Solcular arayışta: Yeni yol 3. sol!
Türk solu CHP ve DSP’nin dışında üçüncü yolunu arıyor: Yeni sol parti. Hedef, İngiltere’deki Tony Blair örneği gibi sol siyaseti tamamen değiştirip AK Parti'yi sollamak..
İbrahim Doğan'ın haberi
22 Temmuz seçimlerinin kazananı AK Parti, kaybedeni ise CHP idi. Deniz Baykal, partisinin oylarını artırdığını söyleyip başarısız olmadıklarını iddia etti. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün başını çektiği muhalif ekip Baykal’a “Siyaseti bırak” çağrısında bulundu. Solun diğer partisi DSP’de de durum pek farklı değildi.
CHP ittifakıyla Meclis’te 13 sandalye kazanmalarına rağmen değişmeyen politikalarının halkta karşılık bulmadığı açıktı. Hâl böyle olunca CHP ve DSP’nin dışında üçüncü bir yol ve talep ortaya çıktı şimdi: Yeni sol. CHP ve DSP’yi sol parti olarak görmeyen birçok siyasetçi ve akademisyen eylül ya da ekim ayında üçüncü yol için bir araya gelecek. Hedef, geleneksel zihniyeti kırarak solun sesinin, içeriğinin ve söylem tarzının değiştirilmesi. Prof. Baskın Oran’ın seçim kampanyasında ‘geri dönen’ ve yeni kuşaklar diye tarif edilen kitlelerin artık siyasette daha fazla yer alması öngörülüyor. Böylece parlamentoda temsil, hatta iktidarı isteyen bir parti kurulması hedefleniyor.
Peki, böyle bir partiye ihtiyaç var mı? 22 Temmuz seçimleri AK Parti’nin merkeze oturduğuna işaret ediyordu. Üstelik bir yandan muhafazakâr kimliğini koruyor, diğer yandan sosyal demokratların klişelerden öteye gitmeyen reform söylemlerini bir bir uygulayan parti kimliğine bürünüyordu. Ekonomideki liberal politikalar bu iki unsuru pekiştirdi. Merkez sol ise 12 Eylül sonrasında sürekli çekişmelerle gündeme geldi. SHP’nin 1989 yerel seçimlerindeki başarısı dışında parti birleşmelerinden medet umulması, liderlik mücadeleleri öne çıktı hep. Bülent Ecevit’in 1999 seçimlerindeki göreceli başarısı da uzun sürmedi. Bu yıllarda 1970’lerin halkçı Ecevit’i gitmiş, daha milliyetçi, daha devletçi bir lider gelmişti. Deniz Baykal da her seçimde gitgide devlet merkezli politikalarıyla öne çıkıyordu.
Birçok küçük parti bu sol partilerden kopuyor, doğuyor ancak marjinal kalmaktan öteye gidemiyordu. 27 Nisan gece yarısı Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan e-bildiri bir bakıma soldaki partiler açısından turnusol kâğıdı görevi gördü. CHP lideri Deniz Baykal’ın âdeta bu bildiriye sahip çıkması, DSP lideri Zeki Sezer’in sessiz kalması sosyal demokrat iddiasındaki partilerin demokrasiye ve özgürlüklere inançlarını bir defa daha tartışmaya açtı. Sola gönül verenler bu döngünün artık kırılmasını istiyor. Bazıları CHP ve DSP’nin dönüşmeyeceğini iddia ediyor, bazıları da yepyeni bir sol parti kurulması gerektiği tezini savunuyor. Bu nedenle yeni ve toplumun farklı kesimlerini de kapsayan bir parti fikri üzerinde birleşiyor herkes.
Böyle düşünenlerin parti fikrinin temelleri aslında Prof. Dr. Baskın Oran’ın İstanbul ikinci bölgeden bağımsız aday gösterilmesiyle atıldı. Her ne kadar parlamentoya giremese de seçim kampanyasının çok ses getirdiğini ve başarılı olduğunu söylemek mümkün. Baskın Oran’a göre sol içeriğini değiştirmediği sürece başarılı olamaz: Sol 1960’larda dışlanmış ve ezilmiş işçileri, sonraki yıllarda Kürtleri savundu. 12 Eylül’de bu gruba başörtülüler, Aleviler ve travestiler eklendi. Sol ise içeriğini bu yönde değiştirmediği için halktan kopuk kaldı.
