Bir insanın dünyadaki son anlarının kamuoyuna yansıtılmasının etik olup olmadığı konusu eski Başbakan Bülent Ecevit’in yoğun bakım görüntüleri nedeniyle çok tartışılmıştı. Dün akşam yaşamını yitiren genç sanatçı Barış Akarsu’nun ölümünden kısa bir süre önce çekilmiş fotoğraflarının yayınlanması da aynı tartışmayı yeniden gündeme getirdi: Bu davranış gazetecilik ahlakına uygun mu, değil mi? Uzmanlar NTVMSNBC için yorumladı:
Orhan Erinç (T. Gazeteciler Cemiyeti Bşk):
MAHREMİYETE SAYGISIZLIK GÖSTERİLDİ
"Etik kuralları açısından bakarsak Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ndeki sağlık ve özel hayatla ilgili
bölümlerde birtakım kurallar vardır. Bu kurallara göre haberde özel hayatın gizliliği esas kabul edilir. Bir tek istisna vardır, o da kamu yararı sözkonusuysa özel hayatın gizliliğinin bir bölümü dikkate alınmayabilir. Ancak Barış Akarsu’nun durumunda bu istisna geçerli değil. Çünkü büyük bir suç yahut yolsuzluk üstüne araştırma yok. Yayın sırasında, toplum güvenliğinin veya sağlığının korunması ya da ilgili kişinin sözleri veya eylemleri sonucu halkın yanılmasının ve yanıltılmasının engellenmesi gibi bir durum da yok.
Hastanede hastanın veya yakınlarının izni olmadan görüntü alınamaz. Yetkililer veya aile izin verirse alınabilir. Hele bir insanın yaşamı sözkonusuysa yapılanın etik olmadığı aşikârdır. Bir de televizyonlar açısından ayrıca özel bir durumdan söz etmek gerekiyor. 3 Temmuz’da Radyo Televizyon Üst Kurulu’yla Radyo ve Televizyon Yayıncıları Derneği bir etik sözleşmesi imzaladı ve bir yayın kuruluşu dışında tüm kuruluşlar sözleşmeye imzasını attı. Orada da yine özel hayata ve mahremiyete saygılı olma kuralı bulunuyor. Bu tür mahremiyet konularını Bülent Ecevit zamanında da yaşadık ve benzer etik tartışmaları şahit olduk. Şunu kabul etmek zorundayız ki özel hayatın gizliliği halkın haber alma hakkından daha önemli. Zaten halkın haber alma hakkı, sözkonusu sanatçının yaşamakta olup olmadığıyla sınırlı. Bunu abartmak Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayan bir davranıştır. Yayıncılıkta daha çok satmak ya da daha çok izlenmek fazla önem kazanır oldu."
Ünsal Oskay (İÜ İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi):
BASIN TOPLUMSAL HASTALIĞIMIZI PEKİŞTİRİYOR
"Ölüm insanların ilgi duyacağı bir olay. Bu işin marazi tarafı kısa sürede beğenilmiş, ün yapmış, kendisine öykünülen kişilerin, özellikle popüler müzik gibi eğlence endüstrisine yakın insanların sağlıklarının da kamuyu ilgilendirmesi... Mesela Hülya Avşar’ı görüntülüyorlar ve sonra “Bacaklarında selülit varmış” yorumlarından oluşan haberler yapıyorlar. Bunların sebebi kıskanma, haset, yok etme güdüsüdür. Kendileri onların başarısına, tanınmışlığına ulaşamadığı için yok etmek istiyorlar. Bu genç arkadaşımızla ilgili olarak da, bir insanın dünyadaki son anlarının ilgi çekici boyutu vardır. Bana sorarsanız basında etik diye bir soru kalmadı. Para, tiraj ve ilgi çekicilik önem kazanır oldu. Bunlar da hayatı acımasız hale getiren faktörler ve bu tür toplumsal ilişkilerin yarattığı sorunlardan, bu deforme anlayıştan etkileniyor. Bu anlayışı yansıtmak tirajı arttıyor ve dolayısıyla da reklamı, parayı çekiyor. İnsani boyut da gözardı ediliyor. Dolayısıyla, Barış Akarsu’nun fotoğraflarını yayınlamak etik mi, değil mi sorusuna cevap verebilmek için toplumsal hayatın tümünü analiz etmek gerek. Nasılız? Gündelik hayatımız? Reklam anlayışımız? Yaşam tarzımız? Biz bu insanları gerçekten seviyor muyuz? Yoksa onlara haset mi besliyoruz? Toplumsal ilişkilerimizde olan bu hastalıklardan basın hem etkileniyor, hem de onları pekiştiriyor. Etik olmak sadece basının değil, herkesin sorumluluğudur. Fakat bana sorarsanız, Barış Akarsu’nun yoğunbakım görüntülerini kamuoyuna yansıtmak yine de tasvip edilecek bir davranış değildir."
Haberx