Taylar geliyor atlar kenara
habertürk'ten Atılgan Bayar diyor ki:"CAN DÜNDAR ENTELEKTÜELİST BİR BALONDUR" sizce haksız olabilir mi?
Dün Milliyet’te Can Dündar’ın entelektüel görünmek uğruna kulağına çalınan her ismi yalan yanlış doldurduğu, Floransa ile Fazıl Say arasında akıl almaz ‘Floransay’ benzeşmesini kurduğu bir ‘masterpiece’i yayınlandı.
Ben de aşağıdaki yazıyı yazdım elbette. Ancak günün sonunda Milliyet’in ‘Basında Güven’ diskuruna duyduğum saygıdan Can Dündar’ı aradım ve kibarca, Boccaccio ressam da ben mi duymadım, dedim. Hatta nezaketi ilerletip, yahu kitabını resimlemiştir biri o resimleri yakmıştır belki diye düşündüm, dedim.
Can Dündar hata yaptığını, bugün bir düzeltme yayınlayacağını söyledi.
O düzeltme aynen şöyle:
‘Not: Dünkü yazımdaki 2 hatayı düzelteyim: "Boccaccio'nun minyatürlerle resimlenmiş eserleri", yerine "tabloları" yazmışım. Fazıl Say'ın prova fotoğrafının resim altında ise "Say, Michelangelo'nun ünlü Davud heykelinin altında" yazıyor ama fotoğrafta görünen değil, hemen yanda olan heykel "Davud"...’
Ne kadar öfkelendiğimi tahmin edersiniz.
‘Basında Güven’ diskurunun sahibi Milliyet’te, Türk basınının ‘düzgünlük’ adası Milliyet’te böyle bir kıvıştırma görmek ilginç bir utanç duygusu veriyor insana.
Bak Entelcan, şimdi bu düzeltmendeki ince ayarlı kıvrıştırma üslubu yüzünden dün yayınlamadığım yazıyı bugün senin hatrına yayınlıyorum.
İnsanın entelektüeliteye özenmesinde bir sorun yoktur. Sonuçta kötü bir şeye özenmiyorsun.
Ama...
Seni entelektüel zanneden genç okurlara yanlış şeyler öğretiyorsun.
En kötüsü, ‘gazeteci gibi’ yaptığın hatayı kabul edip özür dilemeyi bilmiyorsun.
Ve daha da kötüsü, ortalama zekaya sahip herkes gibi başkalarının zekasını küçümsüyorsun.
:"Boccaccio'nun minyatürlerle resimlenmiş eserleri", yerine "tabloları" yazmışım,” diye yazmışsın ya…
BU KIVRIŞTIRMA CÜMLESİ İLE HAK ETTİN. BEN SENİ TERBİYE EDECEĞİM.
Bilgi hatası önemli değil, düzelir. Ama bu ‘kurnaz’ üslubunu birlikte düzelteceğiz.
Şimdi birinci ders:
‘BEN BOCCACCIO’YU RESSAM ZANNEDİYORDUM. YAZAR OLDUĞUNU BİLMİYORDUM. HİÇ BİLMEDİĞİM BİR KONUDA AFRA TAFRA YAPMAKTAN ÇEKİNMEDİM’ yazana kadar bütün balonlarını patlatacağım.
Dün, ‘bir güvenelim bakalım’ diye verdiğim avansı geri alıyor ve o yazıyı yayınlayarak başlıyorum:
CAN DÜNDAR BİZİ ENTELEKTÜEL BUHRANA SÜRÜKLEDİ
Ben böyle içli-ağlak yazarlara bayılırım.
Onların ‘hisli duyguları’nı, ‘Mesut Bahtiyar’ usulü sündürmelerini bir nevi Brezilya ‘soap-opera’sı gibi takip eder; en çok da bu sulu zırtlak durumu entelektüeliteye tahvil edişlerine şaşırıp kalırım…
Hep düşünürüm, neden bir Can Dündar, ne bileyim bir Cezmi Ersöz, bir Tuna Kiremitçi entelektüeldir bu memlekette de; evlerinde nakış işleyen, Cengiz Kurtoğlu dinleyip çay demleyen, akşamüstleri içlerine melal gelen ev kızları değildir? Onlar da berikiler kadar içli halbuki…
Bu işin içinden bir türlü çıkamam. Okurum, okurum; çıkamam…
Her neyse, bu içli yazarlarımızdan Can Dündar, sevgili arkadaşım Necef Uğurlu ile benim bu günümüzü, deyim yerindeyse Boccaccio nedeniyle bok etti.
Kendisi en hisli duygularla bugün Floransa’daki Fazıl Say konserini kaleme almış. Bizim editörlerimiz de bu yazıyı pek beğenip alıntılamış. Ama bizim derdimiz Fazıl Say, değil.