“Önce sol bunlara inanacak, bunları içselleştirecek. Sadece işçiler ve Kürtler bu kategorileri oluşturmaya yetmez. Birtakım insanların sağ saydıkları (başörtülüler) dahi bunun içine girecek.” diyor. Kendisinin Meclis’e girememesini ise Nilüfer Göle’nin “Yandaşlarının ezberini bozamadığı için seçilememiştir.” sözüne bağlıyor. “Yandaşlarımızın ezberi karşımızdakinin ezberinden daha güçlü. 84 yıllık ezberi biz bir ay 21 günde bozmaya çalıştık ve tabii ki bozamadık. Bu bir başlangıçtır. Türkiye insanı bunu duymuştur, bunun üzerine gitmek lazım.”
30 binin üzerinde oy alan Baskın Oran’ın aday olması fikrini ortaya atan ikili Ahmet İnsel ve Seyfettin Gürsel idi. Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel, 22 Temmuz seçimlerini “Türk solu açısından devrin kapandığı, yeni bir devrin başladığı bir dönem.” diye tanımlıyor. Radikal Gazetesi’ndeki yazısında, 12 Eylül’de kaybolan genç militan enerjinin, 22 Temmuz’da bağımsız sol aday kampanyasında geri döndüğüne işaret ediyor. Yeni dönemde 1970’leri mitleştirerek var olmaya çalışanların emekli olma zamanının geldiğini söylüyor; siyasal parti görünümlü dernek, cemaat kulübü veya eski arkadaş birliği türünden yapılanmaların siyasal iddiası olan oluşumlara evrilmesi gerektiği tezini savunuyor.
Eski refleks, alışkanlık ve zihin dünyasında çok büyük bir değişim gerektiğini dile getiren Prof. İnsel, bu değişimin ana eksenlerinden birini “sol hareketlerin seçim, seçilme, parlamento gibi konuları küçümseyen tavrının kırılması” olarak gösteriyor. Yani iddialı bir siyasal parti öngörüyor. Bunun ümitten gerçekliğe dönüşmesinin yolunu ise solcuların ‘sol cemaatçilik’ alışkanlıklarından kopmasına bağlıyor. Etnik, dinsel ve mezhepsel kimliklerden daha çok, seçmenin siyasal tercihlerine göre oy verdiğini, bundan dolayı yeni sol’un başarılı olabileceğini öngörüyor.
Bağımsız aday fikrinin sahiplerinden Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyfettin Gürsel de 22 Temmuz seçimlerindeki sonuçlara işaret ederek “CHP hem iç değişim, hem muhalefet-çizgisi anlamında solun ilkelerinden oldukça uzaklaştı. Bir bakıma köklerine, tek parti cumhuriyetine dönüş yaptı. CHP tek parti döneminde solcu bir parti değildi. Bu önemli bir boşluk doğurdu. Bu boşluğun doldurulması şart.” diyor.
YENİ SOLU İLK SHP SAVUNMUŞTU
Türkiye solunun bugünkü noktaya gelmesi aslında 1990’ların başına kadar gidiyor. SHP’nin içinde bir grup ‘yeni sol’u savunmuştu. Bu hareket özetle solun ezberini bozmayı, dolayısıyla bu yolla Türkiye’de köklü değişimi hedefliyordu. O dönemde SHP’nin genel sekreteri olan Deniz Baykal da bu harekete destek veriyordu. 1991 genel seçimlerinde SHP’nin başarısız olması seçim sonuçlarını değerlendirmeye itti. SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay’ın editörlüğünü yaptığı Tıkanan Parti ve Çözüm Yolu Raporu köklü değişimi öneriyordu.
Ancak SHP yönetimi bunu dikkate almadı. 1992 başında Baykal ve parti içi muhalefeti kopuşa götüren olağanüstü kurultayı Erdal İnönü, az farkla kazandı. Bu Deniz Baykal’ın öncülüğünde CHP’nin kapılarından kilitlerin sökülmesi anlamına geliyordu. Tabii parti içinde Baykal’ın desteklediği değişimi savunan grup da toplu halde CHP’ye geçti. Yeni sol harekete can veren önemli siyasi kadrolar Parti Meclisi’ne de seçildi. Şahin Alpay başdanışmanlığa getirildi.
