Türkülerinden birinde muhlis Akarsu, “Gurbeti ben mi yarattım?” demişti. Gurbet, göç Anadolu insanının adeta yazgısı gibi. Bu coğrafya insanlarının önemli bir bölümü Orta Asya'dan itibaren sürekli göçüyor. Göçün en önemli nedeni yoksulluktur.
Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye’nin ekonomik olarak nasıl daraldığını, köylerden şehirlere akın akın insanların geldiğini biliyoruz. Köylerden gelen, büyükşehirlere göç eden insanların en önemli sorunu barınma sorunuydu.
Göçtüler, kondular, kondukları yerlere, sahipsiz kamu arazilerine evlerini barınaklarını yaptılar. Samsun, Trabzon, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Diyarbakır vb. gibi şehirler göçün ana cazibe merkezleriydi. En çok göç alan şehir ise taşı toprağı altın olan İstanbul’du.
Şehirlere göç eden ve sürekli şehirleri büyüten insanları birçok sorun bekliyordu. Daha önce gelenler hemşerilerini getiriyor ve bunların arasından uyanıklar, yeni gelenlere arsa alıp satıyor, şehir sürekli sorunlarıyla büyüyordu. Çarpık kentleşme ise alıp başını gitmişti. Şehir mimarisi yerine vatandaşın kendi başına oluşturduğu gecekondular ile bütün İstanbul çepeçevre sarılmıştı. Göç edenler kendi memleketlerinden getirdikleri akrabalarından mahalleler oluşturdular. Bu yüzden İstanbul’un her mahallesinde hemşerilerden oluşan insan toplulukları vardır. Kendi oturduğum mahalleyi örnek verecek olursam; Mahallemiz Ağırlıklı olarak Trabzon, Rize, Ordu, Erzincan, Mesudiye, Sivaslılardan oluşmaktadır. İlk gelen göçen akraba göçünü de getirmiş oldu.
Evet, gurbeti bu insanlar yaratmamıştı. Göç, ağırlıklı olarak çok partili hayata geçiş ile birlikte ivme kazanmış, bu ivme yukarıda ifade ettiğim gibi büyük bir gecekondu sorununu gündeme getirmiştir.
Günümüzde büyük bir sorun haline gelen gecekondu ve mülkiyet sorunu maalesef belediyeler tarafından da siyaset malzemesi olarak kullanılıp istismar edildi. Belediyeler bunun tarihsel ve yasal boyutlarını ortaya koymak, sürekli ve önlenemez bir biçimde artan kırsal göçün nedenlerini saptamak yerine, daha kolay yolu seçtiler. Âdeta göç ve gecekondulaşmayı teşvik ettiler. Bu ağır sorunun çözümüne dair politikalar üretmek, vatandaşı gecekondu yerine daha sağlıklı konutlarda barındırmak yerine her türlü statik, mühendislik bilgi ve tekniğinden uzak yapılara, aynı bu yapılar kadar sağlıksız alt yapılar yapmak yönünde adeta biri biriyle yarıştılar.
Sadece belediyeler mi? Devletin göç, kentleşme, gecekondu, yoksulluğun önlenmesi ve barınmaya dair birkaç toplu konut yapımı dışında hiçbir çabası olmadı. Aşırı göç ve arazilerin daralması, kendi içinde gelişen şehirlerin rantları da oluşmaya başlayınca kentleşme ve gecekondu sorunu mülkiyet sorunu ve hakkını da ortaya çıkardı. Devlet yasalar çıkararak kamu arazileri üzerine yapılar yapan insanlara, evrakla bu alanların satılmasını sağlarken daha yüksek getirisi olan yerler belediyelerin iştahlarını kabartıp durdu.
Göç-gecekondu-kentleşme ve mülkiyet hakkı sorunu üzerinden çetrefilli bir hal alan bu durum kendi içinde büyük bir rantı barındırırken vatandaş için büyük mağduriyetlerinin de oluşumuna sebep oldu.
İstanbul’un neredeyse yüzde altmışı, gecekondu-mülkiyet ve “tapu sorunu” ile karşı karşıya ve vatandaş Milli Emlak ile belediyeler arasında top gibi bir o yana, bir bu yana atılıp duruluyor. Hem Milli Emlak, hem belediyeler akıl almaz rayiç bedellerle yoksul halkın adeta bölgeyi terk etmesi için ellerinden geleni yapmakta geri durmuyorlar. Çünkü artık İstanbul’un merkezinde bulunan bütün gecekondu bölgeleri herkes için büyük rantiyeler haline geldi.
