1946 Mart'ında yani İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından Truman ve Churchill, Georgia'nm şirin kasabası Fulton'da buluşurlar. Mart ayının keskin rüzgârı iki devlet adamının da yüzünü bir ustura gibi okşarken, dünyada estirdikleri soğuk rüzgâr 9 Kasım 1989 Berlin'e kadar sürer. Churchill'in meşhur Fulton konuşmasında ilk defa bahsi geçen "Demir Perde" ifadesi aslında yeni başlayan bir mücadelenin, "Soğuk Savaş"ın habercisidir. Bu konuşmanın ardından Adriyatik'ten Baltık'a kadar sosyalist ülkeler "Demir Perde"yi oluşturur. ABD ise iki sene sonra 1948'de Demir Perdeyi başka bir yere, İstanbul Boğazı'na inşa edecektir.
Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları Dünya Savaşı'na kesin nokta koyarken, ABD savaşta önemli kayıplar vermesine rağmen galip ayrılan Ruslar'dan endişe duymaya başlar. Nazi tehlikesi geçmiş ama kominizim ciddi bir tehdit olarak varlığını sürdürmektedir. ABD'nin Rusları tehlikeli görmesinin diğer bir nedeni de Moskova'nın nükleer bomba çalışmalarına başlamış olmasıdır. "Hiroşima'da yasanlar günün birinde Los Angeles için de geçerli olabilir" mantığı devreye girer. O yıllardaki yegâne Sovyet stratejisi bugün bile tartışılan bir politikadır. Putin'in başucunda resmi bulunan efsanevi Rus Çarı Deli Petro'nun 1700'lü yılların başında uygulamaya koyduğu "Ruslar sıcak denizlere inmelidir" düsturunu Sovyet hükümetinin şimdi olduğu gibi o yıllarda da benimsemiş olduğu göz çarpmaktadır. Yani asıl korku Ruslar'm "sıcak denizlere inmesfdir. Amerikan hükümeti Sovyetler'in nükleer silahlarını ABD topraklarına ulaştırma ihtimalini göz önüne alır. En önemli ayrıntılardan biri, nükleer başlıklı füze taşıyan bir Sovyet denizaltısının İstanbul ve Çanakkale Boğazı'ndan geçerek ABD'yi vuracak olmasıdır. ABD acil önlem paketini devreye sokar. Plan basittir. Boğaz'a çelik halatlar gerilerek Rus gemilerinin geçişi engellenecektir. 1948'de Boğaziçi'nin derinliklerine çelik halatlar gerilir. Boğaz, Anadolu Kavağı ve Yenimahalle Orduevi'nin bulunduğu noktalardan dibe kadar çelik ağlarla örülür. Bir sene sonra ise korkulan olur. Stalin, ilk atom bombası denemesini yaparak bir kez daha ABD başta olmak üzere tüm dünyaya gözdağı verir. Artık Sovyetler "Büyük Güç"ten "Süper Güç" statüsüne yükselmiştir. O yıllar iki ülkenin de nükleer bomba taşıyabilen denizaltısı yoktur ama birkaç yıl içinde sessiz sedasız göreve çıkmaya hazır hale geleceklerdir. Beklenen olur ama ABD'nin fikriyle Boğaz'ın derinliklerine gerilen çelik halatlar iyi bir koruyucu önlem olmuştur. Atom bombası taşıyan deniz altılar Boğaziçi'ni geçemez. Hatta yıllarca geçemez. Rus donanmasının kıtalararası balistik füze taşıyan 26 stratejik, 72'de taktik denizaltısmdan birçoğu, o dönem Boğaz'daki çelik perdeyi aşamadıkları için Anadolu Kavağı önlerinden tornistan edip soluğu Karadeniz'de alırlar. Buna rağmen ABD hâlâ rahat değildir.
ABD karşısındaki süper güç Sovyetlerden çekinmektedir. Tek güvencesi çelik ağlardır. Ancak çelik halatları denetleyecek ve kazara ağları aşan Rus denizaltılarıyla Boğaz'ı geçmeden su altında taarruz edecek Türk birlikleri yoktur. Aslında Türk ordusunun su birlikleri mevcutsa da su altı timleri yoktur. Türk SAT'ı (Sualtı Taarruz), bir anlamda ABD'nin nükleer korkusunun bir ürünü olarak ortaya çıkar. ABD kendi çıkarları doğrultusunda baskın, sabotaj, savunma ve istihbarat yapacak bir birliğin acil bir şekilde kurulmasını ister. İki süper güç arasındaki nükleer gerilim doruk noktasına çıkarken, 1963 yılında Türk SAT'ının kurulmasına karar verilir. ABD'ye gönderilen Türk subaylar, Binbaşı Bob Gallagher'dan tam donanımlı bir eğitimden geçerler. Türk subaylar, birçok konuda eğitim alır ve şu an dünyanın en iyileri olarak kabul edilen Türk SAS ve SAT komandolarının temelleri atılır. Ayrıca o yıllarda Türk subayları bir nevi sanayi casusluğu yaparak Amerika'nın kullandığı "beyaz fosfor" denilen ve 800 bilye atan mayınlarını, silahlarını ve patlayıcılarını da uçakla Türkiye'ye kaçırır. Ülkeye dönen birlikler Beykoz'da stratejik öneme sahip Mania Grubu'na tayin olur. Boğaz'ın altından gelecek her türlü saldırıyı önlemeye hazır durumdaki bu grup, Rus tehdidiyle karşılaşırsa ilk sıcak teması sağlayacak denizde, denizaltında, havada ve karada aralıksız savaşacaktır.
Gelişen teknolojiyle çelik ağlar işlevini yitirir. Denizaltı takip ve imha sistemleri de ortaya çıkınca ağlar 1968'de sökülür. Soğuk Savaş döneminden kalma Mania Grubu ise hâlâ görev başında ve Boğaz'ın herhangi bir aksi durumda kalması halinde iki saat içinde çelik perdeyle kapatılabileceğini söylüyor. Neticede Demir Perde yıkılmış olsa bile İstanbul Boğazı'na inen perde tamamen kaldırılmış değil.