BELİRLİYOR, SÖYLÜYOR, ÖNERİYOR, YARGILIYOR VE HÜKMEDİYOR
ONDAN KORKMAYAN YOK OLUYOR!
ONUN ADI: TELEVİZYON
TELEVİZYON BİREYLERİN, TOPLUMLARIN VE ULUSLARIN ROTALARINI BELİRLİYOR
Televizyon dünyanın en büyük gücü haline geldi..Ondan korkmayan taş oluyor.Kitle iletişim araçları gelişirken ve etkileri giderek artarken, şapkayı önümüze koyup düşünmeli miyiz?..Televizyonu ve kitle iletişim araçlarını akmaçlarına göre kullanmamıza izin veriliyor mu? Ya da amaçlarına uygun kullanmayı biliyor muyuz? sBu soruların yanıtları havada asılı kalmaya mahküm çünkü, biz geri bıraktırılmış bir ülkenin bireyleri olduğumuzu nedense bir türlü kabullenmek istemiyoruz.
Bizlerin göremediğini görüp bizlere yansıtması gereken televizyonlar, gerçekten göremediklerimiz görüp bizlere yansıtabiliyorlar mı? Yoksa bizlere salt bir illüzyon mu gösteriyorlar. Televizyonlyarın da korkusu olduğunu ve onların en büyük korkularının "izlenmemek" olduğunu biliyor musunuz? Bir televizyon kanalanı ortadan kaldırmaya yetecek gücünüz olduğunu hiç düşündünüz mü? Sizi zora sokacak bir şey yapmanız gerekmiyor, izlememeniz o tellevizyon istasyonunun kapanmasına, iflasına neden olmaya yeter de artar bile.Ve siz, böylece kurtulursunuz, beyninizi diledikleri gibi yönlendiren, şartlandıran küçük cam kutudan...Ancak, sanırım hiç birinizin bunu yapacak cesareti yok. Bukadar küçük bir tepkiyi bile göstermekten aciz kaldığınız da ise, bakınız başınıza neler geliyor. Seçim zamanlarında hür iradeniz ile sandık başşına gidip dilediğiniz politikacıyı seçemiyorsunuz...Özgür biçimde düşünüp kendinizi ve düşünceleriniz geliştiremiyor, şartlandırıldığınız pencereden olaylara ve dünyaya bakıyor, yanılsamalar içinde kararlar alıp kendinizi yok varsayıyorsunuz.
Televizyon söylüyor, sizler dinliyorsunuz..O ne söylese siz onu dinliyorsunuz. Söylediklerine katılmasanız bile dinlediğiniz için, süreç içinde size ters gelen pekçok düşünce ve görüşü kanıksıyor, kabulleniyorsunuz ve bu gerçeği algılayamıyorsunuz. Televizyon gösteriyor,sorguluyor,yargılıyor,hüküm veriyor ve sizler onayladığınızı hiç algılayamıyorsunuz.Siz, bir zaman sonra izlediğiniz kalanılın hükümlerine,yorumlarına,görüşlerine ve yönlendirmelerine alışıyor,birey olmaktan çıkıyor, yönlendirilen oluyorsunuz...Eğlendinizi sanarak,ne denli basitlik, argo, seviyesizlik var ise, beyin hücrelerinize yerleştiriyor, kaliteli insan olabilme olanağınızı yitiriyorsunuz...Argoyu günlük yaşamınızın içinde tutan ve salt argo üzerine dillenen bir lisanın sahibi olup çıkıyorsunuz. Siyasi görüşleriniz,inançlarınız,düşüncelereniz uçup gidiyor.Siz,yok oluyorsunuz ve size söylendiği gibi yaşadığının farkına bile varmayan birisi olup çıkıyorsunuz. Çocuklarınıza vermeniz gereken hiçbir şeyi veremediğinizi farkedemiyor musunuz? Çocuklarınıza televizyonların hükmettiğini görüp anlayamıyor muzunuz: Anlasanız da yapabileceğiniz hiçbir şey olmadığını içiniz ezilerek yaşıyorsunuz değil mi?.. Evet, televizyonlar söylüyor,belirliyor,yargılıyor ve hükmediyor..