Şişli İzzetpaşa Mahallesi'nde yaşayanlar olarak aynı sorunla karşı karşıyayız. İzzetpaşa halkı yıllardır Belediyenin, Milli Emlak’ın elinde, adeta bir oyuncak gibi oynatılıp duruldu. Kamucu belediyecilik adına iş başına gelen belediyeler, basit bir belediye meclisi kararı ile vatandaşı bu sorundan kurtarabilecekken bugün devasa bir sorunla karşı karşıya bıraktı.
Sorunun 1980’li yıllarda, Özal ile başlayan tapu tahsis belgeleri, sonra vatandaştan toplanan tahsis paraları, en son imar barışıyla sağlıksız ve kaçak yapıların ruhsatlandırılması ise bu ne boyutta olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bugün hem Milli Emlak hem belediyenin biçtiği rayiç bedellerle altmış yıldır üzerinde ikamet ettiğimiz evlerimizi, arsalarımızı almak mümkün değil. Birçok yasal düzenleme yapıldı, belediye tarafından birkaç kez tapuların alınması yönünde yarım yamalak ataklar yapıldı, kiminin parası vardı aldı, kimi yoksullar ise tapularını alamadılar. Bölge rant alanı haline gelince Gecekondusundan başka hiçbir şeyi olmayan vatandaştan Milyonlarca lira istenmeye başlandı.
Her seçilen belediye başkanı, “Siz hiç merak etmeyin, tapu işi kolay, seçilelim o işi hemen çözeceğiz” dedi ama seçildiklerinin ertesi günü verdikleri sözü unutup vatandaşı bulundukları bölge de işgalci ilan etti. Kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm gibi kendilerinin bile inanmadığı laflar etmeye başladılar.
İzzetpaşa, Kuştepe, Okmeydanı, Şişli ilçelerinin mahalleleri bu konuda en mağdur olan bölgeler. Fakat ne belediye başkanı ne devletin Milli Emlak Müdürlüğü bu konuyla alakalı en küçük bir adımı bile atmıyor, tam aksine bu alanları, müteahhitlere peşkeş çekilmesi gereken arsalar olarak görüyorlar. Siyaset oligarşisi, Toplu konut idaresi, Müteahhitler bölge de atmaca gibi bekliyorlar.
İzzetpaşa’da tapu sorunuyla ilgili olarak birçok girişimde bulunduk. Önce mahalle olarak bir ekip oluşturarak Seçimler öncesi vekilleri çağırdık, vekiller geldiler, burada vatandaşları dinlediler, dolaştılar ve vatandaşının hakkının derhal verilmesi yönünde çalışmalar yapılsın dediler, biz seçilirsek bu işi kesin çözeriz dediler. Merkezi yönetime etmedikleri lafı bırakmadılar.
CHP vekili Mehmet Hamza Çebi’nin bu konuda twitterdan attığı mesaj hala duruyor. O twitte Hamzaçebi, Şişli İzzetpaşa’da, mahallelilerle mülkiyet tapu ve bedel sorunlarıyla yaptığımız toplantıda, vatandaşlarımızın haklı olduğunu gördük sorunu çözeceğiz, demişti.
Peki, sonra ne oldu? Hiç bir şey olmadı.
Şişli Belediye Başkanı İzzetpaşa halkıyla ayaküstü bir toplantı yaptı ve o toplantıda vatandaşın sorununu çözmek yerine, vatandaşın bulunduğu alanda işgalci olduğunu söylerken vatandaşın, “Vatandaş” bu yüksek rayiç bedellerini nasıl ödeyeceğiz?” sorusu üzerine; O bozuk, üstenci, vatandaşla alay eden hal ve üslubuyla; “Ödersiniz, ödersiniz, parayla iman kimde olur belli olmaz” deyip çekip gitmişti.
Bunun üzerine İzzetpaşa halkı Muammer Keskin’i genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun da bulunduğu bir açılışta protesto edip üzerinde, “Belediye başkanı tarafından satılık mahalle” pankartını açmıştı.
Yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi ve Şişli’de siyaset yapan türevlerinin, vatandaşa tapu ve mülkiyet konusundaki yaklaşımı budur. Sorunu çözüp vatandaşının karşısında kahraman olabilecek bir Belediye ve Belediye Başkanı her gün kendini biraz daha rezil ediyor. Çünkü buraları vatandaşın mülkü olarak görmüyor, buralardan nasıl rant devşiririm bunun peşindeler.
Ne gurbeti biz yarattık, Ne yoksulluğu biz yarattık, Ne de gecekondu bizim kaderimizdir.
Kamu adına toplumcu belediyecilik yapanlar, Anayasanın eşit yurttaşlık ilkesine göre vatandaşın barınma sorununu kendi meselesi olarak görmesi gerekenler, maalesef yüz yıldır bu sorumsuzlukla hareket ettiler hâlâ da sorumsuzca davranmaya devam ediyorlar.
Muammer Keskin seçim öncesi gecekondu aralarında bir sürü söz verdi. Şimdi soruyorum. Bu sözlerin hangisini tuttun?