Fuat Atalay, o dönemde yeni sol hareketin fikir yapısını oluşturan Değişim Programı’nın CHP tarafından kabul edileceğini beklediklerini anlatıyor: “Baykal artık genel başkandı, bunları hayata geçireceğimizi düşünüyorduk.” Projeler Köroğlu ve Cinnah bürolarında hararetle hazırlanıyordu. Ancak bir kısım partili tarafından liberal, CHP’nin geleneksel yapısını değiştirmeye dönük görülüyordu. Baykal da konjonktürel davranarak bu çalışmaların geri çekilmesini talep etti. Fuat Atalay o günlerde Deniz Baykal’a “Sen neredesin?” diye sorunca cevap alamadı. Sonraki günlerde ise bu açılımların erken olduğunu, ülkede diğer liderlerin köklü değişim programları sunmadan genel rüzgârla nasıl iktidar oluyorsa CHP’nin de öyle iktidar olabileceğini anlatması Fuat Atalay ve arkadaşlarının partiden kopuşunu hızlandırdı.
Tam o günlerde Uğur Mumcu suikastı meydana geldi. Fuat Atalay, CHP’nin kamuoyunda oluşan bu hassasiyet ve tepki dalgasından faydalanmak için Değişim Programını geri plana ittiğini anlatıyor. “Deniz Bey o noktada kolayı seçti. Derinlemesine tahlil edip toplumu doğru yönlendirmek yerine, bu hassasiyetleri dikkate alacak bir konjonktürel davranış seçilmiş oldu.”
Tıpkı Tandoğan, Gündoğdu ve Çağlayan meydanlarındaki Cumhuriyet Mitingleri gibi. CHP bu mitinglerin rüzgârıyla iktidar olmayı hedefledi; ancak laiklik endişesinden umulan desteğin kamuoyuna yansıtıldığı kadar ciddi olmadığı 22 Temmuz’da anlaşıldı. “Üzülerek görüyorum ki o çalışmada işaret edilen birçok konu bugün hâlâ güncelliğini koruyor. Bugüne kadar çözülememiş temel sorunlarımız da bütün ağırlığı ile duruyor.” diyen Fuat Atalay’a göre CHP dün olduğu gibi 22 Temmuz seçim sonuçlarına göre de partide değişim sürecini başlatmayacak. Solun siyaset üretmekten uzak olduğunu, toplumun sorunlarına çözüm getiremeyeceğini dile getiriyor bu yüzden: “Sistem artık çözüm üretemiyor, toplumsal dinamizmi kilitliyor, ülke çapında verimliliği geriletiyor. İşte statüko budur. Sözde sosyal demokratlar, solculuk/sol kelimelerini sıkça kullanarak bir iş yaptıklarını zannediyorlar.”
SOL OYU NEREDEN ALIYOR, YENİ SOL NEREDEN ALACAK?
Solun çoğunlukla orta sınıftan oy aldığı varsayılıyor. Hâlbuki CHP daha çok orta-üst sınıftan oy alıyor. Bir bakıma sahil şehirlerinde var olma mücadelesi veriyor, varoşlarda görünmüyor. Güneydoğu’da ise esâmisi bile okunmuyor. CHP, 22 Temmuz seçiminde çuvaldızı kendine batırmak yerine medya, imamlar, ikinci cumhuriyetçiler, tarikatlar, ABD ve seçim rüşvetlerinin etkili olduğunu iddia etti. Dünyada sol rüzgârların estiği yıllarda bile CHP ortalıkta yoktu. Avrupa’da sol partilerin iktidarda olduğu dönemde ‘muhafazakâr demokrat’ kimliğiyle AK Parti 3 Kasım’da sandıktan tek başına iktidar çıktı. Sol partilerin en önemli örneği ise İngiltere’de Tony Blair’in liderliğini yaptığı İşçi Partisi’ydi.
