Zaman gazetesinden Nuriye Akman'ın Korkut Özal ile yaptığı röportaj..
Siyasete 1946'da giren Korkut Özal, kendisinden "AK Parti'nin akıl hocası" diye söz edilmesinden hoşnut değil. "Ben kimsenin akıl hocası olmam. Tayyip Bey'le komşuyuz. AK Parti'nin kuruluşunda epey bir konuşmalarımız oldu. O benim 1970'lerden bu yana siyaset arkadaşım. Abdullah Gül ile İslam Kalkınma Bankası'nda yıllarca birlikte çalıştık. Ancak ben devlete üst kademede hükmedenlerin yanına fazla uğramıyorum. Buna abim de dahildi." diyor. Erdoğan'ın Menderes-Özal çizgisinin devamı olduğuna inanıyor ve Turgut Özal'ın seçim başarılarının yüzde 46'lardan başlayıp her seçimde dramatik şekilde düşmesini yaratan hatalarından ders almasını öneriyor.
Erdoğan, Gül'ü aday göstermeye eli mahkûm mu?
Biz hakkı yenenin hakkını vermeyi kural edinmiş bir milletiz. 2007 seçimlerinin de ana teması budur. Millet, hakkı yenenin hakkını vermek lazım diye yüklenmiştir seçime.
Hakkı yenenin hakkını Tayyip Bey neden vermiyor?
Bugüne kadar adayımız Abdullah Gül diyemediğine göre demek ki bilmediğimiz faktörler var. Niye böyle hareket ettiğini yorumlayamıyorum. Tayyip Bey yumurta kapıya gelinceye kadar durumunu göstermiyor. İşi zorlaştıran Sayın Devlet Bahçeli oldu. Tayyip Bey belki orada manevra alanı kalsın diye, uzlaşma demişti seçim sırasında. Şimdi uzlaşmaya lüzum kalmadı. Gül'den başka aday koyması milletin iradesine uygun düşmez.
Birden fazla aday çıkabileceğine dair imasına ne diyorsunuz?
Dikkat edin adaylarımız demiyor, arkadaşlar diyor. Tayyip Bey, birden fazla aday gösterme yoluna gidemez. Giderse bu siyaset etiğine aykırı düşer. Ama partiden başka adaylar çıkabilir.
Başbakana rağmen mi?
Çıkabilir. Bu onların Tayyip Bey'in adayı olduğunu göstermez.
Gül aday gösterilmezse hiçbir şey olmamış gibi siyasete devam edebilir mi?
Gül'ün aday gösterilmemesi mümkün değil. Cumhurbaşkanlığını bu kadar önemli yapan isimler değil, Kenan Evren'in ihtilal lideri olarak kendine aldığı yetkilerdir. Türkiye'yi asıl yöneten ama negatif yöneten cumhurbaşkanıdır.
AK Parti bir yandan halka seçtirmeyi düşünüyor, bir yandan da yetkileri kısmayı...
İşte bunlar işi çıkmaza sokuyor. Eğer yetkilerini soyarsanız Gül niye cumhurbaşkanı olsun? Yetkisiz cumhurbaşkanını seçmesinin de anlamı yok. Halkın seçeceği cumhurbaşkanı başkanlık sisteminde anlamlı olur. Çünkü ona yönetim yetkisi veriyorsun. Ama orada da parlamento onun üstündedir. Ben Türkiye'nin tam başkanlık sistemine geçmesinden yanayım. 2009'a kadar bunun altyapısı hazırlanmalı.
Gül, Köşk'e çıktıktan sonra hükümet yetkilerini tırpanlasa, önüne gelen yasayı imzalar mı?
Sen cumhurbaşkanı ol, sonra seni yetkilerinden soyalım demek sıkıntı yaratır. Orada iki ayrı hareket üst üste bindi. Cumhurbaşkanının bu anayasaya göre seçilmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile çıkmaza girince o zaman halk seçsin dendi. Ama o halkın seçmesi meselesi gelince de bu sefer yetkiler meselesi çıktı.
Kendi ayağına kurşun mu sıkmış oldu AK Parti?
