Sosyete Kuyumcusu  “ERGENEKON KÜLLİYEN YALAN!...”

Sosyete Kuyumcusu “ERGENEKON KÜLLİYEN YALAN!...”

Sosyete kuyumcusu Hayrettin Ertekin; Ergenekon davasından Silivri Cezaevi’nde 5.5 yıl yattıktan sonra, yaşadıklarını editörümüz Murat Botanlıoğlu’na anlattı.

Hayrettin Ertekin; sanki 5,5 yıl yatmamış da tatilden dönmüş gibiydi… Dimdik ayaktaydı, güçlüydü. Çayımızı, kahvemizi içtik. Sohbetimizi yaptık. Devam eden bir davayı da ko­nuş­maktan ziyade yaşadıklarını okurlarımızla paylaşmak istedik.

 

-Nasıl gözaltına alındınız, böyle bir şey bekliyor muydunuz?

“ÖCALAN’ IN YAKALANIŞI GİBİYDİ”

Daha önce duyumlar alıyordum ama ihtimal veremiyordum, zaten yurtdışındaydım, uçağa bindim geldim. Arkadaşlarım, “Ergenekon’da senin de ismin geçiyor ne alaka böyle bir şey olabilir mi?” dediler. Bende onlara, “Benimle hiçbir ilgisi alakası yok. Bir yanlışlık vardır, isim benzerliğidir” dedim. O gün, sabahın 4’ünde evime, 30 tane silahlı, kar maskeli adam geldi. Abdullah Öcalan’ın yakalanışı gibiydi… Neyse gittik. Sorguda; “Ergenekon terör örgütünün üyesi misiniz?” dediler. Tabii ki bende; benim gibi bir iş adamının terör örgütü üyesi olmasının mümkün olmadığını, bir yanlışlık olduğunu söyledim. Bir iki gün sonra gerçek ortaya çıkar diye düşünürken, mahkemeye çıktık. Örgütle ilgili hiç bir şey sormadılar. Sorguda tutuklandık. Hakim karşısına çıkmak savcıya ifade vermek, tam 18 ay sürdü. Mahkemenin Başkanı aynı gün tahliyeme karar verdi. Yedek üyeler “Efendim, diğer sanıklar dinlensin öyle tahliyesine” diye şerh koydular. Böylece tahliye sevincim yarım kaldı.

 

-Duruşmada neler yaşadınız?

“SABIKAM BİLE YOK, SUÇUMU SORDUM”

Tam 430 duruşmaya katıldım. 64 saat suçsuzluğumu ispat etmek için konuştum. ”Beni hangi gerekçeyle yargılıyorsunuz? Hangi terör örgütünün üyesiyim?” diye, haykırdım bağırdım. Mahkemede hakime sordum, “Suçum ne benim? Sabıkam bile yok” dedim. Sadece dedemden kalma ruhsatlı küçük bir silah vardı. Nerede olduğunu bile bilmiyordum. Polisler evde arama yaparken bulmuşlar. Onu da Ergenekon silahı diye göstermişler. Adalet geçte olsa tecelli etti ama ben tahliye olduğuma sevinemedim bile çünkü arkadaşlarım içerde. Suçsuz yere yattıklarını biliyorum ve suçsuz yere yatan bu insanların mağdur olduğunu biliyorum.

 

- Komutanlarla diyaloğunuz nasıldı?

“ORDUYA KARŞI BİR PLANDI”

Cezaevinde kimsenin kimseden bir üstünlüğü yoktu. Bütün komutanlar son derece saygılı, terbiyeli, ahlaklı ve iyi eğitim almış, Türk Ordusu’nun en değerli kurmay sınıfı ve komuta kademesindendiler. Bu orduya karşı yapılmış bir plandı. Bizler de onların yanında garnitür olarak bulunmaktaydık. Özellikle birkaç ismi de almışlar ki bakın sadece ordu değil sivillerde var demek istemişlerdi.

 

-Cezaevindeki insanların suçsuz olduğuna inanıyor musunuz?

“SUÇLU OLDUKLARINA İNANMIYORUM”

Hiçbir sivilin; ne Balbay’ın ne Haberal’ın ne Tuncay Özkan’ın ne de içeride yatan komutanların suçlu olduğuna inanmıyorum. Yarın mahkeme karar alır, tescil edilir, beraat eder veya ceza alırlar ona ben karışmam devam eden bir mahkeme ile ilgili ben konuşmak istemem.

 

-Sizi hastanede unutuluş serüvenini anlatır mısınız?

“CEZAEVİNE TAKSİYLE GİTTİM”

Maalesef jandarmanın bir ihmali sonucu beni hastanede unuttular. Atladım taksiye gittim cezaevine.  Beni içeriye alın, dışarıda kaldım, hastanede unuttunuz dedim. Git savcıya teslim ol dediler. Bende hayır dedim.  Sabah buradan çıktım. Şimdi buraya geldim. İçeri girmek içinde iki saat uğraş verdim, yalvardım. Beni içeri alın, akşama sayım var diyerekten… Ertesi gün kaçma şüphesi var diye tutuklamaya devam kararı verildi.

 

-Cezaevinde yaşam nasıldı?