Tony Blair, 1994’te İşçi Partisi’nin genel başkanlığı koltuğuna oturduktan üç yıl sonraki genel seçimlerde 18 yıllık muhafazakârların iktidarını sona erdirdi. Devlet kontrolündeki Eski Sol ile toplum ve kolektif çaba gibi kavramlardan uzak duran Yeni Sağ politikalara karşı İşçi Partisi’ne iktidar yolunu Üçüncü Yol diye tanımlanan ‘yeni sol’ açtı. Buna göre partisi 21. yüzyılın gerçeklerine uyum sağlıyordu. Özel mülkiyete dayalı piyasa ekonomisi, İngiliz milliyetçiliği, kilise ile barış seçimler öncesinde partisinin öne çıkan sloganlarıydı.
Öte yandan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında reformlar yapmayı hedefliyordu. Partisine çağdaş sosyal demokrasiyi hâkim kıldı. Bu büyük yenilenme 10 yıl (1997, 2001, 2005) boyunca İşçi Partisi’nin iktidarda kalmasını sağladı. İşsizlik azaldı, bilimsel araştırmalara ayrılan kaynak üç kat artırıldı. Enflasyon ve işsizlik en düşük seviyelere indi. Kuzey İrlanda’da barış sağlandı. İskoçya ve Galler’de yetki devri ile kısmî özerkliğin önü açıldı. Lordlar Kamarası’nın üye sayısı azaltıldı.
İngiltere’de en uzun süre başbakanlık yapan Tony Blair’le birlikte dünyada da Üçüncü Yol politikaların rüzgârı esti: ABD’de Bill Clinton, Almanya’da Gerhard Schröder, İtalya’da Romano Prodi… Türkiye solunun önemli bir kısmı Blair’in bu açılımlarını kapitalizm ve sağ politikalar diyerek kabullenmedi. Hatta yeni sol, sosyalizmle liberal ekonominin evliliği olarak sunuldu. Tony Blair’in Irak politikaları 2005 seçimlerinde oylarını yüzde 35’lere geriletti; ancak İşçi Partisi hâlâ iktidarda. Avrupa’da sağ rüzgârları esmesine rağmen Blair, partisinin bu dalgadan etkilenip muhafazakârların yeniden iktidara gelmemesi için geçtiğimiz aylarda görevi bıraktı. Türkiye’de ise solcu siyasetçiler bırakın iktidardan düşmeyi, muhalefetin en dibine indiklerinde bile koltuğu bırakmıyor.
YENİ SOLUN YENİ MÜŞTEREKLERİ: DEMOKRASİ, AB, SERBEST PİYASA
Peki, Türkiye’de nasıl bir yeni sola ihtiyaç var? Prof. Seyfettin Gürsel’e göre CHP artık sol parti olmadığı için yeni sol şart. “Bir ihtiyaç, bir kıvılcım olduğu kesin.” diyen Gürsel böyle bir partinin temel müştereklerini demokrasi, Avrupa Birliği ve dışa açık piyasa ekonomisi olarak tanımlıyor. Bu oluşumun içinde yer alacağının sinyalini veriyor; ama “Dışa kapalı olacağız, devletçilik yapacağız.” diyenlerle bir arada olamayacağını anlatıyor. Seyfettin Gürsel Türkiye solunun bir Tony Blair’e ihtiyaç duyduğunu düşünüyor: “Ortaokul Kemalizm’ini sorgulamak, solu halkla buluşturmak, onu yeniden üretmek gerekiyor. Bir Tony Blair’e, yeni bir İşçi Partisi’ne ihtiyaç olduğu çok açık. Baykal bunun tam aksini yaptı.” Birçok seçmenin alternatifi olmadığı için CHP’ye oy verdiği biliniyor. Böyle bir parti kurulması halinde CHP’ye hapsolan seçmen oyunun yönünü de değiştirebilir.
Yeni bir sol partinin kurulması yeni kadrolar anlamına geliyor. Hâlihazırda birçok eski siyasetçi meydana çıkmak istese de halk yeni yüzler istiyor. Bunun için siyasette yıpranmamış isimlerin inisiyatif alması ve yeni kadroların oluşturulması, bunların içinden bir lider çıkartılması gerekiyor. AK Parti’de olduğu gibi hem lider çıkartmak hem de kadro oluşturmak çok kolay değil. Nasıl olacağı ise meçhul. “Bir karınca kararlılığıyla adım adım, emek vererek yeni bir sol partiyi inşa etmek lazım. Bu soldaki boşluk Türkiye’nin dengelerini de bozuyor.
