NTVMSNBC’nin sorularını yanıtlayan uzmanlar, bor madeni türevlerinin toksik olduğu yönündeki iddiaların bilimsel gerçeklerle bağdaşmadığı düşüncesinde. Uzmanlara göre; yüksek teknoloji içeren birçok üründe kullanılan ve yüzde 72’si Türkiye’de bulunan bor ve türevleri tehlikeli olmak bir yana, Türkiye için stratejik bir ürün. Avrupa Birliği Komisyonu, Kasım ayın başında aldığı kararla bor madenin ‘üremeye olumsuz etkili toksik (zehirli) madde’ listesine aldı. Bu kararla birlikte bazı bor türevlerinin AB ülkelerinde kullanım alanları kısıtlanacak ve bu ürünler yalnızca uyarı içeren ambalajlarla satılabilecek.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler dün Bandırma Bor ve Asit fabrikaları bünyesindeki tesislerin açılışında, Avrupa Birliği’nin bor madeni ve türevlerine yönelik kararının gerekçesini “zayıf ve sudan bahaneler” olarak nitelendirdi. Güler karşı çalışmalarla bunu önlemeye çalıştıklarını söyledi.
NTVMSNBC’nin görüşlerine başvurduğu uzmanlar Bakan Güler’le benzer görüşü paylaşıyor ve borun Türkiye için stratejik önemine dikkat çekiyor.
Doç. Dr. Hilmi Orhan (Türk Toksikoloji Derneği Genel Sekreteri / Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Toksikoloji Anabilim Dalı)
Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum, Türk Toksikoloji Derneği olarak bor ve türevleri konusunda Avrupa Birliği düzeyinde başlayan bu tartışmalara gecikmiş bir dönemde dahil olduk. Ayrıca ülkelerarası bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da bilimsel çabaların politik ve siyasi olarak daha ısrarlı bir biçimde desteklenmesi ve takip edilmesi gerekir. Buna karşın derneğimiz üyesi olan toksikolog bilim insanlarının bu konudaki çalışmaları halen devam etmektedir, yani gelinen nokta nihai nokta değildir.
Türk Toksikoloji Derneği’ne 2005 yılında yapılan başvuru sonrasında görevlendirilen derneğimiz üyeleri konu ile ilgili bir Pozisyon Belirleme Yazısı (Position Statement Paper) hazırladılar ve bu yazıyı Avrupa Birliği’nin ilgili toplantısında sunarak, açıklamalarda bulunduk. Burada yer verdiğimiz görüşlerimizi kısaca özetlemek istiyorum.
YETERLİ VERİ YOK
Herhangi bir kimyasal madde için kesin olarak “insanda toksik” teriminin kullanılmasının koşulu, güvenilir nitelikte ve yeterli insan verisinin elde edilmesi ve bu verilerin konunun uzmanlarınca somut kriterlere dayalı bilimsel bir süzgeçten geçirilerek kabul edilmesidir. Bu bilimsel sürece biz ‘toksikolojik risk değerlendirmesi’ adını veriyoruz. Bor için söz konusu olan duruma baktığımızda, bu elementin kemirici deney hayvanlarında neden olduğu üreme toksisitesinin (reprodüktif toksisite) insan verileriyle desteklenmediğini görüyoruz. Bu anlamda bor elementinin insanlarda üreme toksisitesine neden olmadığı değil, bunu kanıtlayacak verilerin henüz elde edilmemiş olmadığı anlamına geliyor.
SÜREÇ HENÜZ TAMAMLANMADI
Deney hayvanlarından elde edilen sonuçlar, bir takım nedenlerden dolayı insanlardaki durumu birebir yansıtmaz. Buna karşın etik nedenlerle insanlar üzerinde deney yapılamayacağından dolayı deney hayvanı verileri bilimsel çalışmalarda ve karar alma süreçlerinde halen kullanılmaktadır. Deney hayvanı verilerini takiben söz konusu maddeye istem dışı maruz kalan insanlardan toplanan veriler değerlendirilerek sonuca gidilmeye çalışılır. Örneğin bor madeninde çalışan kişilerde gözlenen üreme toksisitesine ilişkin her türlü belirtinin, bor elementine maruz kalmayan kişilerdekinden bilimsel açıdan anlamlı bir biçimde yüksek olup olmadığının analiz edilmesi gerekir. Bu tür epidemiyolojik çalışmalar, dikkatle planlanması ve yürütülmesi gereken ve zaman alan çalışmalardır. Bor için bu süreç henüz tamamlanmamıştır.