Bilemiyorum. Bu yetkisiz cumhurbaşkanı niyetine kimse sahip çıkamaz şu anda. Sezer gibi her yetkisini sonuna kadar kullanan bir cumhurbaşkanı seçilecek.
Sonra da yetkilerin kısılmasından vaz mı geçilecek?
Demokrasiyi böyle çocuk oyuncağı gibi oynamaya kalkarsak kaos olur. 1982 Anayasası'nı bir an evvel demokratik bir anayasa ile değiştirmemiz lazım. Geçmiş dönemde yapılamadığı için ülkeye çok önemli puan kaybettiren şey anayasal değişikliklerdir. Ve bunu önleyen de Sezer'dir. Bu istikamette gelen bütün teklifleri buzdolabına koydurtmuştur. Kendisi söylediği halde bu yetkilere dokundurtmamıştır. Uzlaşma diye dayatanlar Meclis dışından onun gibi bir cumhurbaşkanı istiyor. AK Parti tabanı ise Gül'ü istiyor ki Gül, Turgut Özal gibi bir cumhurbaşkanı olma istidadındadır.
Partili bir cumhurbaşkanı ne kadar tarafsız kalabilir?
Sayın Sezer tarafsız mıydı? Ben ilk cumhurbaşkanını da hayatta görmüş bir insanım. Hepsi liderlikten gelerek cumhurbaşkanı olmuşlardır. Tarafsız kalmış bir cumhurbaşkanı bulamazsınız. Anayasaların esas vazifesi milli iradenin bölüşülmesidir. Milli irade ilk anayasalarda kayıtsız şartsız milletinken, şimdi kayıtsız şartsız milletin değildir. Bir kısmı Cumhurbaşkanı'nın, bir kısmı Anayasa Mahkemesi'nin, bir kısmı Danıştay'ın, bir kısmı Yargıtay'ın, bir kısmı YÖK'ündür.
Gül de tarafsız kalamaz mı diyorsunuz?
Sezer'den çok daha tarafsız olur benim kanım.
İkinci adam, Türkiye Cumhuriyeti'nin birinci adamı olursa partinin birinci adamıyla ilişkileri nasıl seyreder?
Eğer Gül'ün elinde şu anda aynen Sezer'in kullandığı yetkiler olur ve başbakan da Erdoğan olursa bu şekilde devam etmeleri belki bir yere kadar mümkündür. Ondan sonra devam edemez. Turgut Bey bir sene götürebildi. Yetkileri kullanan ile o yetkileri kullanması için onu seçenlerin arasında devamlılık olmuyor.
Makam değişince dostluklar da bozuluyor mu?
Mesele dostluk değil. Yöneticilikte altın kural kumanda birliğidir ve bu Anayasa'da kumanda birliği yok. Herkes kendi alanında kumandanlık yapıyor. Ve bunları düzenleyecek, kumanda birliğini temin edecek bir yasa yok.
Tam da bu sebeple Tayyip Bey, Gül'ü Köşk'e gönderdikten sonra yetkileri indirmeli mi?
İndirecekse baştan bunun konuşulması lazım. Sonradan indirilmesi olacak şey değil.
O kadar yetki ve güç sahibi olmak insan psikolojisini nasıl etkiliyor?
Efendim bu insan tabiatının neticesi. Turgut Bey en güzel huylu insanlardan biriydi. Halk hâlâ rahmetle anıyor. Onun bile cumhurbaşkanlığında başına neler geldi. Partisi ile alakası kesilince, onca kanuni yetkiye rağmen siyasi tabanı olmayınca o yetkileri olumlu bir şeylere gönderme imkanı kalmıyor. Gül de elinde yetkisi varsa onu kendi inandığı gibi kullanmak isteyecektir.
Mesela hükümetten gelecek her kararnameyi imzalamayacaktır.
İmzalamayabilir.
O zaman ne olacak? "Biz seni gönderdik oraya. Şu yaptığına bak" vaveylası mı kopacak?
Hayır orası noter makamı değil. Bazılarını imzalar, bazılarını imzalamaz. Doğru olan da budur. Fakat bu kadar olumsuz, yıldırıcı yetkilerin üst makama verilmiş olması bir sistemi perişan eder. Türkiye bu bakımdan 80'den bu yana, yapabileceğinin üçte birini yapabilmiştir.
