Cengiz Çandar'ın köşe yazısı
Hayrünisa Gül’ü, Washington’da Türkiye Büyükelçiliği binasında görür görmez, yanına yaklaşmış ve ciddi bir ifadeyle “Siz, burada ne yapıyorsunuz? Nasıl girdiniz buraya?” demiştim. 2004’ün ocak ayı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye resmi ziyareti. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de ona eşlik ediyor. Ziyaretin ilk gününün akşamı, heyet onuruna Türkiye Büyükelçiliği’nde resepsiyon.
Hayrünisa Gül, yanında büyükelçilik görevlilerinin eşleri, şaşkın nazarlarla bana baktı ve ne demek istediğimi sorguladı. Devam ettim: “Burası, Türkiye Cumhuriyeti toprağı sayılıyor. Kamusal alan anlamına gelir. Baş örtüsüyle nasıl girdiniz buraya?”
Takıldığımı anlayana dek, şaşkınlığı sürdü ve ciddi ciddi cevap verdi. “Ama”dedi, “Ben, bugün Beyaz Saray’daydım, bu kıyafetimle. Hiçbir sorun olmadı.” Bense, “Orası, ABD’nin kamusal alanı. Orada sorun olmayabilir. Burası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kamusal alanı.”
Durakladı. “Ama” diye üsteledi, “Ben, Ankara’da Dışişleri Konutu’nda oturuyorum.” İtirazımı sürdürdüm. “Eşiniz Dışişleri Bakanı olduğu için orada oturuyorsunuz. O, sizin özel alanınıza girer ama burası kamusal alan”dedim. Kakafoni besbelliydi. Takıldığım da belli oldu.
Gülüştük.
***
Taha Akyol, dün Milliyet’te “Kenardan Merkeze Gül” başlıklı bir yazı yazdı. Benim dünkü yazımın başlığı “22 Temmuz’un doğal sonucu: AKP ‘Merkez’e, Gül Çankaya’ya” idi. Kullanım süresi dolmuş ideolojik pozisyon yerine “sosyo-politik tahlil” yapabiliyorsanız, birbirinden farklı siyasi geçmişleri olanlar, bugünkü ve yarınki Türkiye teşhislerinde kolayca buluşabiliyorlar.
Taha Akyol’un dünkü yazısında şu çarpıcı tespitler vardı: “Baş örtüsünü yasaklayan yargı kararları, öğrenciler ve memurlar hakkındadır. Üniversitedeki yasak yanlış ve ideolojiktir ama değişene kadar hukuken bağlayıcıdır elbette.
Çankaya için hiçbir hukuki yasak yoktur; Sayın Sezer’in kişisel tercihi, 'hukuk' değildir.
'Kamusal alan'da baş örtüsünün yasak olduğunu belirten hiçbir kanun yoktur! Zaten 'kamusal alan' hukuki değil, siyaset bilimiyle ilgili muğlak bir terimdir! Çarşı pazar da mahkeme salonu da kamusal alandır!
Hayrünisa Hanım bazı dış gezilerde eşine refakat etti. Batı’da bir tek ciddi devlet adamı bunu yadırgamadı. Aksine, Gül’ün adaylığı Türkiye’nin ‘Avrupalılaşması'na katkı olarak karşılandı.
Baş örtüleri yüzünden kadınların bir bölümüne 'Haso’lar, 'Memo’lar diye bakmak, onlara ırkçı rejimlerdeki 'zenciler' gibi davranmak bizdeki elitist bağnazlığın bir fotoğrafıdır ve bu eski fotoğraf, gelişen bireyleşen Türkiye’ye uymuyor...
AKP döneminde hızlanan şehirleşme, eğitim, piyasa ekonomisi, dışa açılma gibi sosyolojik dinamikler 'kenar'daki milyonları 'merkez'e getiriyor; kadında da bireyleşme ve istediği gibi giyinme iradesini güçlendiriyor.
CHP 'yukarıdan aşağıya' modernleşmenin partisiydi; tıpkı DP gibi AKP de 'kenardan merkeze' modernleşmenin partisidir... Gül, 'kenardan merkeze' modernleşen toplumun taşıdığı bir isim olarak şimdi Çankaya’ya çıkıyor...”
***
Ekleyelim: Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkışını, bu ölçüler içinde kavrarsak, “türban takma eğilimi”nin önümüzdeki dönemde artmak bir yana, tam tersine, “azalma trendi”ne gireceğine hükmedebiliriz. Bir Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) araştırması, AKP’nin iktidar döneminde bunun böyle olduğunu zaten ortaya koyuyor. Bu “trend”, Hayrünisa Gül’ün Köşk’te oturmasıyla artmayacak, tersine azalacaktır. Hayrünisa Gül’ün Dışişleri Konutu’ndan Çankaya Köşkü’ne “ikamet değişikliği”, -ki, aradaki mesafe birkaç yüz metreden ibarettir- Türkiye’nin “ayrımcı-elitist” yasaklarından birinin erozyona uğramasına da yardımcı olacağı için ayrıca olumludur.
22 Temmuz, sonuçlarının anlamı ve derinliği, zaman içinde daha iyi anlaşılacak. Bu sonuçlardan biri, muhtemelen, “yukarıdan aşağıya modernleşmenin partisi” olan CHP’nin “tarihsel misyonu”nu tamamladığı ve bir “reaksiyoner kriz üretme partisi” haline dönüşerek “ölümcül bir hastalığa”yakalandığına dair.
MHP’nin, cumhurbaşkanı seçim turlarının “boykot”u önerisine, “Ne yapacağımızı CHP’ye mi soracağız” tepkisi, bir yandan, CHP’nin “siyaseti belirleme etkisi”nin sona erdiğinin, bir başka yandan “seçim yenilgisinin tescili” anlamını taşıyor; bir yandan da CHP’nin “siyasetten izolasyonu”nun başlangıcına.
Ve dolayısıyla Türkiye’nin hızla meşru parlamenter zeminde “normalleşme”ye geçmekte olduğuna.
Bunun bir başka belgesi de Tayyip Erdoğan’ın büyük bir “özgüven”le daha cumhurbaşkanı seçimi tamamlanmadan, bakanlar kurulu listesini dün Ahmet Necdet Sezer’e sunmuş olmasıdır.
Dönem, “gerilim” ve “kriz üretimi”ne sırt çevirme ve hızla “demokratik normalleşme” zamanı...
cengizcandar@referansgazetesi.com
(Referans