Sabancı Holding'in ardından Rus Alfa Grubu da Migros'u satın almak için harekete geçti. Rus Alfa'nın bir üst düzey yetkilisi Migros'u satın almak için görüşmelere başladıklarını ve niyetlerinin çok ciddi olduğunu söyledi. Önceki hafta Sabancı Holding Migros'un satın alınması ile ilgilendiğini açıklamıştı. Ayrıca şirketi satın almak isteyenler arasında ABD'li Wal-Mart'ın da adı geçiyor. Yetkili Migros'un alınması ile Rusya'daki iştiraki Ramstore'un da Alfa Grubu'na geçeceğini belirtti. Ramstore'un yüzde 50'sinin Enka Grubu'na ait olduğunu hatırlatan yetkili, bu perakende zincirinin tamamının alınması için Enka ile görüştüklerini kaydetti.
TURKCELL GİBİ
Yetkiliden edinilen bilgilere göre Alfa daha önce sadece Ramstore'u almak için Koç Grubu ile tamasa geçmiş ancak görüşmeler olumsuz sonuçlanmış. Bunun üzerine grubun perakende devi aynı zamanda ünlü yatırımcı Mark Mobius'un Templeton Fonu'nun da ortak olduğu Perakrostok şirketi, Rusya'da bir başka dev perakende zinciri Pyterocka'yı satın alarak Rusya'da bir numara haline geldi. Perakrostok şirketinin Rusya'da 2.5 milyar dolarlık ciro ile pazarın yüzde 40'ını kontrol ettiği belirtiliyor. Migros operasyonunu sürdüren isimler ise Türkiye'de daha önce Turkcell'e teklif götürerek 3.1 milyar dolara şirketin yüzde 13'ünün alınmasını sağlayan ekip. Turkcell'de yaşanan başarının ardından Türkiye'de yatırımlarını artırmayı düşünen Alfa Grubu, faaliyet gösterdiği diğer alanlarda da araştırmalara başlamış. Alfa bankacılık ve perakendenin dışında petrol ve telekom alanlarında bölgede ciddi güç konumunda. Grubun bankası Alfa Bank, Rusya'nın en büyük özel bankası.
‘20 yılın en kötüsü’
İngiliz bankacılar, dalgalanma için '20 yılın en kötüsü' derken ABD'liler '1929 buhranı sonrasını hatırlatıyor' yorumunu yaptı.. Küresel piyasalarda 23 Temmuz'dan bu yana yaşanan dalgalanma konusunda hem İngiliz hem de ABD'li bankacılardan çok olumsuz yorumlar geldi. İngiltere'nin en büyük 5 bankasının yöneticileri dalgalanmayı "son 20 yılın en kötü piyasa şartları" olarak nitelendirirken ABD'li bankacılar daha da ileri giderek "Yaşananlar 1929 buhranı sonrası dönemi hatırlatıyor" değerlendirmesi yaptı. İngiliz The Times gazetesinin internet sitesindeki habere göre bankacılar, küresel piyasalardaki olumsuzluklar nedeniyle karamsar bir tablo çiziyor. İngiliz bankacılar, yaşanan olayın bir likidite değil sermaye sorunu olduğunu belirterek "likidite bakımından rahat görünen bankalar bile son dönemde günlük işlemleri bile çevirebilecek nakde sahip olup olmadıkları konusunda şüpheye düşmeye başladılar" diye konuştu.
380 MİLYAR DOLARLIK RİSK
Halen ABD'li mortgage kredileriyle bağlantısı olan 380 milyar dolarlık kaynağın dünyada dolaşıyor. Ancak bu riskin kimin üzerinde olduğu bilinmiyor ve bu da piyasalardaki tedirginliği artırıyor. İngiliz bankacılar, yaşanan olaylarla birlikte merkez bankalarına yönelik faiz müdahaleleriyle ilgili beklentilerin arttığını düşünüyor. Dalgalanmanın bilinmeyen bir başka yönü de krizin başka yönlere sıçrayıp sıçramayacağı. Ancak bankacılar krizin daha şimdiden bankaların çalışma şekillerini değiştirdiğine dikkat çekiyor. Bugünkü dalgalanmayla 1929 yılındaki büyük ekonomik buhran sonrasındaki 1930'lu yılların dünyasıyla benzerlik kuran ABD'li bankacılar ise "Buhrandan sonraki dönemde kredi pazarı yönünü kaybetmişti. Bugün yaşananlar o dönemden sonraki ikinci en büyük finansal buhran" olarak değerlendirdi.