AK Parti’ye gerektiğinde destek verecek, gerektiğinde karşı çıkacak sol partiye ihtiyaç var.” Seyfettin Gürsel’e göre SHP ve ÖDP’yi de böyle bir girişimin kapsaması gerekiyor. Ayrıca Baskın Oran ve Ufuk Uras’ı destekleyen çok sayıda gönüllüden de destek almak mümkün. Eylül ayında harekete geçilmesini salık veren Gürsel, başlangıcın çok geciktirilmemesi çağrısında bulunuyor. “İnsanlar kendini dışlanmış hissetmemeli. İnisiyatifi alacak küçük çekirdek öyle tasarlamalı ki temel mutabakatı kabul eden herkese bir davet çıkartılmalı. İnşaat içinde yer alacağı duygusu verilmeli. Kimse dışlanmamalı.”
Peki böyle bir sol partinin varlığı Cumhuriyet Halk Partisi’yle çatışır mı? Seyfettin Gürsel, CHP gibi Kemalist bir partiye de ihtiyaç olduğunu düşünüyor. CHP ile ilgili eleştiriler ‘etnik Türk partisi’ odağında şekilleniyor. Mesela SHP’nin Güneydoğu raporu Deniz Baykal’ın görevde olduğu yıllarda çöpe atıldı. O günden bugüne CHP “Kuzey Irak’a girelim” noktasına geldi. Kürt kimliğini yok sayan CHP, Güneydoğu’da neredeyse yok oldu.
HEDEF MERKEZİN SOLUNU DOLDURMAK OLMALI
Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Keyman da Seyfettin Gürsel gibi demokrat, AB'yi destekleyen ve dışa açık piyasa ekonomisine bağlı, asgari müştereklerde birleşen bir sol parti öneriyor. “AKP’den daha iyi olacak.” dediği yeni sol partinin merkezin solunu doldurmasını öngörüyor. Sağa da gerekirse açılabileceğinin sinyalini veriyor. AK Parti’nin iktidar döneminde reform ve çalışmalarına destek veren Prof. Keyman, yeni sol partinin bunları daha ileri götüreceğini ileri sürüyor. Buna göre anti-AKP söylemi değil umut vaat eden bir parti istiyor. Eylül-Ekim ayında harekete geçilebileceğini düşünüyor. CHP ya da SHP’nin dönüştürülmesinin ise mümkün olmadığını ekliyor.
Fuat Atalay da demokrasi, AB ve dışa açık ekonomi asgari müşterekini kabul ediyor. Yeni sol partinin verimliliği esas alan ekonominin yanı sıra özelleştirmelere de sıcak bakmasını istiyor. İdarî sistemin çok ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Mesela milletvekillerinin ya parti üyeleri ya da doğrudan halk tarafından seçilmesini talep ediyor. Fuat Atalay da diğer siyaset bilimciler gibi üniversitede başörtüsü sorununa “Türkiye’nin şartları uygun düşmez, Türkiye bu gelişmişlik şartlarında değildir.” yaklaşımına karşı çıkıyor: “Bu halkına ve kendine güvenmeyen elit, seçkinci siyasi değerlendirmelerden kaynaklanıyor.”
Yeni sol anlayışı hayata geçirecek çekirdek kadronun laiklik anlayışı ile de hesaplaşması gerektiği tezini savunuyor. “Birbirine yabancılaşmış, hatta düşmanlaşmış hassasiyet kümeleri arasında anlayış, hoşgörü ve diyalog kanallarını açmamız, farklılığımız içinde birlikte yaşamanın güvencesi olarak laikliğin demokratik yorumunu yapmamız gerekiyor. Dinin toplum kültürünün en temel unsurlarından biri olduğu gerçeğiyle, dine saygılı olunması, din ve ibadet özgürlüğüne kuşku bırakmayacak düzeyde sahip çıkılması sosyal demokratlardan beklenir.