BİLİMSEL TEMELLERE DAYANMIYOR
Bu nedenlerle, yani bu süreç tamamlanıp insanlardaki durum netleşmeden bor ve türevlerinin ticaretinde Avrupa Birliği tarafından getirilmiş olan kısıtlamalar bilimsel temellere dayanmamaktadır.
Erg Inger (Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Başkanı)
BOR İNSANA GEREKLİ
Bor, insan vücudu tarafından az miktarlarda ihtiyaç duyulan, hücrelerde sentezlenemediği için besinlerle dışarıdan alınması gereken önemli bir besleyicidir. 1981 yılına kadar bor elementinin insanlar üzerinde bir etkisinin olmadığı düşünülmekte idi. Bu yıldan sonra yapılan çalışmalarla borun, birçok tedavi için vazgeçilmez bir element olduğu ve insan gelişiminde düşünülenin tam aksine etkin olduğu belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından günlük 2 - 3 mg B alınması önerilmektedir.
Her maddenin, su da dahil olmak üzere, yüksek dozlarda vücuda alındığında toksik etki yapacağı bilinen bir gerçektir. Ayrıca maddeye maruz kalma şekli de malzemenin kullanım şekline göre çeşitlilik gösterir.
LİMİT DEĞERLER ÇOK YÜKSEK
Avrupa Birliği (AB), tehlikeli maddelerin sınıflandırılması, paketlenmesi ve etiketlenmesine ilişkin 67/548/EEC sayılı Direktif çerçevesinde bor ve türevlerinin “Kategori 2” altında “üremeye olumsuz etkili toksik madde” olarak sınıflandırılması kararını hayvan deneylerine dayandırarak almıştır. Ancak çalışmalarda baz alınan limit değerlere insanların maruz kalması mümkün olamamaktadır. (Bahsi geçen sınıflandırma çalışmaları sadece bor ve türevleri için değil AB’nin uygulamaya koyduğu REACH kapsamında tüm kimyasallara uygulanacaktır.)
Söz konusu maruziyet en fazla bor madenlerinde ve bu sektörde çalışan işçilerde soluma yolu ile olmaktadır. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesine (EFSA) ait raporlar incelendiğinde sudan ve gıdalardan alınabilecek bor miktarının Avrupa Birliği limit değerlerini aşamayacağı yorumuna rastlanmaktadır (EFSA, 2004). Enstitümüz tarafından desteklenmiş ve tamamlanmış olan bir projede günlük maruz kalınan bor değerinin 6.48 mg B/ gün olduğu saptanmıştır. Henüz tehlikeli olan üst limit bor ve türevleri için kesin olarak belirlenmemekle birlikte WHO bu değeri 13 mg /gün olarak yayınlamıştır.
AB UYARILMIŞTI
Şimdiye kadar ülkemizde ve dünyada insanlar üzerinde yürütülen epidemiyolojik çalışmalarda bor elementinin üremeye toksik etki yaratacağı yönünde bir sonuç gözlenmemiştir. Türkiye olarak hazırlanan tüm itiraz raporlarında derlenen bilimsel çalışmaların sonuçlarının değerlendirmeye alınması konusunda AB’li yetkililer uyarılmıştır. Ancak söz konusu yetkililer insanlar üzerinde yapılan çalışmaların sayısının yetersizliğine vurgu yaparak karar aşamasında hayvan deneylerine bağlı kalınacağını ifade etmişlerdir.
Enstitümüz bu konudaki çalışmalara üniversiteler ve araştırma merkezleri işbirliği ile devam etmektedir.
ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDECEK
AB’nin almış olduğu bu etiketleme ve sınıflandırma kararları elbette kısa dönemde ihracatımızı olumsuz etkileyecektir . Ancak bor kimyasallarının ve bor teknolojilerinin her geçen gün artan ticari ve fonksiyonel önemi bu konudaki hükümleri değiştirecektir. Bor kimyasallarının ve bor teknolojilerinin yurtiçinde üretimi ve uygulanması amacıyla tüm yurt sathında üniversite, araştırma merkezleri ve sanayimiz çalışmalarını sürdürmektedir.
