İtalyan tarihçi Fabio L. Grassi tarafından yazılan kapsamlı “Atatürk” biyografisi, geçen yıl İtalyancada yayımlandığında ülkesinde büyük ses getirmişti. Şimdi kitap Turkuvaz Kitap tarafından, Eren Cendey Yücesan çevirisiyle 29 Ekim haftasında yayımlandı. Türkçe baskısına Prof. Zafer Toprak önsöz yazdı. Bu kapsamlı biyografik çalışma, İtalyan arşivlerinden yararlanılarak yazılmasının yanı sıra, Toprak’ın da sözünü ettiği gibi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Türkiye’nin tarihini çok yönlü bir biçimde kapsayan, yepyeni açılımlar getiren önemli bir katkı. Şu sıralar Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ders veren Grassi’yle kitabı ve Atatürk üzerine konuştuk.
- Sayın Grassi, bir Atatürk biyografisi yazma ihtiyacı nereden doğdu, anlatır mısınız?
- Türk-İtalyan ilişkileri birçok alanda hızla gelişirken İtalyan tarihçiler, gözlemciler, düşünürler çağdaş Türkiye’ye yeterince yoğunlaşmadı. Yaklaşık 20 yıl önce Cumhuriyet tarihi hakkında profesyonel olarak çalışmaya başladığımda epey yalnızdım.
- İtalyanca baskıya önsöz yazan Prof. Stefano Trinchese, büyük bir ihtiyaç olduğundan söz ediyor. İtalya tarihinde bugüne kadar bu denli kapsamlı bir Atatürk araştırması yapılmamış mıydı?
- Ne bir İtalyan tarihçisi bir Atatürk biyografisini yazmış, ne de Andrew Mango’nunki gibi yabancı tarihçilerin eserleri çevrilmişti. Yani, büyük bir boşluk vardı.
- Bu kitabı diğer Atatürk biyografilerinden ayıran en temel öğeler neler?
- Karşılaştırmalı bir perspektifi seçip Atatürk’ün yaşam ve eserinin genel anlamını, “kıssadan hisseyi” çıkarmaya çalıştım. Kaldı ki Atatürk’ün psikolojisini ve onun hayatının Türkiye’nin gerçeğini simgeleyen yönleri üzerinde durdum.
- İtalya’da yayımlandığında nasıl karşılandı çalışmanız?
- Biraz önce sözünü ettiğim boşluk duyarlı bilim adamları tarafından hissediliyordu. Bu nedenle kitabım sevinçle karşılandı. Okumuş olanlar da olumlu yorumladılar. Ciddi, tarafsız ve zevkle okunur bir kitap olduğu kabul edildi. Bazı okurların “Şimdi Türkiye’yi daha fazla seviyoruz!” demiş olduklarını öğrendim. Yani, “düşünsel öğeler” aşılamışım...
- Peki, Türkiye’de yaşıyor olmanız bu kitabı yazmanızda etkili oldu mu?
- Kuşkusuz oldu. Türkçe bilmeyenlerden de, Türkiye’de yaşamayanlardan da çok ilginç ve yararlı düşünce katkıları gelebilir, geliyor da… Bununla birlikte Türkiye’de günlük hayatı sürdürmek, örneğin internette şu sıra neyin gezdiğine tanık olmak, kuşbakışı analizlerin yakalayamadığı unsurları, derin gerçekleri anlamayı kolaylaştırıyor. Bir örnek: Fikrimce “Plevne Marşı”nı bilmeyen daha sonra olup bitenleri tamamen anlayamaz...
- Son dönemdeki Atatürk karalamaları, yaratılan Atatürk karşıtlığı karşısındaki fikrinizi merak ediyorum…
- Son dönemde değil, Cumhuriyet’in ilk gününden, hatta saltanatın kaldırılmasından beri Atatürk’ün eserini karalayan çevreler var. Bu çok normal. Fransız Devrimi karşıtlarına göre Fransız Devrimi şeytan işiydi. Tarihte, bütün büyük devrimler sert tepkilere neden oluyor. Daha ilginci, Türkiye’nin Batı, Avrupa kimliğini benimseyen çevrenin içindeki tartışmadır. Bazıları her tür eleştiriyi, hatta Atatürk’ün “zaafları”nın anlatımını otomatik olarak karalama, hakaret olarak görüyor. Hal böyle olursa ciddi bilimsel araştırma ve analiz yapılamaz. Bazı liberallerse, Atatürk’ün yaşadığı dönemin koşullarını yeterince değerlendirmeyerek Atatürk’e, kanımca genellikle anakronistik eleştiriler yöneltiyor. Bu da yanlış! Zamanla Atatürk, başka ulusların esaslı, kurucu figürleri gibi, hem ortak ulusal gurur kaynağı, hem de dengeli, tarihsel, sosyolojik vs. konusu olacaktır. Kitabımı bu dilekle sonuçlandırdım.
- Dün 10 Kasım’dı. Ulu önderin aramızdan ayrılışının 71. yılı. Neler söylemek istersiniz son olarak?
- Atatürk büyük bir devrimci ve devlet adamıydı. Türk ulusu haklı olarak ona karşı minnet ve borçluluk hissediyor. Dilerim ulu önderin anısı hiçbir zaman zayıflatılmasın. Aynı zamanda tarihsel perspektif kazansın ve Türkiye’nin demokratik gelişmesinin olumlu etkeni olsun. Onun ilkelerine daima ihtiyacımız var.