Bilal Çetin'in yazısı
22 Temmuz seçimleri normal değil, olağanüstü bir erken seçim. Meclis cumhurbaşkanını seçemediği için bu seçime zorunlu olarak gidiliyor. Yaptırım niteliğindeki bu anayasa hükmü ilk kez uygulanıyor. 22 Temmuz günü seçmen hem yeni parlamentoyu ve iktidarı belirleyecek hem de dolaylı biçimde Çankaya tercihini ortaya koyacak. Cumhurbaşkanının hangi partiden olmasını istediğini ortaya koyacak. Gerçi cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesine ilişkin anayasa değişikliği süreci devam ediyor ama öyle anlaşılıyor ki 11. Cumhurbaşkanı yine mevcut usulle parlamento tarafından seçilecek. Partiler arasında gönüllü veya zorunlu bir uzlaşmaya dayalı olarak... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da yeni dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi için uzlaşmaya açık olacağı yönündeki son açıklamalarıyla bugün itibariyle yüzde 10 barajını geçeceğine kesin gözüyle bakılan bütün parti liderlerinin “uzlaşma” fikrinde uzlaştıkları söylenebilir. En azından şimdilik hiçbir liderin, sistemi kilitleyip yeni bir erken seçim, ardından referandum ve sonra da iki turlu cumhurbaşkanı seçimi senaryosunu göze almayacağı anlaşılıyor. Peki nasıl olacak? Aslında bu noktada Nisan ayında başarısızlıkla sonuçlanan cumhurbaşkanlığı seçim süreci, “neyin olabileceğini” açıkça göstermiş olmasa da “nelerin olamayacağını” çarpıcı biçimde gözler önüne serdi. 1. Parlamentodaki sandalye sayısı 350'nin üzerinde bile olsa hiçbir parti uzlaşmaya kapalı, dayatmacı bir üslupla cumhurbaşkanı seçemiyor... 2. Toplum kesimlerinin duyarlılık gösterdiği cumhuriyetin temel değerleri ve özellikle de laiklik konusundaki tutum ve davranışları haklı yada haksız tartışmalı bir isim üzerinde ısrar hem toplumu geriyor, kutuplaştırıyor hem de Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere devlet kurumlarını rahatsız ediyor, demokratik süreci zedeliyor. 23 Temmuz'da nasıl bir tablo ortaya çıkacağı elbette önemli. Çıkacak tablo 11. Cumhurbaşkanı'nın belirlenmesinde hangi partinin en fazla söz sahibi olacağını ortaya koyacak. Yeni parlamentonun en az üç partili olacağı artık hemen hemen kesin gibi. Herhangi bir partinin cumhurbaşkanını uzlaşma ihtiyacı duymadan tek başına seçebilecek 367 ve üzeri bir milletvekili çoğunluk elde edebilmesi mümkün değil. Dahası tek başına hükümet için gerekli 275 sayısı bile kimse için çantada keklik değil. Belki de yeni parlamento sadece cumhurbaşkanlığı seçimi için değil, koalisyon için de uzlaşma aramak durumunda kalabilecek yeni dönemde. Nisan ayında bulunamayan uzlaşma zemini şimdi bulunabilecek mi? Tayyip Erdoğan'ın, Deniz Baykal'ın ve Devlet Bahçeli'nin ifadelerine bakılacak olursa bulunacak gibi gözüküyor. Her üç lider de yeni cumhurbaşkanının uzlaşmayla seçileceğini taahhüt etmiş durumdalar bugün. AKP ve Erdoğan, seçimlerden yine açık ara birinci parti çıkacağına inanıyor. 300 civarında milletvekili çıkaracaklarını umuyorlar ve muhalefete birden çok isim önereceklerini, bunlardan birisi üzerinde uzlaşma sağlanması halinde 11. Cumhurbaşkanı'nın kısa sürede seçileceğini söylüyorlar. Ve bu listede artık Abdullah Gül yok. Acaba Erdoğan sürpriz yapıp geçen dönemde Baykal'ın “olabilir” dediği Abdüllatif Şener'i parlamento dışından cumhurbaşkanı adayı olarak önerir mi? Vatan |