CHP Genel Başkanı Baykal partisinin Meclis grup toplantısında gündemdeki son gelişmeleri değerlendirdi.
"Sokak olayları başladı, öğretmen evleri kuşatıldı, saatlerce saldırı gerçekleşti, panik korku "Tekrar Madımak olayları mı yaşanacak?" endişesi ortaya çıktı. Neyse ki olay can kaybı olmadan atlatıldı derken bir üniveristeli gencimiz bir kurşunla vuruldu. Serap Eser kardeşimiz maalesef kurtulamadı. Hain saldırının hedefi oldu, kaybettik. Bu acılar derken Tokat'ta bir tuzak 7 askerimiz şehit eden bir saldırı, Türkiye'de gerçekleri görmeyen insanların gözüne gerçekleri dayatarak sokmaya başladı.
Bu noktadan sonra hala hiçbir şey olmamış gibi hiçbir yanlış yapılmamış gibi, her şey yolunda akıyor gibi, bu yola devam etmek bilinmelidir ki artık gaflet olmaktan, delalet olmaktan çıkmakta ve bir hiyanete dönüşmek üzeredir."
İşte Baykal'ın açıklamasından satırbaşları:
İŞLER ÇIĞRINDAN ÇIKTI
Ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu durum, ne yazık ki yarınlarla ilgili olumlu değerlendirmeler yapmak, milletimize umudu verme imkanını elimizden almış bulunuyor.
Her geçen gün daha kaygı ve üzüntü verici gözlemlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu tablo hepimizi yüreğimizden yaralıyor. Bir süreden beri Türkiye'yi kabul edilemez bir istikamette hızla geliştiğini anlatmaya çalışıyoruz. İşler çığırından çıkmaya başladı.
İçinde bulunduğumuz tabloya bakıp, Türkiye'mizin nasıl büyük bir tehlikeye maruz kaldığını değerlendirmekten kaçınabilecek ne kadar insan vardır? Bu tablonun Türkiye'miz bakımından nasıl bir karanlık tablo oluşturduğunu, geleceğimizle ilgili her yurtsever insanın yüreğinde çok derin kaygılar yarattığını görmemezlikten gelme imkanı var mıdır?
ÇATIŞMA TOHUMLARI EKİLİYOR
Büyük sorunlar yaşadık, ekonomik güçlüklerimiz var, geçmişte vardı belki gelecekte de olacak. Ama bu yaşamakta olduğumuz derin sıkıntı karşısında hiçbir anlam taşımıyor. Türkiye'nin siyasi varlığı, insanlarını barış içinde kardeşçe yaşama hakkı olanağı, insanlarımızın devletine güvenerek, kendisine devletin göstermesi gereken saygıyı göreceğini bilerek, bu topraklarda başı dik yaşama hakkının yavaş yavaş ortadan kalktığını tanık oluyoruz.
Türkiye kendi içinden ayrışmaya doğru sürükleniyor. Çatışmanın tohumları ekiliyor ve Türkiye kendi kendisinden korkar, kaygı duyar, insanlarına güvenemez, kendi devletine güvenemez bir konuma doğru hızla sürükleniyor. Bunun altında Türkiye'yi bir süreden beri fevkalede sorumsuz, yanlış bir tercihle tehlikeli istikamete sokmuş olan bu iktidarın anlayışı yatmaktadır.
AÇILIM TÜRKİYE'Yİ BİRBİRİNE KATTI
Bugün Türkiye'de insanlar, cumhuriyet tarihinde söz konusu olmadığı ölçüde, bir derin ayrışma anlayışı içine çekilmeye başlamıştır. Buraya göz göze gelinmiştir. Bu açılım politikası, etnik açılım politikası diye bu hükümetin açtığı politika ülkeyi birbirine katmaya başlamıştır.
Hazmettire hazmettire milleti bir yere taşımayı ön gören, içeriğinin ne odluğunu bu işin sahipleri tarafından ifade edilemeyen bir politika Türkiye'ye dayatılmıştır. Bu politikayla Türkiye'de toplumsal huzursuzluk, artık yurdun dört bir yanına yayılmaya başlamıştır.
Devletin güvenlik güçleri bu konuda aciz kalmıştır, devlet aciz kalmıştır. Sokağa kumanda edenler devletin meşru iradesinin dışındaki güç odakları arasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Hukuk aciz kalmıştır. Sokaklarda başlayan olaylar karşısında her an bir ölüm olabilir. Buna derhal son vermek lazım. Ortaya çıkabilecek her ölüm vahim sonuçlar doğurabilir. Devlet bu durumu kontrol altına almalıdır diye düşünürken bir de baktık ki olaylar arttı.
