“Mahkeme Salı günü lehimize karar verecek. Kararın gerekçesinde de 'Taraflar arasında bir ortaklık varsa bu ortaklığın pay defterine yazılması ve ticaret sicil gazetesinde ilan edilmesi gerekir' yazacak”
TMSF'nİn el koyduğu Merkez Yayın Holding'in eski ortağı Turgay Ciner ile avukatı Kenan Tekdağ'ın, Salı günü karara bağlanması beklenen “yürütmeyi durdurma” davasına ilişkin yakın çevrelerine söyledikleri sözler, hukuk ve iş çevrelerinde şaşkınlık yaratıyor. Ciner ve Tekdağ Salı günü görülecek davayı kazandıklarını anlatıp, kararın gerekçesinin ne şekilde yazılacağını bile kelime kelime sıralıyorlar.
İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Merkez Yayın Holding'in eski ortağı Turgay Ciner'in açtığı yürütmeyi durdurma davasını büyük bir olasılıkla 26 Haziran Salı günü karara bağlayacak. Ciner'in Sabah ve atv'nin el konulmasına karşı yaptığı 3'üncü hamlenin sonucu merakla bekleniyor.
TMSF, Merkez Yayın Holding ve bünyesindeki 50'yi aşkın şirkete 1 Nisan 2007'de el koymuştu. Sabah ve atv'nin (Bilgin Grubu) eski sahibi Dinç Bilgin'in, Turgay Ciner ile yaptığı “gizli ortaklık” sözleşmelerini TMSF'ye bizzat ibraz etmesi üzerine el koyma işlemi gerçekleşmişti.
TMSF şirketlere el koyma gerekçesini “gizli ortaklığa dayalı muvazaalı işlemler” olarak açıklamıştı. Dinç Bilgin ile gizli ortaklığı karşılıklı imzalanan iki ayrı protokolle kanıtlanan Turgay Ciner, ilk olarak İstanbul 10. Ticaret Mahkemesi'ne “hükümsüzlüğün tespiti ile muarazanın men'i” davası açtı. Ciner'in idari bir ihtilaf için İdare Mahkemesi yerine Ticaret Mahkemesi'nde dava açması “garip bulunmuş” ve “bu işin içinde bir iş var” yorumları yapılmıştı. Ancak, İstanbul 10. Ticaret Mahkemesi heyeti Ciner'in talebini oybirliğiyle reddetti.
2 ay sonra belge sundu
Ciner ve avukatları daha sonra Danıştay'da dava açtı. Bu dava da ilki gibi garip bulundu. Ciner bu kez İdare Mahkemesi yerine idari davaların temyiz mercii görevini yapan Danıştay'a doğrudan dava açmıştı. Ancak ikinci raundu da kaybetti. Danıştay 13. Dairesi, “yanlış adres” diyerek, “görevsizlik” kararı verdi.
Bu aşamadan sonra, dava “doğru adrese” gitti. Danıştay'ın “görevsizlik kararı” sonucu Ciner'in davası İstanbul 6. İdare Mahkemesi'ne düştü. O günlerde bazı yayın organlarında Ciner'in avukatı Kenan Tekdağ'ın İstanbul'daki ünlü Borsa Lokantası'nda bazı hakimlerle biraraya gelip yemek yediği yazıldı. Gariptir, haberler tekzip edilmedi.
İlk iki raundu kaybeden Ciner bu kez doğru adresi bulmuştu ama garip gelişmeler devam etti. Ciner, el koyma işleminin üzerinden 2 ayı aşkın bir süre geçtikten sonra “Dinç Bilgin'in TMSF'ye verdiği 12 Haziran 2002 ve 8 Ağustos 2002 tarihli protokolleri imha eden yeni bir protokol var” iddiasını ortaya attı. 3 Nisan 2003 tarihli olduğu ileri sürülen bu imha protokolü, ilk iki olaydaki gariplikleri bile gölgeledi.
Çünkü, Dinç Bilgin'den gizli protokolleri Mart ortasında teslim alan TMSF, 1 Nisan'daki el koyma işlemine kadar hem bu protokolleri incelemiş, hem de Ciner ve avukatlarıyla birkaç kez görüşmüştü. El koymaya doğru giden en az iki haftalık süreçte, herhangi bir imha protokolünden söz etmeyen Ciner, aradan iki ay geçtikten sonra “işte imha protokolü” diye ortaya çıkıp, bu garip delili mahkemeye arz etti. Daha da garibi, Ciner'in “imha protokolü var” demesine karşılık Bilgin, imha edildiği ileri sürülen protokollerin aslını TMSF'ye vermişti. Oysa, (adı üstünde) imha protokolünün hazırlanma nedeni, Bilgin'in TMSF'ye verdiği protokollerin imhasının gerçekleşmesi ve bunun kayda geçirilmesi olmalıydı.
Şok eden sözler
“İmha protokolü var” iddiası üzerine Dinç Bilgin ve oğlu Önay Bilgin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurup Turgay Ciner ve avukatı Kenan Tekdağ hakkında “resmi evrakta sahtecilik” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Yaptığı basın açıklamasındaki “Sahte evrak düzenleyen biriyle bir zamanlar ortaklık yaptığım için üzgün ve şaşkınım” sözleri dikkat çekti.
Bilgin ayrıca, İstanbul 6. İdare Mahkemesi'ne “TMSF ile Turgay Ciner arasındaki dava beni doğrudan ve dolaylı olarak yakından ilgilendiriyor” gerekçesiyle “müdahillik” başvurusu yaptı.
3 aydır süren bu başdöndürücü süreçte, şimdi İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nin Salı günkü duruşması bekleniyor. Ancak duruşma öncesi Turgay Ciner ve Kenan Tekdağ'ın sağda solda anlattıkları şeyler gariplikten de öte “tüyler ürpertici” cinsten.
Ciner ve Tekdağ'ın şöyle konuştukları belirtiliyor:
“3 aydır süren mücadelenin ilk aşamasını kazandık. Salı günü mahkeme lehimizde karar verecek. Hem de Dinç Bilgin'in evrakta sahtecilik konulu suç duyurusu ile müdahil olma talebinin sonuçlarını beklemeden. Kararın gerekçesi de şu şekilde yazılacak: Taraflar arasında bir ortaklık varsa, bu ortaklığın pay defterine yazılması ve ticaret sicil gazetesinde ilan edilmesi gerekir. Bu şartlar yerine getirilmemişse ortaklık geçersizdir.”
Dayanakları geçersiz
Başta TMSF'nin avukatları (ki el koyma işleminde bu avukatların da onayı var) olmak üzere, hukuk çevreleri ise Ciner ve Tekdağ'ın yazılacağını ileri sürdüğü gerekçenin hiçbir dayanağının olmadığı düşüncesinde. İnanç Sözleşmesi müessesesinin Borçlar Kanunu'nca düzenlendiğini, dolayısıyla Türk hukukunda yeri olduğunu belirten hukukçular, “Dinç Bilgin'in kriminoloji raporlarıyla gerçekliğini kanıtladığı iki protokol İnanç Sözleşmesi prensiplerine göre düzenlenmiş. Son derece ayrıntılı yazılan bu protokoller, geriye hiçbir soru işareti bırakmaksızın tarafların yasal olarak ortak olduğunu kanıtlıyor” diyor.