Özetle Gül oraya çıksa bile hükümetle ilişkiler eskisi gibi gergin olur diyorsunuz.
Olur değil olabilir diyorum. Ama Turgut Bey, Yıldırım Akbulut'u kendisi seçerek başbakan yaptı. Ve bir sene sonra ihtilafa düştü ve koptular. Buradan anlaşılıyor ki bu kişisel değil, yapısal bir yanlış. Anayasa bu yetkileri öylesine vermiş ki burada hır çıkması her zaman mümkün.
Gül, Köşk'e çıkarsa partinin ikinci adamı kim olur?
Üçüncü adam var mı şu anda? Arınç diyemiyorsunuz bak. Arınç partiyi öne götüren üç kişiden biridir. Ama üçüncü adam olarak görmüyoruz. Gül'ün ilk başbakan oluşu, Dışişleri'ndeki başarısı, yani kendi kimliği ikinci adamlığı getirdi. Bizde liderler ikinci adam oluşturmada hevesli değillerdir. Hatırlıyorum, Harvard'ın yüksek yönetim kursunda hocanın birisi dedi ki: "Liderin üç şeyde çok dikkatli olması lazım. Bir, görevini iyi yapmalıdır. İki, yerine kendi gittiği zaman orayı dolduracak kimseleri yetiştirmelidir. Üç, gideceği yere de hazırlıklı olmalıdır." Bizim Türk siyasetinde böyle liderlik olmadı. Turgut Bey o kadar güçlü bir insandı ki, ikinci gelecek insanla mesafesi çok büyük olduğu için, çok ikinci insan çıktı. Hatta 18 Türk büyüğü filan dediler.
Tayyip Bey ne yapar?
Bence yerine iyi insanların yetiştirilmesi lazım. Kimse kalıcı değildir. Gül gittikten sonra ikinci adamlar kendiliğinden çıkacaktır. Ben diyorum ki bunu kendiliğinden olmaya bırakmayıp kendisinin planlı yapmaya çalışması daha iyi olur.
Özal, ordunun başkumandanlığı yetkisini Kuzey Irak için kullanmaya kalktığında Necip Torumtay istifa etmişti. Gül'ün başkumandanlığı nasıl olur?
Turgut Özal yaptığına göre Abdullah Gül niye yapamasın? Yapar. Süleyman Demirel yaptığına göre o da yapar.
Demirel, başkumandan olarak ne yaptı?
Başkumandan olarak kendisi orada 28 Şubat'ı dizayn etti!
Askerleri Gül isminde rahatsız eden işin bu yönü mü?
Bizim silahlı kuvvetlerimiz kendini hiçbir ülkede olmayan şekilde Türkiye'nin koruyucu zırhı gibi görüyor. Oysa Türkiye'nin koruyucu zırhı, kendi demokrasisi olması gerekir.
Askerin bırakın siyasi nutku, telkin dahi yapması suç. Yasa bir ay ile beş yıl arasında ceza öngörmüş. Buna rağmen bu işletilemiyor. Tayyip Bey 27 Nisan bildirisinde bunu işletebilir miydi?
Cumhurbaşkanı Sezer olduğu sürece işletemezdi. Zaten sıkıntı da burada. Sezer'in gitmesi ile askeriye kendisinin birtakım şeylere muhatap olabileceğini görüyor. Ondan dolayı rahatsız Buranın kendisine uygun birisi tarafından işgal edilmesine önem veriyor.
Gül'ün cumhurbaşkanlığı döneminde bir daha askerler siyasi mesaj veremez, verirse de gereği yapılabilir gibi bir şey umulabilir mi?
Şöyle bir şeyi ummanın doğru olacağına inanıyorum. Bizim şu anda üyesi olmak üzere büyük gayretle çalıştığımız AB ülkelerinde bu ilişkiler nasılsa bizim de öyle olması lazım. Ben başka bir standart koyamam.
Yaşar Büyükanıt'ın 12 Nisan'da ne söylediysek onun arkasında duruyoruz, demesini nasıl yorumluyorsunuz?