GÖZLER 18 EYLÜL'DE
ABD'li bankacılara göre finans dünyası çok komplike bir hal aldığı için artık sektör bilinmeyen sularda ilerliyor. Bu da İngiliz bankacıların belirttiği gibi yatırımcı cephesinde tedirginliği artırıyor. Dalgalanmanın yatırımcıların risk alma konusunda daha temkinli hareket etmeye başlamasına neden olduğunu kaydeden ABD'li bankacılar, piyasalara yeniden huzurun gelmesinin ancak Fed'in rahatlatıcı bir adım atmasıyla mümkün olacağını düşünüyor. Bu arada dalgalanmaya ciddi bakanlar kadar abartıldığını düşünenler de var. Ancak herkesin hemfikir olduğu konu 18 Eylül'de Fed'in yapacağı faiz toplantısı... Kısa vadede piyasanın kaderini belirlemesine kesin gözüyle bakılan faizde ineceği beklentisi ağır basıyor. Ancak bir kısım bankacılar, Fed Başkanı Ben Bernanke'nin eski başkan Alan Greenspan gibi krizleri faiz silahıyla değil çözümü piyasalara bırakmaya tercih edeceğinden endişeli.
Türkiye’de ağır işçilik var!
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Türkiye'de İş Kanunu'nda 45 saat olarak düzenlenen haftalık çalışma süresinin, imalat sektöründe 52,2 saate ulaştığını açıkladı.
ILO Türkiye Ofisi'nin bülteninde, 50'den fazla ülkedeki çalışma saatleriyle ilgili bilgiler içeren yeni bir araştırmaya yer verildi.
Araştırmada, çalışma saatleriyle ilgili ilk uluslararası standardın getirilmesinin üzerinden yaklaşık 100 yıl geçtiği ifade edildi.
Tüm dünyadaki işçilerin yüzde 22'sine karşılık gelen yaklaşık 614 milyonunun haftada 48 saatin üzerinde çalıştığı bildirilen araştırmada, bu işçilerin, ''aşırı'' çalıştığı kaydedildi.
Araştırmaya göre, Türkiye de fazla çalışılan ülkeler arasında yer alıyor.İş Kanunu'nda haftalık çalışma saati 45 olarak belirlenirken, araştırmada Türkiye'de imalat sektöründe haftalık çalışma saatinin 52,2 olduğu kaydedildi.
Araştırmada, ''Tüm dünyada imalat sektöründe ortalama çalışma saatleri genel olarak haftada 35 ile 45 saat arasında değişmektedir. Bununla birlikte Kosta Rika, Peru, Filipinler, Tayland ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu süre söz konusu aralığın hayli ötesindedir. Örneğin Türkiye'de 52,2 saat'' denildi.
REKOR PERU'NUN
Araştırmada, en uzun çalışma saatleri listesinin başında Peru'nun geldiği bildirildi. Bu ülkede, işçilerin yüzde 50,9'unun haftada 48
saatten fazla çalıştığına işaret edilen araştırmada, haftada 48 saatten fazla çalışanların oranının Güney Kore'de yüzde 49,5, Tayland'da yüzde 46,7, Pakistan'da ise yüzde 44,4 olduğu belirtildi.
Araştırmada, gelişmiş ülkelerden İngiltere'de haftada 48 saatten fazla çalışanlarının oranının yüzde 25,7 ile başta geldiği, bu ülkeyi yüzde 25,5 ile İsrail, yüzde 20,4 ile Avusturya, yüzde 19,2 ile İsviçre ve yüzde 18,1 ile ABD'nin izlediği kaydedildi.
