Çeşitli nedenlerle bankalardan kredi alamayanlar ikrazatçıya koşunca, Hazineye bağlı çalışan 33 ikrazatçının 2005 yılında 222 milyon YTL olan işlem hacmi 2006'da 368 milyon YTL'ye ulaştı. İşlem hacminin bu yıl sonunda yarım milyar YTL'yi aşması bekleniyor.
Hiç reklam yapmıyorlar.... Ne müşterilerinin ne de kendilerinin isminin bilinmesini istemiyorlar... Ama yarım milyar YTL’ye yaklaşan işlem hacimleriyle bankalarla yarışıyorlar. 80'li yıllarda borç alıp vermede en kilit rolü üstlenen, Banker Kastelli ile gündemden düşmeyen, İlyas Salman'ın "Banker Bilo" filmi ile ekranlara kadar taşınan bankerlerin yerini bugün Hazine'den aldıkları ruhsatla faaliyet gösteren ikrazatçılar aldı.
Referans Gazetesi'nde Ebru Tuncay'ın haberine göre, Türkiye’de son yıllarda katlanarak büyüyen kredi pazarında ikrazatçılar da atağa geçti. Borç verme anlamındaki ikraz kelimesinden adını alan ikrazatçılar, 1999 yılında 17 milyon YTL kredi verirken kriz yıllarının ardından gelen ekonomik toparlanma ile verdikleri kredi miktarını katladı. Hazine Müsteşarlığı'nın açıkladığı rakamlara göre, ikrazatçıların 2004'te 148 milyon YTL olan işlem hacmi, 2005'te 222 milyon YTL'ye, 2006 sonunda ise 368 milyon YTL'ye kadar ulaştı. Bu rakamın 2007 sonunda ise yarım milyar YTL’yi aşması bekleniyor.
Yüzde 1 ile 8 arası faiz
Verdikleri borç paralara karşılık yüzde 1 ile 8 arasında değişen oranlarda faiz uygulayan ikrazatçıları en çok tercih edenler ise bankalardan umudunu kesenler ile protestolu çek ve senetleri dolayısıyla kara listede yer alanlar. İkrazatçıların müşterilerinin son yıllarda büyük oranda artmasının diğer bir nedeni ise bankalara göre daha az ve “esnek” prosedür uygulamaları. Herhangi bir banka, şirketlerden, vergi dairesi onaylı bilanço, gelir talosu, detaylı mizan, ticaret ve sanayi odası kayıt tablosu, diğer bankalardaki limit-risk ve teminat bilgileri, kapasite raporu, işkoluna göre son yıllara ait detaylı ithalat ve ihracat rakamları gibi belgeler isterken, ikrazatçılarda bu belgelerin çoğuna gerek duyulmuyor. Hatta çoğu ikrazatçı vergi levhası fotokopisi ve ikametgah gibi temel birkaç belge ile müşterilerine kredi açıyor.
Hazine’den yetki alıyorlar
1980 yılında 24 Ocak Kararları ile Türkiye bir yandan ekonomide serbest piyasa dönemine adım atarken, diğer yandan da faizlerin serbest bırakılmasıyla bankerlerin sayısında bir patlama yaşandı. 1981'de bankerlerin sayısı bini aştı. Hatta sözkonusu tarihte faaliyet gösteren 38 bankanın 31'i bu bankerler aracılığıyla halktan para toplar hale geldi. Yıllık enflasyon oranını dörde katlayan faiz oranları, emeklisinden, memuruna, tüccarından ev kadınına kadar halkın önemli bir kısmının varını yoğunu bankerlere yatırmasına yol açtı. Ancak denetimsiz gelişen düzen ile toplanan yaklaşık 1.5 milyar dolarlık birikim, 1981 sonunda bankerlerin birer ikişer batmasıyla yok oldu. 12 Eylül 1980'den sonra Bülent Ulusu Hükümeti'nde, İktisadi İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenen Turgut Özal, "Banker Skandalı"nın patlak vermesi üzerine, 14 Temmuz 1982'de istifa etti.
