Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Doğal Afetler ve Yerbilimleri Kulübü'nün düzenlediği ''1. Ulusal Doğal Afetler Yerbilikleri Sempozyumu'' başladı. SAÜ Rosem Toplantı Salonu'ndaki sempozyuma katılan Prof. Dr. Arıoğlu, sunduğu bildiride İstanbul'da olası depremde 35 bin 200 binanın göçme riski taşıdığını ve 41 bin 120 kişininde ölebileceğini kaydetti.
Arıoğlu, deprem öncesi yapılması gereken en akılcı ve ivedi eylemin göçme riski taşıyan binların belirlenmesi ve güçlendirme veya yıkım kararlarınının yaşama geçirilmesi olduğunu vurguladı. Bunun can kaybının azaltılması açısından yaşamsal önem taşıdığını dile getiren Arıoğlu, "20. yüzyılda Türkiye'de 111 yıkıcı depremin meydana geldi. Bu depremlerdeki can kaybı 99 bin 391 oldu. Ülkenin gelir düzeyi depremin ekonomik hasar boyutunu belirgin ölçüde etkiliyor. Ülkede fert başına gelirin artmasıyla depremin yolaçtığı ekonomik hasarın boyutu da azalıyor." dedi.
Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Gülay Altay ise 4.8'lik Çınarcık ve daha sonra yürekleri hoplatan 4.9'luk Ankara depreminin pek çok konuyu tekrar gündeme taşıdığını ifade etti. Depremlerin toplumları en çok etkileyen doğal afetler arasında yer aldığını anlatan Altay, depremlerin insan hayatı dışında başka kayıplara da neden olduğunu söyledi. Altay, şunları söyledi: "Orta şiddetli depremlerde bile ülkeler önemli ölçüde finansal kayıplara da uğramakta. 1994 yılındaki 6,7'lik Calofornia depreminin finansal zararı 20 milyar dolar. Bu afetlerin engellenmesi mümkün olmadığına göre, toplumun hazırlığının, sosyal bilinçlendirmeyle, bilimsel araştırmalarla, depreme dayanıklı yapılarla hazırlanmamız gerekmekte. Kısa dönemde depremi önceden tahmin etme imkanı bulunmuyor. Elimizde böyle bir yetenek oluşmuş değil. Dolayısıyla deprem tehlikelerinin belirlenmesi, analiz edilmesi daha ziyade gelecekte oluşacak depremi mümkün oldukça tahmin edebilmeye ve daha uzun dönemde tahminler yapmaya yönelik olmaktadır."
SAÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Muzaffer Elmas, çok disiplinli yaklaşım ve uygulamalarla ele alınması gereken doğal afetler konusunun Türkiye'de mevcut altyapı ve insan kaynakları potansiyeline oranla yeterli aktiviteyi gösteremediğini ve istenen düzeyde kurumsal yapılanmayı gerçekleştiremediğini belirtti. Türkiye'nin yapı stokunun yüzde 90'ının yeniden incelenmesi gereken yapı kapsamında olmasına karşılık henüz beklenen somut adımların atılamadığını ifade eden Elmas, bu konuda acil eylem planlarının yapılarak mevcut yapı stoklarının yönetmeliğe uygun duruma getirilmesi gerektiğini söyledi.
Elmas, "Sahip olduğu bilgi birikimi ve araştırma potansiyeli koordineli bir şekilde kullanılırsa Türkiye doğal afetler konusunda önemli bir yere gelecek durumda. Türkiye'nin yüzde 95'i deprem bölgesi içinde yer alıyor.Belirli aralıklarla bu bölgelerde depremler meydana gelmektedir. İstatiksel olarak 10 ile 250 yıllık aralıklarla önemli depremler meydana geliyor. Bu bağlamda son yıllarda yeni deprem yönetmelikleri hazırlanarak önemli bir aşama kaydedilmiş ve son olarak ta mevcut yapıların incelenmesine yönelik bölüm de eklenerek, yönetmelik ayağı yeterli duruma gelmiştir." diye konuştu.