KAYIT DIŞININ ETKİSİ
Araştırmada, gelişmekte olan ve geçiş sürecindeki ülkelerde normal çalışma saatlerini düzene bağlamada ilerleme sağlandığı, ancak gene de ''özellikle aşırı uzun'' çalışma saatlerinin yaygınlığının kaygı verici olduğu ifade edildi.
Tüm dünyada ortalama olarak erkeklerin kadınlardan daha uzun çalıştığına dikkat çekilen araştırmada, araştırma kapsamına giren hemen her ülkede kadınların çalışma saatlerinin erkeklere göre daha kısa olduğu bildirildi.
Giderek genişleyen hizmet sektörü ve kayıt dışı istihdamın, uzun çalışma saatlerine yol açan başlıca etmenler olduğu vurgulanan araştırmada, gelişmekte olan ülkelerde, toplam istihdamın en az yarısı kadar olan kayıt dışı ekonomide çalışanların yaklaşık yüzde 30'unun haftada 49 saatten fazla çalıştığına yar verildi.
Araştırmada, ticaret, otelcilik ve lokantacılık, ulaşım, depolama ve iletişim gibi kollarda çalışma saatlerinin daha uzun olduğuna dikkat çekildi.
ÇALIŞMA SAATLERİNİN KISALTILMASI
Çalışma saatlerinin daha kısa olmasının olumlu sonuçlar getirebileceği belirtilen araştırmada, çalışma saatlerinin kısaltılmasının mesleki kaza ve hastalıkları azaltacağı, kaliteli yarı-zamanlı (part-time) iş yeri yaygınlaştıracağı belirtildi.
Araştırma sonucunda, ''insana yakışır iş için çalışma saatleri alanında'' getirilen bazı öneriler ise şöyle:
-Esnek zaman, acil durumlarda aile izni ve yarı zamanlı çalışma gibi, ülkedeki koşullara uyarlanmış aile dostu çalışma saatleri belirlenebilir,-Firmaların verimliliğini de artıracak biçimde, çalışma saatlerine yasal olarak makul sınırlamalar getirilebilir,-İşçilerin ailelerine daha fazla zaman ayırabilmelerini ve çalışma programları üzerinde daha fazla etkide bulunabilmelerini sağlayacak önlemlerle kayıtlı ekonomideki işçiler kadınlar için daha ulaşılır kılınabilir.
Buna karşın gelişmekte olan ekonomilerde bazı işçilerin salt geçinebilmek için daha fazla süreyle çalışmak istedikleri ve çalışma saatlerinin düşürülmesinin, bu kişileri yoksulluk sınırının altında bir gelire çekebileceğine de işaret edildi.
''SADECE İMALATTA DEĞİL''
Kristal-İş Sendikası Eğitim ve Araştırma Uzmanı Aziz Çelik, Türkiye'de sadece imalat sanayinde değil, başta özel güvenlik şirketleri ve marketler olmak üzere, hizmet sektöründe de çalışma sürelerinin yasalarla belirlenenin çok üzerinde olduğunu belirtti.
İşçiyi fazla süreyle çalıştırmanın, işe yeni işçi almaktan daha ucuz olduğunu ve bu nedenle bazı işverenlerin bu yolu tercih ettiğini anlatan Çelik, sendikasız çalışan birçok işçinin, fazla çalışması karşılığında ücret alamadığını kaydetti.
Fazla çalışmanın işçi sağlığını doğrudan olumsuz etkilediğini belirten Çelik, fazla süreyle çalışmanın yeni istihdamı engellediğine de dikkati çekti.
Türkiye'deki haftalık yasal çalışma süresinin Avrupa ülkelerine göre yüksek olduğunu ifade eden Çelik, Avrupa'da haftalık yasal çalışma süresinin 38-40 saat civarında olduğunu bildirdi.