Haber=Terör
Yıl: 1998-16 saatte: 19 özel 498 bedensel saldırı, 1236 şiddet, 277 patlama ve toplam 2.229 şiddet unsuru belirleniyordu.
Uzmanlar televizyon yayın kuruluşlarının izlenme oranlarını arttırmak için haberleri şiddete büründürdüğünü, bu durumun toplumun psikolojik yapısını bozduğunu açıkladılar. Bilim adamları, sürekli şiddet içeren sahneleri izleyenlerin günlük yaşamda giderek pasifleştiklerini, küçük sorunlar karşısında bile saldırgan bir tutum sergilediklerini, mücadele azimlerini yitirdiklerini açıklıyorlardı.
Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından 31 Ocak – 1 Şubat 1998 tarihleri arasında yapılan araştırma Televizyon yayınlarındaki şiddeti bir kez daha su yüzüne çıkartıyordu. Ulusal düzeyde yayın yapan TRT olmak üzere 12 özel kanalın ana haber bültenleri üzerinde gerçekleştirilen araştırmaya göre, yayınladıkları haberlerin 462 haberin %13.72’si doğrudan terör haberi olarak verilmişti. Araştırmada: 16 saat 54 dakika süren haber bültenlerinde 19 özel saldırı, 498 bedensel saldırı, 1.236 devam eden şiddet görüntüsü, 277 ses ile şiddet (silah, ağlama,patlama) 32 hayvanlara yönelik şiddet, 18 iş yerinde şiddet, 149 kaza olmak üzere toplam 2.229 şiddet unsurunun görsel ve işitsel olarak izleyicilere iletildiği tespit edilmişti.
Dönemin Kamuoyu ve Yayın Araştırmaları Dairesi Başkanı Cengiz Özdiker, araştırmayı yorumlarken terör olaylarının abartılarak gösterildiğini, eski görüntülerin gereksiz ve yersiz biçimde tekrar belirtilerek, bu durumun turizmi de baltaladığını açıklıyordu. Cengiz Özdiker: “Medya, çarpıcı haber niteliğindeki terör olayı ile toplum sağlığı, kişi ve toplum güvenliği sorumluluğu arasında çelişki içindedir “ demekten de geri kalmıyordu. Ama ne var ki; o günlerden bugünlere ulaşılacak, başta terör olmak üzere şiddet çok daha fazla artacak televizyon yayınlarının baş kahramanı haline gelecekti.
Hoş geldin tele-vole hayat !...
12 eylül askeri darbesi, özal’lı yıllarda temellendirilen yaşam felsefesi, liberalleşen sol görüş, kentleri kuşatan göç dalgalarının ardından oluşan “varoşlar” ve kendilerini koruma altına alan “gettolar” arasında giderek açılan uçurum... Cumhuriyetçi, solcu, sağcı, muhafazakar, milliyetçi, liberal, köktendinci ve radikalleriyle “çıkmaz sokakta” şaşırıp kalmış bir Türkiye...
Dünya’dan habersiz, toplumdan kopuk, baskıların yarattığı “ağır depresyon” krizlerinde kıvranan, küskün aydınları ve sanatçılarıyla giderek kendi kültürünü unutan bir Türkiye...
Tabuların yıkılması adına yok edilen toplumsal değerler, ağır ekonomik koşullar altında parçalanıp yok olan aile yaşamının yerini alan tele-vole yaşamlar... Dünya ve ulusal gerçeklerden habersiz, “yalanlar” üzerine kurulu bir eğitimle yaratılan “marka gençliği”, doktor ve adliye dosyalarından televizyon ekranlarının “canlı-yayın”larından topluma yansıyan binlerce yıllık bastırılmışlığın yarattığı “travmatik” insan manzaraları... Güvensiz, umutsuz, idealsiz, işsiz ve mesleksiz insan yığınlarından oluşan Türkiye, 21. Yüzyılda IMF kredilerinde geleceğini arıyor...
Soru: sizce Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Sizin vereceğiniz yanıtı bilemeyiz.
Biz sizler adına, “Hoş geldin “tele-vole” hayat!” diyoruz.