Yüksek Seçim Kurulu'nun CNN TÜRK'e verdiği 3 program durdurma cezasının ardından yaşanan sessizlik beni çok rahatsız etti.
Elimin kalem tuttuğu ilk gün, bu sessizliği bozmak için bu yazılı kaleme aldım.
CNN TÜRK'ün hangi programı, niçin yayınladığını bilmem.
Ama önümde duran bir haber var: Yüksek Seçim Kurulu, CNN TÜRK'e 12 Mayıs günü saat 14:13'te başlayan canlı yayında "siyasi partilerin fırsat eşitliğine aykırı yayın" yapıldığı gerekçesiyle kanala 3 kez program durdurma cezası verdi.
CNN TÜRK'ün yayınladığı şey, Başbakan'ın, Abdullah Gül'le birlikte Erzurum'da TOKİ anahtar teslim töreni adı altında yaptığı miting.
YSK, "bu mitingi yayınlayamazsın" diyor özet olarak. YSK'nın verdiği cezaya karşı yargıya
gitmek mümkün değil, çünkü YSK Kararları yargı denetimi dışında.
Peki, 3 program durdurma cezasını hak eden olay ne?
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden sonra Erdoğan ve Gül ilk kez bu mitingle halkın önüne çıktılar. Ne söyleyecekleri, nasıl bir tavır takınacakları çok önemliydi.
Bu mitinge duyarsız kalan bir haber kanalı o gün kapısına kilit vurup bu işi bırakmalıydı.
Şimdi YSK diyor ki, "bu mitingi yayınlayarak fırsat eşitliğini ihlal ettin."
Açık söyleyeyim bu ceza kanımı dondurdu.
Bu cezaya karşı sessizlik ise beni hayalkırıklığına uğrattı.
Haber kanalı bu mitingi yayınlamayacak da neyi yayınlayacak?
Bakın bugün HABERTÜRK'te ne yaşadık? Seçimle ilgili, siyasi partilerle ilgili düşündüğümüz her yayın için bir arkadaşımız "Ama YSK buna ceza verir" diyerek fikrin önünü kesti. Masadan hiçbir karar alamadan kalktık.
Şimdi soruyorum, Cumartesi günü CHP'nin aday açıklama toplantısı var. Seçime giren en iddialı partilerin biri olan CHP'nin bu toplantısını yayınlamak istiyorum.
Peki bu suç mu, değil mi?
Bunun cevabını bilen var mı?
Televizyonlar, oradan buradan gelen baskılarla kurbağanın ölümü gibi ısıya alıştı.
Kafamızı sudan çıkarmak zorundayız.
Bu yasaklarla yayıncılık da yapılmaz,sağlıklı bir seçim de...
Buradan YSK'ya sesleniyorum. Politika haberciliğinden gelen bir gazeteci, bir gözlemci olarak sesleniyorum: Bu seçim risk altında. Bu seçim, yayın yasakları nedeniyle halkın gerçekleri öğrenemeyeceği, bilmeden karar vermek zorunda kalacağı bir seçim olacak. Önlem almak YSK'nın görevi...
Kurallar soyut, kime nasıl eşitlik sağlanacağını bilmek imkansız... Kurul karar veriyor, yargı yolu kapalı...
Saklamaya, gizlemeye gerek yok. Bakın hergün Türkiye'nin neredeyse bütün gazetelerinin ilk sayfasında kocaman parti ilanları yayınlanıyor. Ama televizyonlarda tek saniye yok. Bu ülkede gazete okuyanların oy kullanması yasak mı ki, gazetede ilan serbest de televizyonda yasak?
Televizyonlara getirilen bu yasağın bir mantığı var mı? Bir parti ilan getirdi de televizyonlar ona ambargo mu koydu ki, bu yasak getiriliyor?
Geçen seçimde "fırsat eşitliği" adı altında, siyasi parti reklamlarında bütün partilere aynı fiyatı uygulama kriteri getirilmişti.
Bu kez ne yapıldı?
Reklamlar tamamen yasaklandı.
Böyle çözüm olur mu?
Böyle fırsat eşitliği sağlanır mı?
Madem öyle, seçimi yasaklayalım, böylece parti kuran, kurmayan herkes fırsat eşitliğine sahip olsun...
Soruyorum, özel televizyonlar hazine mi ki, kanunla para dağıtsın, kanunla partilere yayın saati dağıtsın?
İzleyici ilgisi, gündemi takip etmek, habercilik diye başka kriterler yok mu?
Seçim yapılıyor diye, özel televizyonlar devletleştirildi de bizim mi haberimiz yok?
Bir muhasebe bürosunda üç kişinin faaliyetiyle yürüyen bir parti hangi hakla milyonlarca üyesi olan parti ile aynı saati alsın?
Fırsat eşitliği kriterinin, hayatın gerçekleriyle bağdaşır biçimde uygulanması gerekmez mi?
Özel televizyonlar'ın hazine gibi para dağıtma, yayın saati dağıtma lüksü olamaz...
Demokrasi, hakedilmemiş fırsatları dağıtmak değildir...
Kimse kusura bakmasın, ben bu yasaklarla gidilecek bir seçimin meşruiyetini tartışırım.
Televizyonların sesini kısarak seçim yapılmaz...
Herkes bilsin, televizyonlar bugün seçimin coşkusunu değil, korkusunu yaşıyor...