“YAŞAM UNSURU SIFIR”

İnsan unsuruna ait hiçbir şey yok cezaevinde. Bütün cezaevlerindeki mahkumların sorunu bu. Yaşam unsuru sıfır. Sadece duvarlar var. Dört duvar yapmış devlet. Bir tane de musluk koymuş, su bir var, bir yok. Elektrik var, iki misli sen ödüyorsun! Su ve elektrik parası alınmaması lazım. Yemekler çok kötü, maalesef devlet malzemeyi veriyor ama yapan insanlarda beceri yok. Devletin buna el atması gerekiyor. 33 ek­ran bir te­le­viz­yonumuz vardı. Çok is­te­dik ama de­ğiş­tir­me­di­ler. Te­le­viz­yo­nu hiç ka­pat­mı­yor­duk.  Bü­tün ha­ber­le­ri, tar­tış­ma prog­ram­la­rı­nı iz­li­yor­duk. Ki­mi prog­ram­la­rı iz­ler­ken üzü­lü­yor­duk, ya­pı­lan acı­ma­sız yo­rum­lar yü­zün­den ağ­la­dı­ğı­mız bi­le olu­yor­du. Ki­mi­ne de gü­lü­yor­duk.

 

-Ga­ze­te ve kitap okuyor muydunuz?

“KİTAP OKUMAYI YASAKLADILAR”

Günde 15 ga­ze­te alı­yor­duk. Zaman, Akit, Ye­ni Şa­fak gazeteleri hariç bütün gazeteleri oku­yor­duk. Çünkü mo­ra­li­miz bo­zu­lu­yor­du. Yo­rum­lar ca­nı­mı­zı sı­kı­yor­du. Kü­tüp­ha­nemiz vardı. Ancak ki­tap­lar ye­ter­li gel­miyordu. Biz de dı­şar­ıdan ki­tap­lar ge­tirt­me­ye baş­la­dık. Fakat kitap okumamız cezaevi yönetimini rahatsız etti. Çok ki­tap bu­lun­dur­ma­ya­cak­sı­nız diye ya­sak­la­dı­lar.

 

-Yeşile özlem duyuyor muydunuz?

MAYDONOZU ÇİÇEK DİYE KOYUYORDUK”

Allah kimseyi düşürmesin, özgürlükten mahrum bırakmasın. Yazın karpuz alıyorduk, kesmeye kıyamıyorduk. Yeşili gidecek diye. Maydanoz alıyorduk, bir hafta saklıyorduk. Çiçek diye masamıza koyuyorduk. Sonra ben dayanamadım, yapma çiçekler yapmaya başladım. Plastikleri boyayarak, süsleyerek o renkleri insanlara yaşamsal aktivite olarak sunmaya çalıştım. İsterim ki kader mahkumları boş durmasın. Boş duran insan kötü şeyler düşünüyor. İyi şeyler düşünmek için el sanatlarıyla uğraşıp vakit geçirmeleri gerekir. Ceza evlerinde atölyeler yapılmış ancak çalışmıyor. Çünkü cezaevi yönetimi çalışmasını istemiyor. Sanki çalışırsa insanlar sorun yaratır diye. Aslında asıl sorun koğuşlarda yaratılıyor. İnsanlar orda bir şeylerle meşgul olsa, okuma, eğitim, sosyal faaliyet gibi. Bunların hepsinin devlet yerini yapmış fakat hayata geçirecek düşünce yok.

 

-5,5 yıl yatacağınızı tahmin etmiş miydiniz?

“BEN TAHLİYE BEKLİYORDUM”

Avukatım, 5 gün sonra tahliye olursun dedi. Bu gün yarın çıkıyorsun dendikçe, her gün ben takım elbise giyip ayakkabılarımı boyayıp, saçlarımı tarayıp beklediğim günler oldu. Çünkü yanlışlık olduğunu düşünüyordum. Bir dakika bile tutulmaması gereken insanları gördüm, tanıdım orada. Türk milleti görecek bunları!

 

-Ziyaret saatlerinde neler yaşıyordunuz?

“SAATLER DAKİKA GİBİ GEÇİYOR”

Çok heyecanlı günler geçiriyorduk. Bir saatlik ziyaret iki dakika gibi bir zaman zarfı içinde bitiyordu. Hasreti orada sadece içimizde yudum yudum saklıyorduk. Hani çölde susuz kalırsın bir yudum suyla idare edersin ya…

 

-En çok hangi yemeği özlerdiniz?

“YUMURTAYI ÇOK ÖZLÜYORDUM”

Yemekten ziyade yumurtayı çok özledik. Sabah kalktığı zaman, Türk Halkı’nın en çok tükettiği gıda maddelerinden biridir yumurta. Çünkü erken kalkıyorsun, duruşmaya gitmek zorundasın. O an iki rafadan yumurta yerse tok tutuyor insanı.  Ancak yumurtayı bir türlü cezaevine sokamadık. Yasak dediler. Sebebini sorduk. İnsanlar yumurtayı birbirlerine atıyor dediler. Yahu; birbirlerine atılacak elli bin şey var!... Yok efendim Ergenekoncular bomba yaparmış yumurtadan! Yumurtadan nasıl bomba yapılıyorsa söyleyin de bu kadar nükleer silahlara da gerek kalmasın bari. Ayrıca terör örgütleri de tavuk çiftlikleri kurup, bomba imalatı yaparlardı eğer öyle olsaydı. Yok efendim rapor alacaksınız dediler. Gittik üniversite hastanesinden yumurta yemesinde sakınca yoktur diye rapor aldık. Ona rağmen yumurta sokmadılar. Ben bir çözüm buldum. Fakat, içeriye yumurtayı soktuğum gün tahliye oldum, yiyemedim yumurtayı. Arkadaşlarıma nasip oldu. 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.