Onlarınki Türk siyasi tarihinin en büyük ve mutlu aşk hikâyesi. Sokakta, otobüste, hastane odalarında, hatta mitinglerde hep el eleydiler. Üzerlerine kontrgerilla kurşunlarının yağdığı sırada bile birbirlerinin ellerini bırakmadılar. Bülent Ecevit geçen yıl yaşamını yitirdiğinde Rahşan Ecevit, cenaze arabasının ardından yine elini tabuttan bir an bile ayırmadan saatlerce yürüdü. Rahşan Ecevit şimdi vaktinin önemli bir bölümünü Oran Sitesi'ndeki çalışma evinde eşinin 60 yıllık arşivini yeniden düzenlemekle geçiriyor. Bir taraftan da aile mezarlığı için yer arıyor. Rahşan Ecevit'le cumhurbaşkanlığı seçim sürecini, DSP ve CHP'yi, önemlisi de Ecevit'siz geçen günleri konuştuk.
- Seçimlerden önce Solda birlik olursa iktidarı alırlar," dediniz. Seçime ortak giren CHP ve DSP neden beklenen oyu alamadı?
- Hem DSP ve hem de CHP elinden geleni yaptı. Ama sorun, sağın ittifakı yapamamasıydı. DYP-ANAP ittifakı olsaydı AKP'nin oyları bölünmüş olurdu. Zannedersem o ittifak da AKP tarafından baltalandı. Bir de CHP çok fazla tutulan bir parti değil. Sosyal demokratlar CHP'yi tercih etmedi.
'GRUP KURMAMIZDAN KORKTULAR'
- CHP'liler de "DSP bize oy getirmedi," diyor...
- Onun bir nedeni var. Çok cimri davrandılar. Deniz Baykal, bize sadece 12 milletvekili verebileceğini söyledi. Sonradan duydum "Onlara bir grup kurdurup da sonra bir de onlarla mı uğraşacağım," demiş. 20 kişi bile yapmadı, 12 milletvekilinde çok ısrarcı oldu.
- Siz 20 milletvekili mi istediniz?
- Biz rakam telaffuz etmedik. Ama 12 kişi olması da gülünç. Niye bize yardım etmediler, çalışmadılar," diyorlar. Nedeni sadece 12 milletvekili verilmesi. Bir il örgütüne bir milletvekili verilmişse o örgüt onu çıkarabilmek için çalışır. Ama bir örgütün milletvekili adayı yokken niye çalışsın ki? En azından 40-50 milletvekili olsaydı o zaman bizimkiler de canla başla çalışırdı. 12 milletvekili için CHP'ye mi çalışsalardı?
- Size göre seçimlerde DSP'nin CHP'ye getirdiği oy oranı neydi?
- Gerçekten bilmiyorum. Ama onlar ısrarla "12 milletvekili" olsun dediler. Meclis'te grup kurmamızdan korktular.
- AKP'nin yüzde 47 gibi ciddi bir oy oranına ulaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- AKP, ülke gündemine girdiği günden itibaren yeni bir kültür sundu insanlarımıza: Sadaka kültürü. Üstelik halkın bir cebinden aldıkları parayı öteki cebine yardım diye verdiler. AKP'nin bu sadaka kültürüyle halkı bağımlı hale getirmesinden büyük üzüntü duyuyorum. Halkı sadakaya muhtaç hale getirdiler. Durumu kurtarmak için de akşamları evlerin kapılarının önüne yiyecek ve yakacak torbaları bırakıyorlar. Halkımız kendisine sunulan bu yardımların karşılığını oylarıyla ödedi. AKP, cömertçe yaptığı bu harcamalar için devlet kasasını kullandı. Bir de uluslararası sermaye AKP'den geleceğimizi tehdit edecek derecede kârlı yatırımlar için söz aldı.
- Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildi. Eşi Hayrünnisa Gül de Çankaya'nın ilk başörtülü veya türbanlı Cumhurbaşkanı eşi oldu. Bu çerçevede seçim öncesi ve şimdi devam eden tartışmaları nasıl buluyorsunuz?
- Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olabilir. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana kamuoyu ve basın ilk defa bir Cumhurbaşkanının laiklik üzerine ettiği yemine sadık kalıp kalmayacağından kuşku duymaktadır. Çünkü Abdullah Gül, laiklik kavramını ustalıkla amacına göre tanımlamakta. Türban konusunda ise konuşmak istemiyorum.
- DSP de Cumhuriyet mitinglerinin katılımcıları arasındaydı. Ancak Cumhurbaşkanının seçim sürecinde CHP'den ayrı bir yol izledi...
- Her partinin bir kimliği var. DSP kendi kimliğini ortaya koyarak adayını çıkardı.
- MHP de yeniden Meclis'e girdi. Eski yıllarla kıyasladığınızda MHP'yi nasıl görüyorsunuz?
- MHP kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi görüyor ve gösteriyor. Oysa geçmişte yaptığı hataları dürüstçe ortaya koyma cesaretini gösterebilmeli.
- Sürekli siyasetin içinde oldunuz. Hiç milletvekili olmayı düşünmediniz mi?
-Milletvekili olmayı hiç istemedim. Neden istemediğim üzerinde de çok durmadım. Zaten Meclis'e girmek insanın çok vaktini alıyor. Şöyle düşünüyorum; bütün bir öğleden sonran boşa gidecek. Dışarıda harıl harıl çalışmak varken...
'Bülent'siz günler zor geçiyor'
- Benim için beklenmedik bir durumdu. Gayet tabii bir yere gömülmesi de gerekiyordu. Bir devlet adamı gibi Devlet Mezarlığı'na gömüldü. Ama bizim de her aile gibi bir aile mezarlığımız olacak ileride. Bülent'i de aile mezarlığına koyacağız.
- Yani Devlet Mezarlığı'ndan çıkaracaksınız...
- Evet. 60 yıl eşimle birlikte yaşamışım, öldükten sonra o bir yerde ben bir yerde mi olacağız!
- Aile mezarlığınızı yaptınız mı?
- Çalışmalara başladım. Aile mezarlığı için bir, iki yer beğendim. Ama hangisi olacağına karar vermedim.
- Bülent Bey'le aşkınızın, sevginizin simgeleştiği ve Bülent Bey'in 12 Eylül darbesinin ardından cezaevine girdiği dönemde aldığınız iki mum var. Bildiğim kadarıyla Bülent Bey cezaevinden çıktıktan sonra her yılbaşında mumları yakıyordunuz. Geçen yılbaşında eşiniz olmadan da mumları yaktınız mı?
- Yaktım, ikisini de. Bülent'siz günler zor geçiyor. Zaman geçtikçe de ağırlaşıyor. Bu konuda daha fazla şey söylemesem!
'Yemek için dışarı çıkıyorum'
'Asker gibi savaştık'
- Çıkmadı. Ama düzenlemeye devam ediyorum. Onlar zor yıllarımızdı. Tabii esas saldırılar o zaman oldu. Her gittiğimiz yerde taşlandık, silahlar çekildi, bombalar atıldı. Buna rağmen devam ettik. Ülkemiz için yapıyorduk. Bir asker gibi savaştık. Biz silahsızdık ama karşı taraf silahlıydı. Hem sağımızdan hem solumuzdan saldırılar oldu. Ucu çivili sopalarla saldırdılar. Hele bir Isparta olayı vardı. Biz Bülent'le ona "Isparta Taşlaması" adını koymuştuk. Bir inşaatın üzerinden inşaat taşları atıyorlardı. Taşlar ağır olduğu için insanlarımız çok kötü yaralanmıştı. Bülent kürsünün bir yanda konuşurken bir yandan taşlar yağıyordu.