TÜRKİYE'DE MEYDANA GELEN OLAYLAR
Sokaklarda çatışmalar, sokaklarda silah kullanmalar, önce havaya olmak üzere kendisini göstermeye başladı. Bir süre sonra işyerlerine saldırı oldu, bankalara, evlere saldırı kendisini gösterdi. Otobüsler durduruldu, minibüsler durduruldu, yakılmaya başlandı. Can kurtaranlar saldırıya hedef oldu yakıldı. Evlerin önünde arabalar yakılmaya başlandı. Derken Türkiye'de baktık en saygın görevleri yapmak üzere memlekette görev yapan öğretmenler sokak saldırılarının hedefi haline geldi. Öğretmen evlerine saatlerce saldırı gerçekleştirildi.
Madımak olayları mı yaşanacak telaşı ortaya çıktı. O olay atlatıldı derken, Diyarbakır'da üniversiteli bir gencimiz bir kurşunla vuruldu. Serap Eser kardeşimiz maalesef kurtarılamadı. Çok güç koşullarda yanıklar içinde 17 yaşında, dershaneden evine otobüslerle koşmaya çalışan evladımız, bu koşu içinde bir hain saldırının hedefi oldu ve dün kaybettik.
Bu acılar derken Tokat'ta bir tuzak 7 askerimizi şehit eden bir saldırı. Türkiye'de gerçekleri görmeyen, gerçeklerin hala farkında olmamakta ısrar eden insanların gözüne gerçekleri dayatarak sokmaya başladı.
NUTUKLU CEVAP
Bu noktadan sonra hala hiçbir şey olmamış gibi, her şey olması gerektiği gibi akıyor diye düşünerek, bu yola devam etmek bilinmelidir ki, Mustafa Kemal'in dediği gibi gaflet ve dalalet olmaktan çıkmakta ve bir hıyanete dönüşmek üzeredir.
Yaşanan bu olayları sineye çekmek, hazmetmek hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. bakınız bu açılım durduk yerden birden bire tarihi bir fırsat diye ilan edilerek başlatıldı.
DTP İLE AKP EL ELE VERDİ
Biz CHP olarak bir dakika dedik. Nereden çıkıyor bu? Nedir bir anlatın bakalım. Bize anlatan olmadı, kamuoyuna anlatan olmadı, inandırıcı bir model duymadık. Neyin nasıl ve nereye bağlanacağıyla ilgili mantıklı incelenebilir kabul edilebilir bir model dinlemedik.
Tamam tamam dediler, o da var, bu da var diye yola çıktılar milleti ayağa kaldırdılar. Bizi de istediler hayır dedik. Sizin geminiz nereye gidecek bilmiyoruz. Nereye gideceğinizi bilmediğimiz bir gemiye siz istiyorsunuz diye binmiyoruz dedik. Yanlış mı yaptık?
Bu açılımda ne yaptılar DTP'yle AKP el ele verdiler. DTP Daha ilk görüşmeden itibaren dedi ki hedef İmralı'dır, Öcalan'dır. Anlaşıldı ki DTP'nin arkasında yargıya adres var ve DTP PKK diye diye AKP'yle birlikte çalıştı.
Sonra ne oldu? Sürpriz bir şekilde bir baktık, Habur'da Türkiye'nin içişleri bakanlığının müsteşarları genel müdürleri MİT müsteşarı valisi bir süre sonra savcısı ve hakimleri orada hazır birilerini bekliyor. Kimi bekliyor? Habur kapısına kandil'den gelen misafirleri. Kandil'den gelenler o saatte o gün oraya kimin talimatıyla geldiler, Öcalan'ın talimatıyla geldiler.
Talimatla onlar geldi İçişleri Bakanı Müsteşarı, MİT müsteşarı, savcılar hakimler kimin talimatıyla geldi?
Müzakere sürüyor. Biz bunu söylüyoruz, müzakere ediyorsunuz diyoruz. Bu açılım süreci PKK ile AKP'nin, DTP'yi çıkar aradan, PKK ile AKP'nin işbirliğiyle ortaya konulmuş bir projedir.
Ortaya çıkan temel gerçek şudur. Öcalan'ın talimatla o insanları buraya gelmiştir. Artık bu iş yanlış, biz silahlı mücadeleyle bir yere varamayacağımızı kavradık, gelin barışı beraber inşa edelim demek için mi gelmişlerdir? Hayır.