Prof. Dr. Cahit Helvacı (Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü)
KARARIN ALTINDA SİYASİ NEDENLER VAR
Avrupa Birliği ülkelerinin hiç birinde bor üretilmiyor, Türkiye de Avrupa Birliği ülkeleri için birinci, hatta tek ihracatçıdır. Alınan bu karar sonrasında borun fiyatında düşüş olabilir. Tüm bunlar da alınan kararın arkasında sağlıkla ilgili nedenlerden çok, siyasi nedenlerin olabileceğini akla getiriyor.
Burada şunu belirtmek istiyorum; gelişebilmemmiz için mutlaka yeraltı kaynaklarımızı değerlendirebilmemiz gerekiyor. Örneğin İsveç’i İsveç yapan bakır madenleri ve bunları kullanmasıdır. Sanayi devriminin altında da kömür yataklarının verimli kullanılması yatıyor. Avrupa ülkeleri öteden beri diğer ülkelerin yer altı kaynaklarını ele geçirmek için uğraş vermektedir ve bu bugün de devam ediyor. Son dönemde, sınırlı da olsa ülkemizde bor madeni ile ilgili yaklaşımlarda bir gelişme, bir kıpırdanma söz konusudur. Ayrıca dünya rezervlerinin yaklaşık yüzde 80’ini Türkiye’de bulunuyor. Kuzey Amerika’da ve Latin Amerika’da da bor yatakları var. Ben buralarda araştırmalara katıldım. Bu ülkelerdeki bor yatakları hem limitlidir hem de bunların işletilmesi zor ve maliyetlidir. Örneğin Latin Amerika’daki bor madenlerin büyük kısmı And Dağlarının yüksek kesimlerinde bulunuyor. Ülkemizde ise hem bor yatakları çoktur, hem de bunları işletmek kolaydır. Tüm bunları göz önüne aldığımızda, alınan kararın arkasında siyasal neden olduğunu düşünmek hiç de aykırı değil.
İŞLENMİŞ BOR İHRAÇ ETMELİYİZ
Bizim yapmamız gereken, bor madeninden işlenmiş, uç ürünler elde etmek olmalıdır. İhracatımızın büyük bir bölümü ham maddedir. İşlenmiş ya da zenginleştirilmiş ürün dedeiğimizde de genelde borik asit kastediliyor. Oysa borun pek çok kullanım alanı vardır ve pek çok ileri teknoloji ürününde ikamesi olmayan girdilerden biridir.
Öncelikle temizlik malzemelerinde aklınıza giren her türlü ürünün içinde mutlaka bor vardır. Seramik üretimi borsuz olmaz. Demir-çelik üretiminde bor temel girdilerden biridir. Ayrıca her türlü yangın söndürücü ya da engelleyici ekipmanda bor olmazsa olmaz maddelerdendir.
BOR İLERİ TEKNOLOJİLERDE KULLANILIYOR
Boru bu kadar önemli kılan, sahip olduğu özelliklerdir. Bor elementi, dayanıklı, sert ve aynı zamanda da hafiftir. Ayrıca bor alaşımları ısıya dayanıklıdır. Bu özelliklerinden dolayı özellikle zavunma sanayinde pek çok kullanım alanı vardır. Tankaların zırhlarında, silahların namlularında kullanılır. Savaş uçaklarının dış yüzeyinde de bor kullanılıyor ve son dönemde ticari havacılıkta da bu söz konusu olamaya başladı.
Şu anda yıllık bor ihracatımız yaklaşık 500 milyon dolar civarındadır. Oysa son dönemde “Bor Power” adlı bir ürün geliştirildi. Bu ürünle sürtünme çok azaltılıyor. Bu çok önemlidir, makinelerin verimlerini ve kullanım ömrünü uzatacaktır. Sadece bu ürünün yıllık getirisinin 10 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla elimizdeki cevheri değerlendirmek için, boru bu tür işlenmiş, uç ürünlerde kullanmamız gerekir. Böylece borun getirisi çok daha artacaktır.
BOR BİZİM İÇİN PETROLDÜR
Tüm bu söylediklerimi toparlarsak, Türkiye için borun stratejik bir maden olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ortadoğu ülkeleri için petrol neyse, Türkiye için de bor odur.