Yurttaşların toplum hayatındaki giyim ve kuşamları kişisel tercihleridir. Devlet bununla meşgul olmaz.” Sosyal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) kurucusu Ercan Karakaş da seçim sürecinde laik-anti laik çizgide hareket eden CHP’nin soldaki boşluğu doldurmadığını iddia ediyor. Bunun için yeni sosyal demokrat partiye ihtiyaç olduğunu düşünüyor. “Büyük bir çatı altında kendi içinde çoğulcu, yeni bir girişim söz konusu olabilsin. Aksi takdirde herkes dar kadroyla parti oluşturursa başarılı olamaz.” CHP parti programına bakınca iki kimlik ön plana çıkıyor. Birincisinde altı okun üzerinde yükselen, aralarında devletçiliğin de bulunduğu program. Diğeri ise sosyal demokrat kimlik.
Ancak CHP’de birinci kimlik, tek partili dönemin izleri şu günlerde daha hâkim. Bugünlerin şartlarına dönük yeni politikalara ihtiyaç olduğunu düşünen Ercan Karakaş, “Bir parti kurulmasının hemen sonuç getireceğini düşünmüyorum. Son beş altı yılda CHP’ye eleştiriler yönelterek kurulan partilere bakıyorum; bir yerine beş parti kuruluyor. Siyasi kültürümüzde, lider hevesleri öne çıkıyor.” diyor. Mümtaz Soysal (Bağımsız Cumhuriyet Partisi), Sema Pişkinsüt (Toplumcu Demokratik Parti), Yekta Güngör Özden (Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi), Murat Karayalçın (Sosyaldemokrat Halk Partisi) ve İsmail Cem (Yeni Türkiye Partisi) gibi.
CHP’nin dolduramadığı boşluğun bir şekilde doldurulacağını düşünen Ercan Karakaş yeni parti konusunun SODEV platformunda tartışılabileceğini söylüyor. Avrupa’da solun sürekli kendisini yenilediğini söyleyen Karakaş, bunu da program partisi geleneğinin güçlü olmasına bağlıyor.
EN BÜYÜK HANDİKAP, YENİ SOLUN LİDERSİZLİĞİ OLUR
“Yeni parti yeni program” diyen hukuçu yazar Dr. Ümit Kardaş da yeni sol partiye ihtiyaç olduğunu ve bu hareketin içinde yer almayı düşünenlerden. Baskın Oran gibi kendisine de bağımsız sol adaylık teklif edilmiş. Yeni sol partinin AKP’den daha demokratik, daha özgürlükçü olmasını istiyor. Sosyal politikaların kurumsal olarak öne çıkması gerektiğini düşünüyor. AKP’nin bunu yapmaya çalıştığını ve umut vaat ettiğini; ancak yeterli olmadığını dile getiren Kardaş’a göre yeni sol yoksulluk söylemini öne çıkarabilir.
İdeolojik açıdan tüm hazırlıklar tamamlansa da solun en büyük handikaplarından biri liderlik. Son 50 yılda sol başbakanlığa sadece Bülent Ecevit’i taşırken sağda Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan gibi liderler ortaya çıktı. “Birkaç aydın çıkacak, onla olmaz bu iş. Halkla olan köprüleri kuracak isimler lazım. AKP bunu yapıyor. Denemek lazım, başka çaresi de yok. CHP ve DSP ile olacak değil.” diyen Ümit Kardaş, iktidar partisinin demokratikleşme, özgürleşme, sosyal adalet konusundaki açılımlarını destekleyen bir parti öngörüyor.
Sosyal demokrat partinin üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması için mücadele etmesi gerektiğini ileri sürüyor. Eğer parti içi demokrasi olmazsa, dinamizm bitiyor ve yapı çürümeye başlıyor; başarısızlıklar geliyor. CHP ve DSP’den umudunu kesen sol, yeni yol arayışında. Yeni sol kıpırtısı sonbaharda, yeni sol partiye dönüşecek mi? Sol milletiyle kaybettiği uzlaşma zemininin ne zaman kazanacak? Yeni solun yeni lideri kim olacak? Bütün bu soruların cevabı da kısa sürede ortaya çıkacak.