1 milyon YTL'ye kadar kredi verebiliyorlar
1982'de yaşanan olumsuz tablonun ardından 1983’te ödünç para alma ve verme işlemleri çıkarılan yasa ile denetim altına alındı. Artık mevduat toplamaları yasaklandı ve ödünç para verme işlemi için ikrazatçılara yetki verildi. İkrazatçılar Hazine'den yetki alıyor. Her yılın sonunda Hazine'ye yaptıkları işleri rapor ediyorlar. Ay ay da muhasebe kayıtlarını Maliye’ye bildiriyorlar. Prosedürlere uygun faaliyet göstermeyenlerin ise yetki belgeleri iptal ediliyor. Denetimler nedeniyle 90'lı yıllarda 76 olan ikrazatçı sayısı bugün 33'e düşmüş durumda. Ancak kayıtdışı faaliyet gösterenlerin sayısı binlerle ifade ediliyor. İkrazatçılar 10 bin YTL'den 1 milyon YTL'ye kadar kredi verebiliyor.
Hazine'nin ikrazatçılık faaliyetleri hakkındaki yönetmelikte yer alan ilk maddesinde, "Ana faaliyet konuları dışında başka işle iştigal edemezler" ifadesine rağmen, yetkili birçok ikrazatçı, ikrazatın yanı sıra faktoring işini de beraberinde götürüyor.
'Kredi vereceğim insanları tanırım'
1980’lerdeki banker krizinin kamuoyundaki etkisi nedeniyle de kendilerine “tefeci” denilmesinden rahatsız olan ikrazatçılar Hazine Müsteşarlığı’ndan aldıkları yetki belgesiyle çalışmalarına karşın gözönünde bulunmak istemiyorlar.
İsmini vermek istemeyen bir ikrazatçı, yaptıkları işi şöyle tanımlıyor: “Yaklaşık 10 yıldır bu işi yapıyorum. Biz mütevazi bir işletmeyiz, 15 bin YTL ile 40 bin YTL arasında kredi veriyorum, ama 100 bin YTL ile 1 milyon YTL arasında verenler de var. Tornacı, tesfiyeci gibi esnaflarla, vergi mükellefi olanlarla çalışıyorum. Kredi vereceğim insanları tanırım. Müşterinin kirası ve ikametgahı gibi kriterleri dahi istiyorum ama tüm bu belgeleri istemeyenler de var. İkrazatçılığı yapabilmek için 4 temel şart var: Para toplayamayız, mevduat kabul edemeyiz, bankadan para alamayız ve faktoring işlemi yapamayız. Ama piyasada faktoring işlemi yapanlar var.”
‘Biz tefeci değiliz, ikrazatçıyız’
Deniz Ağırbaş (Ağırbaş İkrazat Yöneticisi)
"Çoğu ikrazatçı ne kendilerinin ne de müşterilerinin bilinmesini ister. Ama bizler yasal bir iş yapıyoruz. Sonuçta Hazine'den yetkiyle çalışıyoruz. Her yılın sonunda Hazine'ye yaptığımız işleri rapor ediyoruz. Ay ay da muhasebe kayıtlarımız Maliye’ye bildiriliyor. Artık herkes denetim altında. Yılda 2-3 defa Hazine bizi denetler. Uygun olmayan kapatılıyor. Eğer Avrupa Birliği ile uyum haline geleceksek mutlaka bu bankerlere ihtiyaç var. İngiltere’de Avrupa’da her yerde bankerler var. Sektördeki en büyük sorun "ikrazat" kelimesinin bilinmemesi. "Tefeci" dediler, ama artık tefeci kelimesini bu literatürden kaldırmak lazım. Vergisiz kazançtır asıl tefecilik. En sıkı takip edilen sektörler arasında ikrazat firmaları geliyor. Bizden şahıslar, şirketler gelip kredi alıyorlar. Bankaların istediği belgeleri istemiyoruz. Mesela adamın çekleri olabilir. O çekleri kayıt altında alınıyor. Karşılığında para veriliyor. Her sektör büyüyor. Biz de büyüyoruz.
Cevher Özden (Banker Kastelli): Sektörün sadece yüzde 5'i yasal
İkrazatçılardan para alanlar bankalara ulaşamayanlar, bankalardan kredisi olmayan insanlardır. Bunların da bankada kredileri tükenmiştir, o yüzden çare olarak ikrazata yönelmiştir. İkrazatçılar bu insanlardan mutlaka karşılığını alıyor. Teminat olmadan hiçbir ikrazatçı para vermez. Dünyada iki sektör ölmez. Biri fahişelik diğeri de ödünç para verme. Bu dünya kurulduğundan beri bu iki sektör mevcuttur. Ancak sektörde yasal olanların oranı sadece yüzde 5'tir. Yüzde 95'i bu işi yasal olmayan yollardan yapıyor. Piyasada gayrımeşru dönen paranın günlük miktarı 10 milyon YTL'den aşağı değildir. Bunlar masa altından çalışırlar. 3 verirler, 2 de masa altından alırlar. Bu 80'li yıllarda bankalarda da böyleydi. 80 senesinde bir masa üstü vardı bir de masa altı vardı. Bunları yaşayan bir adam olarak söylüyorum bunları.
