İşte trafik kazasında hayatını kaybeden ünlü müzisyen Barış Akarsu'nun toprağa verildiği gün Fettullah Gülen'in yayınladığı o yazı...
Ülkemizde pek çok trafik kazası meydana gelmekte ve her sene binlerce insanımız bu kazalarda hayatını kaybetmektedir. Trafik kazalarının bu denli fazla olmasının maddî-manevî pek çok sebebi var: Eğitimsizlik, ceza sisteminin yetersizliği, altyapı eksikliği, alkol, uykusuzluk, aşırı hız, sorumsuzluk, günah ve hata inancının olmayışı ve macera hissi.. gibi şeyler bunların başında gelir.
Trafik kurallarına uymak bir vatandaş olarak, ondan önce de bir Müslüman olarak bizim görevlerimizdendir. Hatta meseleye fıkhî açıdan yaklaşacak olursak, trafik kurallarına uymanın vâcip olduğunu bile söylemek mümkündür. Çünkü bu kurallar, uzun deneme ve araştırmalar sonucu elde edilen, üzerinde neredeyse bütün dünyanın ittifak ettiği 'iki kere iki dört eder' katiyetinde olmasa da yine de bir kesinlik ifade eden kurallardır. Meselâ, trafik kurallarına sebep olan âmillerin başında aşırı hız gelmektedir. Bu açıdan şehir içi ve şehir dışında belirtilen hız limitlerine uymanın vâcip olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, hız limiti aşılıp bunun sonucunda ölümlü bir kaza meydana gelmişse bu kaza, cinâyet hükmünde değerlendirilebilir. İslam fıkhında buna şibh-i amd/kasta benzeyen öldürme denir.
Şibh-i amd; -fukahânın farklı içtihatları mahfuz- öldürme maksadıyla değil de şöyle-böyle ölüme sebebiyet verme demektir. Ebû Hanife'ye göre, şibh-i amd, masum bir insanı, silah yerine geçmeyen bir şey ile vurup öldürmeye denir. Ağır bir şey kullanarak öldürmek de aynı kategoriye girer. Ölüme sebep olan âletleri âlimler; kesici olan, kesici olmayan veya ağır olan diye farklı türlere ayırmışlardır.
Ebû Hanîfe'ye göre demir ve o manada olan ağır bir şeyle işlenen cinayet şibh-i amddir. Yani kullanılan ağır âlet öldürücü nitelikte değilse cinâyet şibh-i amd kabul edilir. Bu yaklaşımlar, âlimlerin kendi dönemleri itibarıyla yaptıkları deneme ve içtihatları neticesinde ortaya çıkan tespitlere dayanır. Bu prensipler açısından trafik kazalarına bakılacak olursa, bazılarını 'amd'e, bazılarını 'şibh-i amd'e bazılarını da hataya sokabiliriz ki, bunların hepsinde de cana kıyma söz konusudur.
Bu hususta dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da emniyet kemeri meselesidir. Yolculuk esnasında emniyet kemeri takmak da sebeplere riayet noktasında vacip seviyesinde bir zarurettir. Çünkü bu konudaki ihmalin bedeli çok defa canlar verilerek ödenmektedir.
Şerit ihlali, kul hakkı ihlalidir
İslam fıkhının özünde bulunan bir başka prensip de şudur: 'Başkasına zarar verici her fiilden kaçınması mümkün iken kaçınmayan ve ihmâlkâr davranıp ihtiyatı elden bırakan kişi o işin sonucundan sorumlu tutulur.' Trafik kazalarına bu açıdan da bakıldığında ne şekilde olursa olsun, kazaya sebebiyet verenlerin sorumlu olduğunu söylemek mümkündür.
Trafik cezalarının, gelişmiş ülkelerdeki cezalara kıyasla düşük olması da kazalara davetiye çıkaran başka bir husus olarak görülmektedir. Bu sebeple ülkemizdeki ceza sistemi yeniden gözden geçirilmeli ve cezalar caydırıcı olacak şekilde düzenlenmelidir. Bir diğer tedbir de ihbar müessesesinin hayata geçirilmesidir. Gelişmiş ülkelerin çoğunda kuralların çiğnendiğini görenler onu yetkililere haber verirler.
Meselenin maddî boyutunun yanında bir de manevî boyutu vardır. Yolculuklarda kul hakkına riayet de oldukça önemlidir. Eğer araba kullanmak durumunda kalsaydım, herhalde kimsenin şeridini ihlal etmez ve yolda yan yana yürüdüğümüz insanları değişik şekillerde taciz etmezdim. Çünkü bu ciddi bir kul hakkı ihlalidir. Şeridini ihlal ettiğiniz, önüne geçip yolunu aldığınız insanın yetişmesi gereken önemli bir toplantısı, ya da acilen hastaneye yetiştirmesi gereken bir hastası olabilir. Bütün bunlar olmasa bile yine de birinin hakkı olan yolda önüne geçmek kul hakkını ihlaldir. Yani şerit ihlali kul hakkı ihlalidir.
Ayrıca, yolculuklara sevap kazanma niyeti ile çıkılsa dahi; gösteriş içinde yolculuğa çıkma, koltuğa kurulma ve hız limitini aşma gibi şeyler Allah'ın sevmediği ve mümine yakışmayan tavırlardır. Cihan fethetmeye gidilse bile, şevk ü târâb içinde değil, 'Allah'ın rızasına muvâfık mı?' diye hüzün içerisinde, riyâ, gurur ve bencillikten uzak olma mülahazalarıyla gidilmelidir. Mümin, temkîn ve dikkat insanıdır. Kulluk yolunun, gâfilâne hallere, çalıma, gurura ve gösterişe tahammülü yoktur. Ne var ki zamanımızdaki trafik kazalarını görünce, hak ve hakikat adına söylenen şeylerin fayda vermediği, şeytanın sözünün daha fazla dinlendiği görülmektedir.
ÖZETLE:
1- Trafik kurallarına uymak bir Müslüman olarak bizim görevlerimizdendir. Hatta trafik kurallarına uymanın vâcip olduğunu söylemek bile mümkündür.
2- Trafikte belirtilen hız limitlerine uymak vâciptir. Aşırı hız sonucunda ölümlü bir kaza meydana gelmişse bu, cinâyet hükmünde değerlendirilebilir.
3- 'Başkasına zarar verici her fiilden kaçınması mümkün iken kaçınmayan ve ihmâlkâr davranıp ihtiyatı elden bırakan kişi o işin sonucundan sorumlu tutulur.'
Zaman