Prof. Dr. Gülhan Özbayoğlu (ODTÜ Maden Mühendisliği Bölümü)
İNSAN SAĞLIĞI İÇİN RİSK YOK
Borun insan sağlığına, özellikle de üremeye olan etkisiyle ilgili kararlar, fareler ve köpekler başta olmak üzere hayvanlar üzerinde yapılmış deneylere dayandırılmıştır. Burada şöyle bir durum sözkonusudur; yapılan araştırmalarda insanların farelere göre beslenmeye bağlı bor maruziyetindeki farklılıkları, risk değerlendirme çalışmalarında gözönüne alınmıyor. Oysa ki, farelerin diyetlerinin içerdiği bor oranı insanlara nazaran cok fazladır. Bu nedenle farelerin plazma seviyeleri insanlardan cok yüksek olmaktadır.Bu nedenle fareler üzerinde yapılan toksikoloji calışmalari ve risk tahminlerinin insanlara uygulanması, bilimsel açıdan doğru değildir.
Gerek yurt dışında, gerekse yurdumuzda yapılan araştırmalar yüksek bor maruziyeti altındaki yörelerde (yüksek bor içerikli içme suları ve bor maden ve tesislerinin bulunduğu bölgeler) yaşayan insanlarda borun evlilik ve çocuk edinme bakımından cinsel performansı ve doğurganlık özelliklerini etkilemediği, kısırlık yaratmadığı saptanmış ve düşük, kürtaj, sezeryanla doğum sayılarının da kontrol bölgelerinden farklı olmadığı gözlemlenmiştir.
Avrupa Birliği’nin aldığı bu karar, Turkiye’nin ihraç ettiği bor ürünlerinin üzerine kurukafa konularak etiketlendirilmesini zorunlu kıilmakta, yani boru zehirli madde olarak tanımlamaktadir. Bunun ileride bor ürünlerinin kullanımına da kısıtlama getirmesi muhtemeldir.
BOR YİNE GÜNDEMDE
Borun dünya gündemine gelmesi yeni bir şey değildir. 1957’de SSCB tarafindan Sputnik’te bor katkılı yakıtın kullanılması, borun stratejik madde olarak ilan edilmesine yol açmıştı. Daha sonralariı ise bor minerali ve ürünlerinin birbirleri yerine ikame edilebilir oluşları nedeniyle bu karar önemini yitirmistir. Ancak daha sonraki dönemdeki teknolojik gelişmeler boru yine gündeme taşımıştır. Bor; elektronik, askeri, uzay, nükleer, kominikasyon, otomotiv, sağlık, makina vb sektörlerde yüksek teknolojinin vazgecilmez bir girdisidir. Son günlerde temiz enerji kaynağı olarak hidrojene olan ilginin artması ve yuksek hidrojen taşıyıcı sodyum bor hidrurun ana girdisinin boraks olması nedeniyle bor yine gündemdedir.
REZERVLERİN YÜZDE 72’Sİ TÜRKİYE’DE
Dünya bor rezervinin yüzde 72’si Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye, bugünkü dünya talebini 400 yıl tek başına sağlayacak kapasiteye sahiptir. Bor cevherine sahip diğer ülkeler A.B.D., Arjantin, Bolivya, Şili, Çin, Kazakistan, Rusya ve Peru’dur. Türkiye borda diğer ülkelere göre büyük rezerve sahip olmasının yanında borların ucuz ve kolay bir yöntem olan açık işletme yöntemleriyle çıkarılması; borun bulunduğu madenlerin ana merkezlere yakın olması, dolayısıyla ulaşımda kolaylık ve cevherlerin magnezyum, silis ve demir içermemesi gibi avantajlara sahiptir.
Dünya 2005 yılı bor üretimi cevher bazında 5,09 milyon tondur. Bunun 2,2 milyon tonu Türkiye tarafından, 1,15 milyon tonu ise ABD tarafından üretilmiştir. Amerika ürettiği borun yüzde 95’ini kendisi tüketmekte; Türkiye ise ürettiği borun yüzde 93’ünü ihraç etmektedir. Yani üretilen borun yurt içindeki tüketimi sadece yüzde 7’dir.
Türkiye’deki tüketimin arttırılması için özellikle Türkiye’nin kuvvetli olduğu alanlarda, örneğin seramik sanayiinde , bor katkılı çimento olarak insaat sanayinde tüketimini arttırması gereklidir. Diğer önemli bir alan izolasyon ve cam elyaf sanayidir. Özellikle enerjide dışa bağımlı olduğumuz düşünülürse yalıtımın binalarda vazgeçilmez olduğu görülür