Sadece vatandaşa mı söz verdin de tutmadın? Hayır.
Uluslararası kuruluşlara seçilirsem şöyle, böyle yapacağım deyip taahhütle söz verip altına imza attın, o belgeyi de önümüzdeki günlerde konuşacağız.
Son olarak; eğer kamucu, toplumcu, solcu, belediye olmuş olsaydınız, bu sözlerimi tam tekmil topunuza söylüyorum- CHP belediyelerinin bulunduğu hiçbir yerde ne tapu ne mülkiyet ne barınma ne de başka bir sorun olurdu.
Sorun; Solculuktan, kamuculuktan, toplumculuktan yani demokratik sol, sosyal demokrat kavramından uzaklaşıp Liberalleşmek ve Özal’ın Anavatan Partisi haline gelmenizdir. İşte benim ve Şişli’de yaşayan Demokrat insanların seninle en önemli sorunumuz budur Muammer .
Her makalemin altına yazmaya devam edeceğim. Şişli’de üretilmiş bir metre iş yoktur. Tek ürettiğiniz Şişli halkının sırtından aldığınız haraç mezat paralarla televizyon kanallarında reklam haber palavralarıdır.
Şişli’de hiçbir belediye başkanı, Muammer Keskin belediyeciliğinin aldığı nefret ve tepkiyi almadı. İnanmayan geri dönüp bir baksın.
Kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm gibi asla Muammer Keskin vizyonuna uymayacak istek, talep ve önerimlerde bulunmuyorum zira bu Muammer Keskin belediyeciliğini aşar. Belediye başkanlığı sürecine doldurup bulabilirse parti de kendine bir koltuk vekil olacak parti de bütün derdi bu.
Neden Muammer Keskin vizyonuna kentsel, yerinde dönüşüm dar gelir;
Çünkü kentsel dönüşüm, Nişantaşı Teşvikiye Mahallesi'nde bütün boyası dökülen, Dap Yapı firmasının sözcülüğüne ve hamiliğine soyunan Muammer Keskin belediyeciliği için rantsal dönüşümdür.
Rant yoksa kamu da kimmiş ki onun hakkı olsun. Bakın Teşvikiye Mahallesi'ne, bakın oradaki gecekondu halkına, belediye ve belediye başkanının tavrını görün.
Basit bir belediye meclisi kararıyla çözebileceğiniz bu sorunu bu zamana kadar neden çözmediniz ve hala çözmemekte ısrar ediyorsunuz?
İzzetpaşa’da CHP üyeleri bile AKP ilçe örgütüne giderek tapu sorunu için yardım isterken CHP’nin Şişli ilçesinin böyle bir sorunu yok mu? yok, çünkü CHP ‘de kuraldır; Belediye başkanı ilçeyi yönetir ve bu kural asla bozulmaz.
Peki, meclis üyeleri! Kuraldır; CHP’li meclis üyeleri Belediye Başkanının emir eridir. Buna ittifak meclis üyeleri de katıldı.
Belediye Başkanına biat etmeyen muhaliflerin dışında partili bir tek Meclis üyesi var. Başka meclis üyesi yok mu? Yok.
Belediye meclisinde başkanının hukuksuzluklarına karşı gelen bir tek meclis üyesi var. Belediye başkanına itirazları açık bir biçimde düşen başka yok kardeşim.
Ben varım diyen meclis üyesi varsa; patlatın bir ihale dosyası size meclis üyesi diyelim. İhalelerin hangi hukuksuzlukla yapıldığını sağır sultan bile duydu.
Haram ve helal kavramı benim açımdan şöyledir: Mazlumun kaybı, arsıza kazançsa işte o haramdır. Mazlumlardan haraç mezat aldığınız her kuruş boğazınıza düğüm olsun.
Benim en iyi okurum Muammer Keskin’dir demiştim.
Belediye Başkanı ile birlikte; bir sonraki makalede bu adam ne yazacak diye merak edenleriniz varsa; belediyede makamında öldürülen Kahraman ilan edilip ortada bırakılan Cemil Candaş dosyası üzerinden bir makale yazacağım. CHP’in atadığı o kamu yöneticisini CHP nasıl ortada bıraktı?
İster gazetenin ister benim şahsi mailime istediğiniz biçimde eleştiri, öneri ve Şişli için yapabileceğimiz şeyleri yazar, elinizde olan hukuksuzluğa dair belge ve bilgiyi gönderirseniz bunları da yayınlar bunların üzerinden üzerimize düşeni yaparız.
Dürüst bir insansan, söylediğin gibi bir insansan Muammer, bu yazdıklarımız, bu hak arayışı mücadelemiz varsın bizim terbiyesizliğimiz olsun.
balcihasann@yahoo.com