Ne demişlerdir? Biz buraya Öcalan'ın talimatıyla barış elçisi olarak geldik. Barışsa o şiddet o silah niye var? PKK niye var? PKK kapatacak mı kendisini, silahtan vazgeçecek mi? Silaha devam ama AKP PKK'yla müzakere ediyor, PKK silah bırakmadığı halde müzakere ediyor.
Peki olabilirde. PKK belki projesini değiştirmiştir. PKK hedefini değiştirmiştir. PKK artık Türkiye'yi bölmeye yönelik bir hareket olmaktan çıkma kararnıı almıştır.s adece bireysel demokratik hak talebi vardır. Her çağdaş demokratik toplumda kabul edilebilir bazı talepleri vardır. Proje hedef değiştirmiştir, demek imkanı var mı?
Şimdi herkes görüyor. Başından beri bunu söylüyoruz. PKK eski PKK değil, değişti artık onlar. Ne istiyorlar? Devleti ayrıştırmayı istiyorlar, etnik temelde ayrıştırmak istiyorlar.
Biz bu milletin bir parçası olmayı kabul etmiyoruz, biz ayrı bir millet ve devlet istikametinde yola çıkıyoruz diyorlar. Çok açık proje bu. Bu da ortaya çıkmıştır.
Dünyada bu ülkelerin çeşitli iç çatışmalara maruz kaldığı dönemler yaşanmıştır. Bu dönemlerin hiçbirisinde hiçbir devlet kendisiyle silahlı mücadele açmış olan insanlarla, onlar silahı bırakmayı kabul etmeden, müzakere etmemiştir. Hiç kimse etmemiştir.
İlk kez Türkiye'de AKP, bizim hükümet, bir elinde kalaşnikof, senin karşında müzakere etmeye gelenlerle, bu bir ayrıntıdır dercesine, biz anlaşıverelim anlayışı içinde müzakereye başlamıştır.
AKP PANİKTEDİR
Şimdi bu müzakere şu tespitleri yaptık. PKK projesini değiştirmemiştir, ayrıştırmadır bölmedir. Ama bölmeye gücü yetmiyor. Sadece silah gücü yetersiz olduğundan değil, Türkiye'deki Kürt kökenli insanların ezici çoğunluğu bölünmek istemiyor.
Manzara bu. Türkiye'deki ezici tablo bu. En büyük gücümüz de bu. Ama şimdi öyle hatalar yaptı ki AKP, sanki Kürt kökenli insanların temsilcisi elinde silah olan PKK'ymış gibi bir anlayışla, o insanların giderek kendilerini PKK'ya yönlendirmeleri sonucu doğuran bir politikanın içine girmişlerdir.
AKP paniktedir. İzlediği politika karşısında makul, kabul edilebilir bir değerlendirme yapabilmiş değildir ve kendi izlediği politikanın kaçınılmaz sonucuyla yüzleşmeyi gerçekleştirememektedir.
Tartışmalar bağlamında anayasa değişikliğinin anlamı nedir? Zaten PKK'nın üzerinde durduğu gibi Anayasa'nın bu temel anlayışını yani Türk milleti anlayışını ortadan kaldırmayı müzakere ederiz demiştir.
ZİDANE DAHİL HERKES FRANSIZ
Birkaç gün önce AKP'nin Grup Başkanvekili çıkmış diyor ki, �Anayasa'daki Türk milleti sözünü kaldırabilir� Bunlar ne zannediyorlar, kendilerini ne zannediyorlar, Türkiye'yi ne zannediyorlar.
Hanımefendi, bir sor bakalım o Türk milleti sözü Anayasa'ya nasıl girmiş? Onun arkasına ne var bir bak bakalım. İngiltere'de Almanya'da İtalya'da Anayasa'da ne var? Almanya'da Anayasa'da kaç tane Alman lafı geçiyor. Fransa'da Anayasa'da kaç tane Fransız geçiyor bak bakalım.
Fransa'da Cezayirlisi dahil, Zidane dahil, Cumhurbaşkanı'nın eşi dahil, İtalyan kökenliler dahil hepsi Fransızdır. Oradaki insan hakları problemi oluşmuyor da burada mı oluşuyor. Ama AKP yöneticilerinin Türkiye'de Türk milleti sözünden utancı var.