SHP GENEL BAŞKANI MURAT KARAYALÇIN: İNANÇLARA SAYGISIZ BİR SOL OLMAMALI
Sol sözcüğünün başına sonuna birtakım tanımlamaları getiren sözcüklerin doğru olmadığını düşünüyorum. Yeni sol, Trakya Solu, Edebali Solu, Ulusal Sol, Müslüman Sol… Sol bu değerleri beşeri bir dozda içeriyor. İnançlara saygısız bir sol olmamalı. Bu arayışlar maalesef refleks haline geldi. Biz bir oluşum, arayış içinde değiliz. SHP Türkiye solunun tüzüğüyle ve programıyla en iyi ve en ileri partisidir.
CHP-DSP birlikteliği sol değildi. Bence ortaya çıkan sonucun böyle olması AKP karşısında sol bir seçeneğin ortaya konmamasından kaynaklanmaktadır. Sorun birleşme değil yenileşmedir. Ya da yenileşememedir. Birleşmelerle olacak bir şey değildir. 1995’te SHP ile CHP birleşti, hiçbir yenilik getirmediği için oylar yarı yarıya geriledi. Her önemli siyasi olaydan sonra, her seçim yenilgisinden sonra Türkiye’nin solcuları kendi partilerinde ya da sivil toplum örgütlerinde ya da akşam yemeklerinde bir araya gelerek kim genel başkan olsun, hangi partide toplanılsın diyorlar. Topluyorlar ve bunu dayatmaya çalışıyorlar. Herkes bu arayışın içine girmesin. Ben bunun yerine örgütlü ve gayrı resmi diyalog önerisinde bulunuyorum… SODEV mesela… CHP, DSP, SHP’yi davet etsin, atölye çalışması olsun. Nasıl bir örgüt yapısı olmalı, nasıl bir parti programı olmalı.
CHP MİLLETVEKİLİ YILMAZ ATEŞ: KADRO YAPILANMASI GEREKİYOR
Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki zaman diliminde altı aylık sürede yeniden yapılandırma çalışmalarını başlatacaktır. Elbette ki çok zor koşullar altında seçim mücadelesi verdik. Fakat buna rağmen daha başarılı bir sonuç almayı bekliyorduk. O nedenle önümüzdeki süreçte yeni bir kavgaya yol açmadan, yeni bir kırılma/dökülmeye meydan vermeden bunu sağlamamız gerekiyor. Partinin kendi iç yapısını öncelikle düzenlemesi lazım ki ondan sonra çalışmalar yapabilsin. Kendi yapısını yeniden gözden geçirmesi şart. Cumhuriyet Halk Partisi dışında yeni bir arayışın bir sonuç alacağı kanısında değilim. Ben o nedenle bu tür şeyleri çok ciddiye almıyorum. Yapılması gereken CHP çatısı altında kendi politikalarını halka daha etkili anlatabilecek bir kadro yapılanmasına gidilmesidir.
DSP MİLLETVEKİLİ TAYFUN İÇLİ: 22 TEMMUZ SOL İÇİN MİLAT
Sıcağı sıcağına bir olayın değerlendirmesi siyasetçileri yanılgıya sevk eder. 22 Temmuz seçimlerinin sonuçları sadece siyasi partilerin yöneticileri tarafından değil, siyaset bilimcilerin ve siyasi partilerin dışındaki siyasi aktörlerin de sağlıklı değerlendirmesi sonucu ortaya çıkacaktır. Bu değerlendirme yapılırken neden başarısız olunduğunun sorgulaması mutlaka yapılmalı ve kabahatin başkasından çok, kendinde olduğu anlayışından hareket edilerek bir sonuca ulaşılması gerekir.
Bu yapılırken de yıkıcı bir anlayışla değil yapıcı anlayışla özeleştiri mekanizmasının işletilmesi gerekir. Solun kendisini sorgulama zamanıdır, nerede hata yaptım nerede yapmadım demesi için 22 Temmuz milat olmalı. O zaman da sol Bülent Ecevit gibi yeniden eski gücüne kavuşturulur. DSP bu açılımı yapacak güçtedir.
AKSİYON
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.