İkrazat nedir
İkrazat, "İkraz" kelimesinin karşılığı olan “ödünç vermek” anlamına geliyor. Yani belli bir para, mal veya herhangi bir kıymet, belli bir süre sonra geri almak koşuluyla ödünç (borç) olarak karşı tarafa veriliyor. İkrazatçılar müşterilerine verdikleri ödünç paraların karşılığında iki değişik şekilde teminat alıyor. Çek veya ipotek karşılığı kredi kullandırılıyor. İkrazatçılık kişiden kişiye devredilemiyor. Yetki belgesi sadece şahısa veriliyor.
İlk banker kavramı Galata'da doğdu
Kırım Savaşı sonrası Osmanlı ekonomisinde oluşan finans sıkıntısı nedeniyle yaptığı iç borçlanmada devlete borç veren gayri müslim sınıf ilk bankerlerdi. Bu kişiler ayrıca Osmanlı'da ilk bankacılık işlemlerini yapmış levantenlerden oluşuyordu. Banker oluşumu Türkiye'de yaşayan azınlıkların yabancı tahvillere ilgi duymasıyla başladı. Kırım Savaşı sebebiyle Osmanlı Devleti'nin çıkardığı, daha sonra çeşitli sebeplerle sattığı tahviller ve ülkede faaliyet gösteren özellikle yabancı şirketlerin piyasaya sürdüğü tahvil ve hisse senetleri ile de hızlı bir ilerleme sürecine girdi.
Dersaadet tahvilat borsası
Kapütülasyonlar ve ülke dışına para çıkarılması üzerinde kontrol olmaması sebebiyle yüksek ilgi gördü. Zamanla Türklerin de ilgi alanına girdi. Bankerler 1864 tarihinde dernekleşerek, 1866 tarihinde Osmanlı hükümetince "dersaadet tahvilat borsası" adını aldı. Zamanın gözde yatırım araçları olan Panama ve Süveyş kanalı tahvilleri gibi yabancı kıymetler de işlem gördü. Birinci Dünya Savaşı'nın etkisiyle zayıflayan bu borsa Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte İstanbul'dan Ankara'ya taşındı.
Hürriyet
Hiç reklam yapmıyorlar.... Ne müşterilerinin ne de kendilerinin isminin bilinmesini istemiyorlar... Ama yarım milyar YTL’ye yaklaşan işlem hacimleriyle bankalarla yarışıyorlar. 80'li yıllarda borç alıp vermede en kilit rolü üstlenen, Banker Kastelli ile gündemden düşmeyen, İlyas Salman'ın "Banker Bilo" filmi ile ekranlara kadar taşınan bankerlerin yerini bugün Hazine'den aldıkları ruhsatla faaliyet gösteren ikrazatçılar aldı.
Referans Gazetesi'nde Ebru Tuncay'ın haberine göre, Türkiye’de son yıllarda katlanarak büyüyen kredi pazarında ikrazatçılar da atağa geçti. Borç verme anlamındaki ikraz kelimesinden adını alan ikrazatçılar, 1999 yılında 17 milyon YTL kredi verirken kriz yıllarının ardından gelen ekonomik toparlanma ile verdikleri kredi miktarını katladı. Hazine Müsteşarlığı'nın açıkladığı rakamlara göre, ikrazatçıların 2004'te 148 milyon YTL olan işlem hacmi, 2005'te 222 milyon YTL'ye, 2006 sonunda ise 368 milyon YTL'ye kadar ulaştı. Bu rakamın 2007 sonunda ise yarım milyar YTL’yi aşması bekleniyor.
Yüzde 1 ile 8 arası faiz
Verdikleri borç paralara karşılık yüzde 1 ile 8 arasında değişen oranlarda faiz uygulayan ikrazatçıları en çok tercih edenler ise bankalardan umudunu kesenler ile protestolu çek ve senetleri dolayısıyla kara listede yer alanlar. İkrazatçıların müşterilerinin son yıllarda büyük oranda artmasının diğer bir nedeni ise bankalara göre daha az ve “esnek” prosedür uygulamaları. Herhangi bir banka, şirketlerden, vergi dairesi onaylı bilanço, gelir talosu, detaylı mizan, ticaret ve sanayi odası kayıt tablosu, diğer bankalardaki limit-risk ve teminat bilgileri, kapasite raporu, işkoluna göre son yıllara ait detaylı ithalat ve ihracat rakamları gibi belgeler isterken, ikrazatçılarda bu belgelerin çoğuna gerek duyulmuyor. Hatta çoğu ikrazatçı vergi levhası fotokopisi ve ikametgah gibi temel birkaç belge ile müşterilerine kredi açıyor.