Bu yazının satır arasına saklanmış devasa bir bilgi; bizim bu güne kadar duymadığımız, bilmediğimiz, sanat tarihine büyük bir katkı yapacak bir gizli bilgi var, diye düşündük.
Konserin verildiği mekanı anlatırken bakın ne diyor içli Dündar:
“Cosima, atına binmiş, bir zamanlar Boccaccio tablolarının ateşe verildiği köşeden meydana bakıyordu.
Orkestranın yerleştiği zeminin bir ucunda Michelangelo'nun Davud heykelinin bir kopyası, öbüründe Giambologna'nın yekpare bir mermerden yontarak ortaya çıkardığı ünlü tecavüz sahnesi vardı.”
Sabahtan beri Necef ile birbirimizi arayıp Boccaccio hakkında bildiğimiz her şeyi Umberto Eco’nun ortaçağ dedektifi edasıyla tartışıyoruz ve henüz bir sonuç alabilmiş değiliz.
Tabi bu arada bildiğimiz her şeyden de kuşkuya kapılmadık değil.
Benim bildiğim Boccaccio, ünlü Decameron’un yazarı, 1300’lü yıllarda Bankacılık eğitimi alan ama yazı ve şiire yönelen bir edebiyat ve düşünce adamı.
Necef tabii, benden daha fazla şey biliyor. Mesela o Boccaccio’nun evlilik dışı bir çocuk olduğunu, annesinin İtalyan değil Fransız olduğuna falan da hakim.
Ama her ikimiz de konuyu Can Dündar kadar bilemeyiz elbette. Boccaccio’nun ne resim yaptığını duyduk bu güne kadar, ki bir köşede kabloları yakılsın, ne bir resim koleksiyonu sahibi olduğunu…
Şimdi bütünüyle şüphedeyiz.
Yoksa Boccaccio gizli bir ressamdı da bunu bir tek Can Dündar mı biliyor? Dünyanın bütün gazetelerine manşet olabilicek bu gizli sırrı saklama yeminine ortak mı ki, bu kadar önemli bir bilgiyi satır arasında geçiştiriyor.
Allahtan bizim gazetecilik reflekslerimiz var. Noktayı koyuyoruz.
Can Dündar’ın Fazıl Say konserinde içine gelen melal eğer biraz dağıldıysa, şimdi Boccaccio’nun resimlerini yazar da bu haber önce Milliyet’e sonra da dünya basınına manşet olur, Türk gazetecilerin de dünya sanat tarihine nihayetinde bir katkısı bulunur, diye umutla bekliyoruz.
Yok bekleyemiyoruz, çünkü konu bir hafiye meselesine döndü. Koskoca Can Dündar sallayacak değil ya, elbet bir bildiği vardır, diyor Necef…
Tabi bu yazıyı kaleme alırken de mecburen aşağıdaki diyaloğa da devam ediyoruz:
-Necef? Yahu bu Boccaccio koleksiyoner falan olmasın, kızanlar tablolarını yakmışlardır falan?
-Yahu onlara Boccaccio tablosu mu denir?
(…)
-Ya birisi Boccaccio’nun portresini yakmış olmasın sakın?
-Delirdin galiba sen Necef, ona Boccaccio tabloları mı denir? Adamın bir bildiği vardır.
(…)
-Ulan Dekameron’u bu adam resimlemiş olmasın?
- Ya resimlemiş olsa da ona tablo mu denir?
(…)
-Medyatava yazdıysa doğrudur, Can Dündar söylediyse budur. Bence Boccaccio ressam. Ama resimleri yakıldığı için ressamlığı kanıtlanamıyor.
- Fazıl Say da ressam olmasın sakın?
Ey büyük Türk entelektüeli duyarlı insan Can Dündar, kurtar bizi bu delilikten. Yarın yayınla şu Boccaccio’nun tablolarını da içimiz rahat etsin, diyordum ki tam… Dayanamadım, Can Dündar’ı aradım…
‘Yahu’, dedim, ‘sabahtan beri bizi entelektüel bunalıma soktun. Bu Boccaccio ressam da biz mi bilmiyoruz?’
Hataymış… Davud heykeli de Davud heykeli değilmiş zaten…
Ah be güzel kardeşim, madem Boccaccio ressam mı yazar mı tefrik edemiyorsun, Floransa’da kulağına çalınan her ismi yazmak zorunda mısın sen?
Bir mecburiyet mi entellik bu memlekette?
Bak senin bu Boccaccio havaların yüzünden iki satır iş yapamadık bütün gün.
[email protected]
habertürk
EDİTÖRÜN NOTU:
"Taylar geliyor atlar kenara"
ya da, "Sezar'ın hakkı Sezar'a"
sizce başka söze gerek var mı?
Sahi yaşlanan atları ne yaparlardı, ben unuttum da!
ve yinelemekte yarar var:
"Gelecek sizlerin tavrında gizlidir"
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.