22 Mart'a kader sürecek olan sempozyumda 70 bildiri sunulacak.
Arıoğlu, deprem öncesi yapılması gereken en akılcı ve ivedi eylemin göçme riski taşıyan binların belirlenmesi ve güçlendirme veya yıkım kararlarınının yaşama geçirilmesi olduğunu vurguladı. Bunun can kaybının azaltılması açısından yaşamsal önem taşıdığını dile getiren Arıoğlu, "20. yüzyılda Türkiye'de 111 yıkıcı depremin meydana geldi. Bu depremlerdeki can kaybı 99 bin 391 oldu. Ülkenin gelir düzeyi depremin ekonomik hasar boyutunu belirgin ölçüde etkiliyor. Ülkede fert başına gelirin artmasıyla depremin yolaçtığı ekonomik hasarın boyutu da azalıyor." dedi.
Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Gülay Altay ise 4.8'lik Çınarcık ve daha sonra yürekleri hoplatan 4.9'luk Ankara depreminin pek çok konuyu tekrar gündeme taşıdığını ifade etti. Depremlerin toplumları en çok etkileyen doğal afetler arasında yer aldığını anlatan Altay, depremlerin insan hayatı dışında başka kayıplara da neden olduğunu söyledi. Altay, şunları söyledi: "Orta şiddetli depremlerde bile ülkeler önemli ölçüde finansal kayıplara da uğramakta. 1994 yılındaki 6,7'lik Calofornia depreminin finansal zararı 20 milyar dolar. Bu afetlerin engellenmesi mümkün olmadığına göre, toplumun hazırlığının, sosyal bilinçlendirmeyle, bilimsel araştırmalarla, depreme dayanıklı yapılarla hazırlanmamız gerekmekte. Kısa dönemde depremi önceden tahmin etme imkanı bulunmuyor. Elimizde böyle bir yetenek oluşmuş değil. Dolayısıyla deprem tehlikelerinin belirlenmesi, analiz edilmesi daha ziyade gelecekte oluşacak depremi mümkün oldukça tahmin edebilmeye ve daha uzun dönemde tahminler yapmaya yönelik olmaktadır."
SAÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Muzaffer Elmas, çok disiplinli yaklaşım ve uygulamalarla ele alınması gereken doğal afetler konusunun Türkiye'de mevcut altyapı ve insan kaynakları potansiyeline oranla yeterli aktiviteyi gösteremediğini ve istenen düzeyde kurumsal yapılanmayı gerçekleştiremediğini belirtti. Türkiye'nin yapı stokunun yüzde 90'ının yeniden incelenmesi gereken yapı kapsamında olmasına karşılık henüz beklenen somut adımların atılamadığını ifade eden Elmas, bu konuda acil eylem planlarının yapılarak mevcut yapı stoklarının yönetmeliğe uygun duruma getirilmesi gerektiğini söyledi.
Elmas, "Sahip olduğu bilgi birikimi ve araştırma potansiyeli koordineli bir şekilde kullanılırsa Türkiye doğal afetler konusunda önemli bir yere gelecek durumda. Türkiye'nin yüzde 95'i deprem bölgesi içinde yer alıyor.Belirli aralıklarla bu bölgelerde depremler meydana gelmektedir. İstatiksel olarak 10 ile 250 yıllık aralıklarla önemli depremler meydana geliyor. Bu bağlamda son yıllarda yeni deprem yönetmelikleri hazırlanarak önemli bir aşama kaydedilmiş ve son olarak ta mevcut yapıların incelenmesine yönelik bölüm de eklenerek, yönetmelik ayağı yeterli duruma gelmiştir." diye konuştu.
22 Mart'a kader sürecek olan sempozyumda 70 bildiri sunulacak.