyor. Aldığım eğitimlerin en büyük yararı, Yasemin’in gelişim dönemlerini daha iyi anlamak oldu. Ben işime çok severek geliyorum, manevi tatmin üzerine kurulu. Gece yattığımda çok huzurlu uyuyorum.
Milliyet / ŞÜKRAN PAKKAN
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.