Hazine’den yetki alıyorlar
1980 yılında 24 Ocak Kararları ile Türkiye bir yandan ekonomide serbest piyasa dönemine adım atarken, diğer yandan da faizlerin serbest bırakılmasıyla bankerlerin sayısında bir patlama yaşandı. 1981'de bankerlerin sayısı bini aştı. Hatta sözkonusu tarihte faaliyet gösteren 38 bankanın 31'i bu bankerler aracılığıyla halktan para toplar hale geldi. Yıllık enflasyon oranını dörde katlayan faiz oranları, emeklisinden, memuruna, tüccarından ev kadınına kadar halkın önemli bir kısmının varını yoğunu bankerlere yatırmasına yol açtı. Ancak denetimsiz gelişen düzen ile toplanan yaklaşık 1.5 milyar dolarlık birikim, 1981 sonunda bankerlerin birer ikişer batmasıyla yok oldu. 12 Eylül 1980'den sonra Bülent Ulusu Hükümeti'nde, İktisadi İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenen Turgut Özal, "Banker Skandalı"nın patlak vermesi üzerine, 14 Temmuz 1982'de istifa etti.
1 milyon YTL'ye kadar kredi verebiliyorlar
1982'de yaşanan olumsuz tablonun ardından 1983’te ödünç para alma ve verme işlemleri çıkarılan yasa ile denetim altına alındı. Artık mevduat toplamaları yasaklandı ve ödünç para verme işlemi için ikrazatçılara yetki verildi. İkrazatçılar Hazine'den yetki alıyor. Her yılın sonunda Hazine'ye yaptıkları işleri rapor ediyorlar. Ay ay da muhasebe kayıtlarını Maliye’ye bildiriyorlar. Prosedürlere uygun faaliyet göstermeyenlerin ise yetki belgeleri iptal ediliyor. Denetimler nedeniyle 90'lı yıllarda 76 olan ikrazatçı sayısı bugün 33'e düşmüş durumda. Ancak kayıtdışı faaliyet gösterenlerin sayısı binlerle ifade ediliyor. İkrazatçılar 10 bin YTL'den 1 milyon YTL'ye kadar kredi verebiliyor.
Hazine'nin ikrazatçılık faaliyetleri hakkındaki yönetmelikte yer alan ilk maddesinde, "Ana faaliyet konuları dışında başka işle iştigal edemezler" ifadesine rağmen, yetkili birçok ikrazatçı, ikrazatın yanı sıra faktoring işini de beraberinde götürüyor.
'Kredi vereceğim insanları tanırım'
1980’lerdeki banker krizinin kamuoyundaki etkisi nedeniyle de kendilerine “tefeci” denilmesinden rahatsız olan ikrazatçılar Hazine Müsteşarlığı’ndan aldıkları yetki belgesiyle çalışmalarına karşın gözönünde bulunmak istemiyorlar.
İsmini vermek istemeyen bir ikrazatçı, yaptıkları işi şöyle tanımlıyor: “Yaklaşık 10 yıldır bu işi yapıyorum. Biz mütevazi bir işletmeyiz, 15 bin YTL ile 40 bin YTL arasında kredi veriyorum, ama 100 bin YTL ile 1 milyon YTL arasında verenler de var. Tornacı, tesfiyeci gibi esnaflarla, vergi mükellefi olanlarla çalışıyorum. Kredi vereceğim insanları tanırım. Müşterinin kirası ve ikametgahı gibi kriterleri dahi istiyorum ama tüm bu belgeleri istemeyenler de var. İkrazatçılığı yapabilmek için 4 temel şart var: Para toplayamayız, mevduat kabul edemeyiz, bankadan para alamayız ve faktoring işlemi yapamayız. Ama piyasada faktoring işlemi yapanlar var.”
