İstanbul Boğazı'nda bugün ve yarın Powerboat P1 Türkiye GP'si gerçekleştirilecek. Bu teknelerin saatte 200 km'yi bulan hızları bile insanın tüylerini ürpertiyor... Kuruçeşme Cemil Topuzlu Parkı'nın kıyısında kurulan padok alanına geldiğimizde Powerboat'ların muhteşem görüntüsü, insana, "İndirin şuradan bir tane de binip, gideyim" dedirtiyor. Varır varmaz, organizasyon yetkililerinden İrem Alacabak, "Başıma bir şey gelirse kimse sorumlu değildir. Ben ettim ben buldum" tarzında bir kağıt imzalattırıyor. Yarış direktörü J.M.Van Lancker, Powerboat'taki motorların gücünün iki F-1 aracına denk olduğunu söylediğinde heyecan korkuya dönüşüyor. Niyetimiz powerboat'lardan birine binmek ama ne mümkün! Saatte 200 km hıza ulaşan bu botlar sadece iki kişilik. Pilotun yanında, oturan co-pilot gaz ayarını yapıyor. Bin 800 beygir gücünde iki motora sahip bu botta pilot ile co-pilotun uyumu çok önemli. En küçük uyumsuzlukta tekne ters dönebiliyor. Sonunda bineceğimiz tekne görünüyor. Powerboat değil ama yarışların startını veren ve Superboat alarak adlandırılan bu teknenin de saatte 140 kilometre hıza ulaşabildiğini duyunca "Hiç değilse!" diyoruz kendi kendimize. Dümende Van Lancker, arkada biz, çıkıyoruz yola. Van Lancker "Nereye?" diye sorunca, "Baba; bas Karadeniz'e!" diyoruz. Hemen tam gaz verilemediğinden yavaş yavaş hızlanıyoruz. Bir yandan da Boğaz'daki hız sınırını aşmamamız şart, aksi takdirde organizasyonun iptali bile gündeme gelebiliyor. Teknede 4 gazeteci, her gördüğümüzün fotoğrafını çekerken, bir de bakıyoruz 2. köprünün altından da geçmişiz. Beş dakikayı bulan hızlanma sürecinde Tarabya geride kalıyor. Boğaz'ın ağzı beliriyor ufukta. Rüzgar iyice sertleşiyor. Powerboat hızına ulaşamasak da, müthiş keyifli bir deneyim. Karadeniz'e yaklaştığımızda dönüş yapıp, göz açıp kapayıncaya kadar Kuruçeşme'ye dönüyoruz. İndiğimde başım dönüyor. Rüzgar ve sürat nasıl çarpmışsa eve kapağı zar zor atıp saat 23:00'ü bulmadan uyuya kalıyorum.