TOKAT'TA 7 ŞEHİT
Ne cambazlıklar yapıyorlar. Neyi hazmettireceksin. 7 şehidin ölümü de hazmettirmek istediklerinin arasında mı? Anaların gözyaşını dindireceğiz? Serap'ın arkasından, 7 şehidimizin arkasından bütün Türkiye göz yaşı döküyor.
Bu iş yanlıştır, çok tehlikeli bir olaydır. Artık açıkça görülmüştür, bunun derhal gereğini yapmak lazımdır.
7 şehit olmuş, Türkiye yangın yerine dönmüş, İçişleri Bakanı diyor ki �Açılıma aynen devam ediyoruz.�
Bu gidişe öyle anlaşılıyor ki milletin iradesiyle son vereceğiz. Türkiye hiçbir etnik ayrımcılık yapmayan özlediğimiz bir anlayışı iktidara taşıyacaktır. Türkiye'yi kurtaracak olan da bu anlayıştır. Cumhuriyet tüm bunların üstünden gelecektir.
KOMUTANLARIN SORGUSU
2004'teki komuta kadrosu ifade vermeye çağırıldı. Onlar da gittiler ifadelerini verdiler. Bu tabi Türkiye'nin nasıl büyük bir travma yaşadığını gösteren bir olay. Elbette hukuk her şeyin üstündedir. Herkes hukuka karşı sorumludur. Herkes hesabını yargı karşısında vermeye hazır olmalıdır. Hukuk işleyecektir. Türkiye'de kim olursa olsun, kimsenin parası diploması üniforması asaleti nesi varsa var, herkes hukukun karşısında eşittir, hesabını verecektir.
Bu çerçevede Türkiye'de, komutanların gidip savcılığa cevap vererek soruşturmayı gerçekleştirmeye katkı vermiş olmaları, hukuka saygı bakımından milletimizi memnun etmiştir.
Türkiye'de bir kumanda kademesi toptan, böyle bir soruşturmanın muhatabı ise Türkiye nasıl büyük bir sıkıntının içinden geçiyor?
HABERAL'IN BALBAY'IN KAÇMA ŞÜPHESİ Mİ VAR?
Şu olsa, suçları sağlam dosyalarla tespit edilmiştir. İddia bu itham bu yargı bu. Mesele yok.
Ama gidildi ifade verildi, çaylar kahveler içildi, sohbetler yapıldı ve komutanlar serbest bırakıldı. Önce bir açıklama yapıldı, kaçma şüphesi bulunmadığı için, delilleri karartma imkanı bulunmadığı için, hepimiz düşündük Mehmet Haberal'ın kaçma şüphesi mi vardı? Mustafa Balbay'ın kaçma şüphesi mi vardı? Gözaltına alındı bırakıldı, sonra çağırıldı yine geldi. Yani kaçmayacağı yaşanarak görülmüştür. Rektör hilmioğlu'nun kaçma şüphesi mi var?
Daha sonra kaçma şüphesi değil, bundan sonra başka bazı deliller çıkarsa tekrar soruşturma açılabilir. Yani bu kadar önemli bir konunun bu şekilde ele alınmış olması ister istemez tabi aklımıza bundan önce gerçekleştirilen yargılama sürecinin nasıl bir anlayışla gerçekleştirildiği konusunda soruları getirdi.
Bütün bu yargı süreci, suçlamaların çok sağlam delillerle dosyalarla ortaya konulması halini ön gören bir anlayışa dayandırılmalıdır.
BAŞBAKANLAR DA SAVCIYA HESAP VERMELİ
Türkiye komutanların savcılara hesap vermesiyle, hukukun üstünlüğü konusunda bir tatmine ulaştı. Ama sorun çözülmüş değildir. Türkiye'de başbakanların da savcının önüne çıkıp hesap vereceği günlerin gerçekleştirilmesi, nasıl kuvvet komutanları mahkemelerde sorulara cevap veriyorlarsa, inşallah Başbakanlarında hesap vereceği günlerin özlemi içindeyiz.
Türkiye'de herkes hesap veriyor mu? Komutanlar veriyor, yargıçlar veriliyor. Bütün bunlar neyi gösteriyor? Türkiye'de yargının parçalanmış olduğunu, yargının toplum gözünde beklenen güveni verebilir olmaktan ne yazık ki hızla çıkmış olduğunu bize gösteriyor. Hepimiz bunun büyük üzüntüsü içindeyiz. Elbette herkes hesap verecek, yargı kurallarıyla işleyecek.