Burada medya onları kışkırtıyor. O kendisi çıkıp böyle bir beyanat vermedi. Soruya cevap vermese bir nevi rücu etmiş görünecek.
Her şeye rağmen Gül cumhurbaşkanı olursa kendisini yenilmiş hisseder mi?
Yenilmek ne demek? Devlet bir sistemdir. Benim amirimin emrinde olacağım muhakkaktır. Amirimin emrine itaat etmezsem bana düşen bırakıp gitmektir. Demokraside kural budur.
Köşk'te türban görüntüsü sorun çıkarır mı?
2000, 2001 ve 2002 yılının Cumhuriyet Bayramı'nda Çankaya Köşkü'ne başörtülüler geldiler, Sezer'in elini sıktılar. 2002 Cumhuriyet Bayramı'ndan bir hafta sonra AK Parti seçimi kazanınca Sezer 2003'te yasak koydu. Ona sormak lazım. Daha evvel niye koymadınız da 2002'den sonra koydunuz? Burada bir keyfilik var bana göre. Böyle bir hakkı, hukuku yok. Turgut Bey zamanında oraya başörtülüler gelip gidiyor muydu? Geliyordu. Gül de cumhurbaşkanı olunca der ki ben böyle bir yasağı uygulamıyorum.
Örtülü bir hanımefendinin first lady olması bu sorunu çözemeyen AK Parti'nin tabanına karşı ezikliğini giderir mi?
Onu bilemem. Ama oraya öyle birinin gelmesi bir rahatlama sağlar, çözümün kapısını açar. Çünkü Anayasa Mahkemesi aynen bu son 367'de olduğu gibi aşırı bir yorum yaptı. Başörtüsünü yasaklayan bir kanun yok Türkiye'de. Anayasa Mahkemesi'nin o yorumu düzeltilir. Ama bunun için de Anayasa'mızın zaten bu gibi yanlışlıklara sebep olan çalışma sisteminin düzeltilmesi lazım.
Tayyip Bey, Özal'dan ders çıkarmalı
Tayyip Bey bu dönemde hangi yanlışı yaparsa bütün doğrularını götürür?
Mesela Turgut Bey 1987'den sonra ne yaptı ki 89 yerel seçiminde üçüncü partiliğe düştü? Ona bakması lazım. Eğer Tayyip Bey kendisine verilen reyi iyi okuyamadıysa o zaman büyük yanlış yapar. İyi okumak da kolay bir iş değil. Ben maalesef Turgut Bey'de de gördüm, Menderes'te de, Demirel'de de gördüm. İnsan güçlenince birtakım ince noktaları kaçırmaya, onu oraya getiren temel referanslarını kaybetmeye başlıyor.
Gül faktörünün dışında ne var okuması gereken?
İstanbul, Ankara, İzmir'in 2002 ve 2007 seçim neticelerini karşılaştırdım. En vurucu netice İzmir'de olmuş. Ondan sonraki iyi netice İstanbul'da değil, Ankara'da. İstanbul'da çok iyi netice almış görmüyorum AK Parti'yi. İşte bunu iyi okuması lazım. Özellikle üçüncü bölgede çok kaybı var. Bu niye böyle oldu diye incelemesi lazım.
İki yıl sonra yerel seçimler var. Ne olur?
Bu oy oranları 2009'da büyük ihtimalle düşecek. O kadar yüksek olması eşyanın tabiatına aykırı. Turgut Bey yüzde 46 aldı 1983'te. Bu yüzde 35'e düştü 87'de. O da bir erken seçim yaptı. Eğer bir sene daha bekleseydi onu da alamazdı. Ve 1989 yerel seçimlerinde de yüzde 22'ye düştü. Turgut Bey gibi bir insan için bunun niye böyle olduğunu çok iyi yorumlamak lazım.
Tayyip Bey biraz Turgut Özal'ı mı çalışsın?
Turgut Bey'in nerelerde hata yaptığını iyice öğrenip yapmamaya çalışsın. Menderes mesela. 1950'de aldığı oyu 54'te artırdı, 57'de çok aşağı düştü. 60'ta da ihtilale neden oldu. İyi yorum yapmak sadece kamuoyu yoklamasıyla olmuyor.
Zaman