Türkiye’de işsizlik sorunu AKP politikalarıyla tırmandırılmıştır. IMF ve Dünya Bankası (DB) ekseninde tanımlanan bu politikalar, öncelikle tarımda geniş ölçekli bir tasfiyeye yol açarak 2,5 milyonu aşkın tarım çalışanının açığa çıkmasına yol açmıştır. İkincisi, 39 milyar dolarlık özelleştirmenin yüzde 80’lik bölümü AKP döneminde gerçekleştirilmiş ve bu özelleştirmelerde istihdamı koruyucu koşullar ve önlemler iktidarın tasasını oluşturmamıştır. Üçüncü neden, istihdam önceliği olmayan dışa bağımlı bir ekonomik modelinin izlenmesi, bunun da işsizliğe çözüm getirememesi ve krize kırılgan bir yapıda yakalanılmasıdır.
Tekel talanı ortaya çıkardı
TEKEL Tütün işçisinin efsanevi Kızılay direnişi bu ortamda bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Bu direniş tütün-sigara ve içkideki özelleştirme sürecini geri çevirememiştir ama bu sürecin gayri-millileştirmeci özünü ve talana dönüşen yüzünü kitlelere çok iyi yansıtmıştır. Aynı zamanda, özelleştirmelerde bir istihdam hedefi gözetmeyerek Anayasanın sosyal devlet ilkesine temelden zıt düşen ve üstelik çalışanları bir de 4/C gibi ne iş güvencesi ne de sosyal güvencesi olmayan bir eğreti statüye mahkûm eden iktidarın emek karşıtı yüzünü de ele vermiştir. Bu bakımdan TEKEL tütün işçilerinin direnişi hem kendileri, hem özelleştirme sırasını bekleyen KİT çalışanları hem de tüm toplum için bir ders niteliğinde olmuştur. İktidarın ise bu dersi ancak ilk seçim sonuçlarına bakarak alabileceği anlaşılıyor.
Memur kanunu
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinde istihdam şekilleri sıralanmıştır. Bunlar memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçilerdir. Kanunla öngörülen dört istihdam şeklinden biri olan geçici personel statüsü, başlangıçta, bir yıldan az süreli ve geçici nitelikteki kamu hizmetlerinin yerine getirilmesini sağlamak üzere oluşturulmuştur. Amaç, geçici işlerin kısa süreli istihdamla gördürülmesinin sağlanmasıdır. Bu çerçevede, üniversitelerde canlı modeller, Türkiye İstatistik Kurumunda anketörler, Yüksek Seçim Kurulu’nda yazmanlar istihdam edilmiştir. Bu personelin sayısı da toplamda bin kişiyi pek geçmemiştir.
AKP döneminde, 20 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe konulan 2004/7898 sayılı “Özelleştirme Uygulamaları Sonucunda İşsiz Kalan ve Bilahare İşsiz Kalacak Olan İşçilerin Diğer Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Geçici Personel Statüsünde İstihdam Edilmelerine İlişkin Esaslar”a dayanılarak geçici personel statüsünde istihdamın niteliği değiştirilmiştir. Özelleştirme işlemleri dolayısıyla çığ gibi büyüyen işsizlerin kamu kurum ve kuruluşlarında geçici personel olarak istihdam edilmesi, bir taraftan sayısal olarak 4/C statüsünde büyük bir artış yaratırken diğer taraftan istihdamın “geçici” niteliği ortadan kalkmıştır.
125 bine çıkacak
Niteliği değişen istihdam şeklinin dayanağı olan mevzuat değişmemiş ve geçici personel temel özlük haklarından yoksun bir biçimde adeta köle gibi çalıştırılmaya başlanmıştır. Asgari ücret seviyesinde bir ücret rejimi, yılda sadece 10 gün ücretli izin, 2 gün sağlık izni hakkı gibi çok zor koşullarda istihdam sürdürülmüştür. Bu şartlar altında yıllarca sürecek bir çalışma düzeninin iş barışını esastan sarsması, kamu hizmetlerinin sunumunda verimliliği azaltması kaçınılmaz olmasına rağmen iktidarın TEKEL direnişine kadar böyle bir sorun algılaması hiç olmamıştır. Üstelik, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın ifade ettiğine bakılırsa, yeni özelleştirmelerle bugün 20 binlerde olan 4/C statülü sözde geçicilerin sayısının birkaç yıl içinde yeni özelleştirmelerle 125 bini bulması beklenmelidir! İşte iktidar bu beklentilerle TEKEL işçilerinin direnişinde geri adım atmamış, yaptığı kısmi iyileştirmelerle bu statüyü devamlı gördüğünü ve bu iyileştirmelerin asıl hedefinin de eylemin kırılmasına yönelik olduğunu belli etmiştir.
Bu nedenle iktidar, Kızılay’daki direnişin tansiyonunu düşürmek bakımından lehine çalışan Danıştay kararına bile “verdiğimiz 30 günlük süre yerindedir” gerekçesiyle itiraz edebilmiştir; çünkü uygulamayı genişletme niyetinin tartışılır olmasına ve bu süreçte emeğin herhangi bir mevzi kazanmasına tahammülü yoktur. Şimdi 4/C uygulamasının Danıştay aracılığıyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınması yeni bir hukuki süreç başlatmıştır; bu süreç sonunda 4/C’nin iptali olasılığı yüksektir. Peki iktidar bu durumda ne yapacaktır? İşçileri boşlukta bırakarak yüksek yargıyı halka mı şikayet edecektir, yoksa soruna daha adil bir çözüm mü bulacaktır?
Adil çözüm
Tek adil ve yararlı çözüm, geçici personelin niteliğine uygun olarak işçi, memur veya sözleşmeli personel statüsüne geçirilmesinin sağlanması olacaktır. Sözleşmeli personel statüsünün de kaldırılması gereklidir, ancak 4/C’ye öncelik vermek amacıyla bunun mücadelesi bir sonraki aşamaya bırakılabilir. İktidarın bu konuda bir hazırlığa bile gereksinimi yoktur; 4 Şubat 2010’da anamuhalefetçe parlamentoya sunulan yasa teklifini desteklemesi yeterlidir. Bu teklife göre, 4/C’ye göre geçici personel olarak çalışanlardan isteyenlerin, niteliklerine göre, memur, sürekli işçi veya sözleşmeli personel statülerine geçirilmesi olanağı sağlanmakta, halen 4/C kapsamını tercih etmemiş TEKEL işçilerine veya özelleştirme kapsamındaki diğer işçilere de 2010 sonuna kadar bu kadrolardan birine geçme fırsatı tanınmaktadır. Bu Kanun Teklifi, Türkiye’nin 07/06/1978’de kabul ettiği “Kamu hizmetinde örgütlenme hakkının korunması ve istihdam koşullarının belirlenmesi yöntemlerine ilişkin” 151 no’lu ILO Sözleşmesi’ne de uyumunu sağlamış olacaktır.
Şimdi bütün mesele, sendikaların –siyaset düzlemiyle ve toplumun bütün örgütlü kesimleriyle de işbirliği yaparak- güçlerini bu konu üzerinde yoğunlaştırmaları ve iktidarı Anayasa’nın sosyal devlet ilkesine uymaya zorlamalarıdır.
Prof.Dr. Oğuz Oyan