Ocak Ayı, Özgür Mumcu’nun da dediği gibi hüzün ayıdır. Doğum günüm bu ayda olması bile bu gerçeği değiştirmiyor.
Hırsımızı, öfkemizi elbette Ocak Ayı’ndan çıkaracak değiliz. Bugün CHP grup toplantısında genel başkanın Ocak Ayı’nda kaybettiğimiz devrim ve demokrasi şehitlerini; yani Metin Göktepe’yi (8 Ocak 1996), Hrant Dink’i (19 Ocak 2007), Uğur Mumcu’yu (24 Ocak 1993) Gaffar Okkan’ı (24 Ocak 2001), Mustafa Suphi ve arkadaşları (28 Ocak 1921) ve Muammer Aksoy (31 Ocak 1990) anmasını önemsiyorum.
Pandemi öncesinde CHP Şişli İlçe Başkanlığı’ndan o ay kaybedilen devrim ve demokrasi şehitlerinin anılmasını, duvar gazetesi çıkarılmasını ve fotoğraflarının olduğu panonun hazırlanmasını önemsiyorum.
Geçen yıl yaptığımız gibi il başkanı, ilçe başkanı, belediye başkanı ve partililerin katıldığı yürüyüşü önemsiyorum.
Şişli Belediye Meclisi'nin her ayın son toplantısında CHP grup sözcüsü tarafından o ay kaybedilen devrim ve demokrasi şehitlerinin anılmasını önemsiyorum.
Cumartesi Anneleri’nin yaptığı eylemi önemsiyorum. Ankara ve Suruç katliamlarına, Maraş katliamına verilen tepkileri, yapılan toplantı ve yürüyüşleri önemsiyorum.
Bütün bunları neden önemsediğimi yaşamımdan bir örnekle açıklamak istiyorum.
İslahiye İmam Hatip Lisesi’nde T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersine girdiğim doksanlı yıllar..
Sınıfa girdim, tahtada ne göreyim?
Büyük puntolarla “Cihat Allah’ın Emridir” yazıyordu.
Bunun anlamını hepimizin anladığı gibi ben de anlamakta gecikmedim. Öğrencilerime mesajınızı aldım. Beni ölümle tehdit ediyorsunuz. Bakın dedim, sizin bu yaptığınız ilk değildir.
Giordino Brona 1600 yılında düşünceleri nedeniyle yakılmıştır. Galile 1642 yılında Dünya yuvarlaktır dediği için ölene kadar zindanda tutulmuştur.
Yurdumuzda ise Sabahattin Ali’den bugüne kadar onlarca insan düşünceleri nedeni ile ya buruldu yada cezaevlerine atıldı. Neydi onların suçları; düşünmek, düşüncelerini açıklamak, yaşadıkları toplumları aydınlatmaktı.
Peki; onları katledenler onların düşüncelerini yok edebildiler mi? Hayır. Sizde edemezsiniz. Çünkü bir düşünce ancak karşı düşünceyi çürüterek yok edebilir.
Eğer düşünceler yarışırsa o ülke kalkınabilir, gelişebilir diye devam ettim.
Dersin sonunda;
“Şimdi sınıftan çıkıyorum biraz sonra döndüğümde yazının silindiğini görürsem eğer sizlerin beni anladığınızı, yazılanın suç olduğunu öğrendiğinizi ve bunu yazanlardan daha cesur olduğunuzu kabul edeceğim” dedim.
Sınıfa döndüğümde yazı silinmişti.
Atatürk’ün “Hiçbir fikir, cebir ve şiddet ile yok edilemez” sözü katillerin hafızasında yukarıda saydığım eylem ve etkinliklere katıldığımızda yazılacaktır. Faili belli cinayetleri işleyenler, sorumluluğu olanlar er veya geç yaptıklarının hesabını yargı önünde vereceklerini akıllarından çıkaramayacaklardır.
Böylece ne hükümdar eşkiyaya yol verebilecek ne de eşkıya kervan basabilecek.
Umudunuz hiç sönmesin, bir başka yazıda buluşmak umuduyla…