‘Biz tefeci değiliz, ikrazatçıyız’
Deniz Ağırbaş (Ağırbaş İkrazat Yöneticisi)
"Çoğu ikrazatçı ne kendilerinin ne de müşterilerinin bilinmesini ister. Ama bizler yasal bir iş yapıyoruz. Sonuçta Hazine'den yetkiyle çalışıyoruz. Her yılın sonunda Hazine'ye yaptığımız işleri rapor ediyoruz. Ay ay da muhasebe kayıtlarımız Maliye’ye bildiriliyor. Artık herkes denetim altında. Yılda 2-3 defa Hazine bizi denetler. Uygun olmayan kapatılıyor. Eğer Avrupa Birliği ile uyum haline geleceksek mutlaka bu bankerlere ihtiyaç var. İngiltere’de Avrupa’da her yerde bankerler var. Sektördeki en büyük sorun "ikrazat" kelimesinin bilinmemesi. "Tefeci" dediler, ama artık tefeci kelimesini bu literatürden kaldırmak lazım. Vergisiz kazançtır asıl tefecilik. En sıkı takip edilen sektörler arasında ikrazat firmaları geliyor. Bizden şahıslar, şirketler gelip kredi alıyorlar. Bankaların istediği belgeleri istemiyoruz. Mesela adamın çekleri olabilir. O çekleri kayıt altında alınıyor. Karşılığında para veriliyor. Her sektör büyüyor. Biz de büyüyoruz.
Cevher Özden (Banker Kastelli): Sektörün sadece yüzde 5'i yasal
İkrazatçılardan para alanlar bankalara ulaşamayanlar, bankalardan kredisi olmayan insanlardır. Bunların da bankada kredileri tükenmiştir, o yüzden çare olarak ikrazata yönelmiştir. İkrazatçılar bu insanlardan mutlaka karşılığını alıyor. Teminat olmadan hiçbir ikrazatçı para vermez. Dünyada iki sektör ölmez. Biri fahişelik diğeri de ödünç para verme. Bu dünya kurulduğundan beri bu iki sektör mevcuttur. Ancak sektörde yasal olanların oranı sadece yüzde 5'tir. Yüzde 95'i bu işi yasal olmayan yollardan yapıyor. Piyasada gayrımeşru dönen paranın günlük miktarı 10 milyon YTL'den aşağı değildir. Bunlar masa altından çalışırlar. 3 verirler, 2 de masa altından alırlar. Bu 80'li yıllarda bankalarda da böyleydi. 80 senesinde bir masa üstü vardı bir de masa altı vardı. Bunları yaşayan bir adam olarak söylüyorum bunları.
İkrazat nedir
İkrazat, "İkraz" kelimesinin karşılığı olan “ödünç vermek” anlamına geliyor. Yani belli bir para, mal veya herhangi bir kıymet, belli bir süre sonra geri almak koşuluyla ödünç (borç) olarak karşı tarafa veriliyor. İkrazatçılar müşterilerine verdikleri ödünç paraların karşılığında iki değişik şekilde teminat alıyor. Çek veya ipotek karşılığı kredi kullandırılıyor. İkrazatçılık kişiden kişiye devredilemiyor. Yetki belgesi sadece şahısa veriliyor.
İlk banker kavramı Galata'da doğdu
Kırım Savaşı sonrası Osmanlı ekonomisinde oluşan finans sıkıntısı nedeniyle yaptığı iç borçlanmada devlete borç veren gayri müslim sınıf ilk bankerlerdi. Bu kişiler ayrıca Osmanlı'da ilk bankacılık işlemlerini yapmış levantenlerden oluşuyordu. Banker oluşumu Türkiye'de yaşayan azınlıkların yabancı tahvillere ilgi duymasıyla başladı. Kırım Savaşı sebebiyle Osmanlı Devleti'nin çıkardığı, daha sonra çeşitli sebeplerle sattığı tahviller ve ülkede faaliyet gösteren özellikle yabancı şirketlerin piyasaya sürdüğü tahvil ve hisse senetleri ile de hızlı bir ilerleme sürecine girdi.
Dersaadet tahvilat borsası
Kapütülasyonlar ve ülke dışına para çıkarılması üzerinde kontrol olmaması sebebiyle yüksek ilgi gördü. Zamanla Türklerin de ilgi alanına girdi. Bankerler 1864 tarihinde dernekleşerek, 1866 tarihinde Osmanlı hükümetince "dersaadet tahvilat borsası" adını aldı. Zamanın gözde yatırım araçları olan Panama ve Süveyş kanalı tahvilleri gibi yabancı kıymetler de işlem gördü. Birinci Dünya Savaşı'nın etkisiyle zayıflayan bu borsa Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte İstanbul'dan Ankara'ya taşındı.
Hürriyet