- İzmir Çiğli'de 1977 yılında yine bir suikast girişimi olmuştu. Orada hedef siz miydiniz, yoksa Bülent Bey miydi?
- Yabancı silahtı o. Ben otobüse binerken Mehmet İsvan arkadaşımız beni otobüse çekiyordu. O otobüsteydi, bense basamaklardaydım. O sırada kurşun yanımdan geçip Mehmet İsvan'ın bacağına saplandı. Mehmet İsvan'ın biraz üst kısmına gelseymiş ölecekmiş. Çünkü o kurşun içeri girdiğinde parçalanıp zehir saçıyormuş. Öyle değişik bir silahtı. Vakitsiz patlattılar her halde. Hedef Bülent'ti.
- Yine aynı yıl CHP'nin Taksim Mitingi öncesi suikast yapılacağı bilgisine rağmen Taksim Meydanı'ndaydınız. Hiç Bülent Ecevit'e "Gitmeyelim," dediğiniz oldu mu?
- Hiçbirinde "Gitmeyelim, yapmayalım yoksa ölürüz," demedik. Kafamızdaki düşünceleri yaymak için uğraştık. Silahlar hep üzerime yöneldi ama ölmedim. Korkup da çekilmedik ne o, ne de ben. Isparta'daki saldırıda Adalet Partili milletvekili de elinde silahla bize saldırdı.
- Kimdi?
- Hatırlamıyorum adını. Elinde silahla bir evin çatısındaydı.
Klasörlerin kapağında Ecevit'in fotoğrafı
- Bülent'in 60 yıllık arşivi var. Konuşmalar, bilgiler, belgeler ve görüşmeler yer alıyor. Bu arşivi düzenliyorum. Tüm belge ve bilgilerin üzerinden tek tek geçiyorum. 1979'a kadar geldim. Sayfa sayfa bakıyorum ve tarih sırasına göre numaralandırıyorum. Dosyalara ayırıyorum. Bir bölümünü de Kıbrıs'a ayırdım. Kıbrıs'la ilgili görüşmeler, yazışmalar, belgeler yer alıyor. Ama daha küçük bir bölümünü yapabildim. Yanılmıyorsam bir yıl sürer. Klasörlerin kapaklarına da Bülent'in fotoğrafını koyuyorum. Günler böyle geçiyor işte.
- Kitap çalışması var mı?
- Bülent'in Osmanlı tarihi üzerine hazırladığı bir kitap vardı. Sonuçlandırmıştı ama bastıramamıştı. Onun basılması için harekete geçtik. Konuşmalarını da bir kitapta toplayacağız. Ama arşivdeki 60 yıllık tarihi nasıl değerlendireceğimize karar veremedim. Özellikle her bir konuşma o günün gündemini içeriyor. Hepsini kitap haline getirmeyi planlıyorum ama çok da fazla.
- Bülent Ecevit, yaşamını yitirmeden önce kontrgerilla üzerine bir kitap yazacağını açıklamıştı. Başlamış mıydı?
- Başlamadı. Bir tek Osmanlı tarihiyle ilgili kitabı tamamladı.
- Siz böyle bir çalışma düşünüyor musunuz?
- Hayır. Ama Bülent'in yakın tarihe kadar basılmış bütün kitaplarını bir araya getirmek istiyoruz. Bir yayınevi ile temasa geçtik. Bir editoryal kadro oluşturduk. Uzun süreli olacak ama büyük bir kitaplık ortaya çıkacak. Ayrıca arşivlerden çok yeni belgeler çıktı. Mesela 12 Eylül ile ilgili altı-yedi dosya çıktı. Bunların iki klasörü savunması. Gerisi de belgelerden oluşuyor. Bülent hapiste savunmasını hazırlarken ben de dışarıda ona belge topluyordum. Zor bir şeydi.
Ecevit'in mavi koltuğu