Hemen hemen her “fast food” dükkânının motosiklet filosu var. Pizzacıların da.. Yoğun trafik akışı içinde cambazlık yaparak aşırı hız denemeleri içinde müşterilerine servis yapmaya çalışan yaşı küçük gençlerin yayalara çarptıkları, trafik içinde yeni bir terör oluşturdukları gözleniyor. Son derece sakıncalı bu gelişime “Dur” diyen olmadı henüz!
Giderek artan benzin fiyatları, yaşanan trafik sorunları, otomobil fiyatları karşısında oldukça ucuz olan motosiklet ve scooter ithalatının artmasıyla birlikte çok kısa sürede patlama noktasına ulaşan satışlar trafikte ölümcül bir cambaz fırtınası esmesiyle sonuçlandı. Motosikletler için ayrılmış bir yol düzeni olmadığı gibi, motosiklet kullanıcılarının hız ve cambazlık merakı sonu sakatlıklar ve ölümle noktalanan haberlerin armasıyla hayata yansımaya devam ediyor.
Motosiklet kazalarının yüzde 90'ı motosiklet kullanıcısının yaşadığı yerin 3 km yakınında oluyor. Bundan çıkan sonuç şu: Bu kazaların büyük çoğunluğunda ihmal var. Motosiklet kullanıcısı yakın bir yere giderken kask ve eldiven kullanmayı ihmal ediyor. "Ee ne olacak canım şuraya gideceğim zaten" diyor ve önlem almıyor. Kask kadar eldiven de önemli, eldiven sürüklenmeyi önlüyor.
Avrupa ülkelerinin çoğunda 50 cc'ye kadar ehliyet istenmiyor. 50 cc'den sonrası için araba ehliyetiniz varsa kullanıyorsunuz, 125 cc'nin üzerindeyse motosiklet ehliyeti almanız gerekiyor. Türkiye'de 50 cc'ye de ehliyet isteniyor. Ancak bu ehliyetler nasıl veriliyor, ona bakmak lazım. Şöyle örnek vereyim, araba ehliyeti olan biri motosiklet ehliyeti almak isteyince neredeyse aynı sınavlardan geçiyor. 20 soruluk ilkyardım, 20 soruluk motor, 20 soruluk trafik bilgileri testinin yalnızca motor bölümü farklı. Pratikte ise durum daha da içler acısı. 100 metrelik bir alanda sınav yapılıyor. Motosiklet ehliyeti veren memurlar hayatlarında hiç motosiklete binmemiş kişiler. Uzaktan bakıyorlar ve ellerindeki evrakları dolduruyorlar. Motosiklet kullananlar arasında ehliyetli ehliyetsiz ayrımı yapmak zor. Ehliyeti olan da iyi kullanıcı demek değil. Üstelik ehliyeti almak için girilen kursun ücreti 600 milyon civarında, Türkiye'ye son üç yıldır giren Çin malı scooterlar 1.5 milyar, ikinci el neredeyse kurs fiyatına alınabilir. Bu yüzden de ehliyet almaktan çoğu kişi kaçıyor, o paraya bir scooter alıyorlar. Ne yazık ki; Türkiye'de ehliyet almanın anlamı yok, çünkü almak çok kolay. Kurallar mı! O da ne demek? İstanbul’da trafik kurallarına uyulmasından söz edilmesi zaten çok saçma ve gerçek dışılık olmaz mı?
Gözden kaçmayan bir başka konu daha var: Dünya’nın hiçbir yerinde otoyollarda ve köprülerde araçlarla aynı parayı ödemez motosikletler. Türkiye'de her yerde arabalarla aynı parayı ödüyor motosiklet kullanıcıları. Bu da motosikletin trafik düzenleyicileri için ne kadar yeni ve bilinmeyen bir araç olduğunu kanıtlamaya yeterli bir olgu.
Scooterlar ile lüks ve yüksek hacimli motorların trafikteki sayıları her geçen gün artış kaydederken, otomobil galerilerinin yerini de motosiklet ithalatçısı mağazalar aldı. Bunlar içinde öyle ithalatçılar türedi var ki; kendi özel markalarıyla piyasaya girdiler. Amerikan demonte olarak ithal edilen motosikletler Türkiye’de yabancı İngilizce ya da Japonca isimler altında pazarlanıyor. Global ticaret motosiklet piyasasında çok seçeneklilik oluşturmaya devam ederken, denetleme mekanizması nasıl işliyor sorusuna hiç kimsenin verebileceği evrensel yanıtlar yok!
Hastanelerin acil servislerinde, acil ameliyatlara alınmayı beklerken acılar içinde kıvranan insanlar ise; madalyonun hiç görünmeyen yüzünü oluşturuyor.