Aşure gününüz bolluk, bereket, şifa ve mutluluk ile geçsin
Bambaşka bir sevinç, bir heyecandır evlerde aşure gününün gelmesi. Akşamdan ıslanırdı aşurelik buğdaylar, fasulyeler ve nohutlar.
Üzümler yıkanır, kayısılar doğranır, biraz da portakal kabuğu derken temel malzemeler hazırdır artık.
Ertesi gün ıslanan malzemeler haşlanıp büyükçe bir kazanın içine koyulur, birbirleri ile kaynamaya bırakılırdı. Amaç sadece güzel lezzetli bir tatlı yapmak mıydı acaba?
Yıllar sonra anladım aşuredeki hikmeti ve Muharrem ayının sırrını. Meğer o günde neler neler saklıymış bizim bilmediğimiz.
Kelime olarak aşurenin anlamı:10 veya onuncu gün olan öşur, aşar kökünden geliyormuş. Ayrıca Kuran-ı Kerim de Fecr Suresi’nin 2. Ayeti Kerimesinde “Onuncu geceye and olsun ki” diye bahseder o günden. Nedir onuncu gecenin hikmeti diye sorduğumuzda, önümüze bununla ilgili pek çok olayların vuku bulduğuna dair belgeler çıkar.
Aşurenin Hz Nuh Peygamber ile ilgili oluşu ve Muharrem ayının onuncu gününde gemisinin Cudi Dağı’na oturduğuna dair anlatılan pek çok şey vardır. Neredeyse bütün Peygamberlerin yaşadığı en önemli olayların hep bu güne denk geldiği söylenir.
HZ Adem A.S’ın yeryüzünde Havva ile ilk karşılaştıkları gün
HZ Adem A.S ile H.Z Davut’un tövbelerinin kabul edildiği gün.
HZ Eyüp Peygamber’in şifaya kavuştuğu gün
HZ İbrahim A.S’ın doğduğu gün
HZ İbrahim A.S’ın ateşten kurtulduğu gün
HZ İsa peygamberin ana rahmine düştüğü ve göğe ref edildiği gün
HZ Musan Peygamber’in kavmini Kızıl Deniz’den geçirdiği gün
HZ Yunus A.S’ın yunusun karnından kurtulduğu gün
HZ Yusuf’un kuyudan kurtulduğu ve babası Yakup A.S’a kavuştuğu gün
HZ İdris’in Allah’ın katına ref edildiği gün
HZ Muhammed Mustafa (s.a.v) efendimizin geçmiş ve gelecek bütün günahlarının mağfiret edildiği gün
Ve Hz Hüseyin’in şehit edildiği gün diye anlatılır bu gün.
Bütün bunların doğruluk derecesi sadece Rabbimiz katındadır.
Bilindiği gibi Hz. Nuh İdris Peygamber’den sonra kavmine gönderilen Ulü-l Azim peygamberlerden biridir. Allah ona şöyle vahyetti. “Gözlerimiz önünde ve sana bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap” Tufan ile sular yükseldi ve gemi günlerce yüzmeye devam etti.
Nihayet sular çekilip gemi Cudi Dağına oturduktan sona gemiden yeryüzüne inen müminler ellerinde kalan son erzaklarını birleştirip bir kazanda kaynattılar ve pişen bu yemek ile karınlarını doyurdular.
Ama Aşurenin her sene Muharrem ayının onuncu gününde pişmesinin hikmeti bu muydu acaba?
Birbirleriye uyumlu olmayan bir sürü yiyecekler, tatlısı, tuzlusu, ekşisi, serti, kokulusu bir kazanda kaynayıp nasıl bu kadar lezzetli olabiliyor diye düşünüyor insan. Asıl mesele “Hamdım, piştim, oldum” olabilir mi?
Buğday, fasulye, nohut, üzüm, karanfil, gülsuyu, ceviz, incir, pirinç, portakal bir arada kaynayınca ortaya çıkan bu lezzete inanmak mümkün mü?
Her dinden, her milletten, her inançtan insanın aynı topaklarda yaşayıp, bir kazanda birbirleri ile kaynaması da aşure ile remz ediliyor olabilir mi?
Aşure; birlik beraberliktir, kaynaşmaktır. Sevgidir, dostluktur, komşuluktur, vefadır. Birlikte kardeşçe yaşamanın doyulmaz mutluluğudur.
Aşure birbirleri ile farklı toplumların bir kazanda kaynamaları, birbirleri ile kucaklaşmalarıdır.
Aşure bir remz, bir vurgudur, bir farkındalıktır.
Kısaca Aşure TEVHİD’in ifadesidir.
Aşurenin yenmesinden süslenmesine kadar her detay bir incelik bir simgedir.
İçine koyulan 11 çeşit malzeme 11 İhlası ve üzerindeki 12 parça süsleme 12 imamı ifade eder. İçindeki bütün malzemeler esmadır. Aşureye konulan malzemeler 7 ve yedinin katları olarak hesaplanır. 7 ölçü buğday, 7 ölçü nohut,7 ölçü şeker gibi. Çünkü Kuran’da gök katları ve yer katları hep 7 rakamı olarak anlatılmıştır.
Pişirme işlemine başlarken Fatiha Suresi okunur. Üzerine okunan ayetlerin yiyenlere şifa olması için dua edilir. Pişirilmesinin ve dağıtılmasının bir sene boyunca eve bolluk ve bereket getireceğine inanılır.
Haşlanan malzemelerin birbiri ile özleşmeleri için kaynama süreci oldukça uzun tutulur. İçine portakal kabukları, karanfil, sonuna doğru kuru üzüm, kuru kayısı konulması aşureye has bir koku oluşturur. En son olarak gül suyu, varsa misk ilavesi ile pişme işlemi son bulur. Tabi bir de içine sevgimiz katılırsa lezzetine doyum olmaz.
Tabaklara alınan aşureler soğuduktan sonra süslenmeye başlanır. Ceviz fındık, tarçın, çam fıstığı, kuş üzümü gibi akla gelen ne varsa 12 rakamı tamamlanmaya çalışılır.
Sıra artık konu komşuya, fakir fukaraya dağıtma işlemine kalmıştır. Genellikle bu iş çocukluğumuzda bizlere verilirdi. O zamanlar bunun kutsal bir görev olduğunun bilincindeydik.
Eskiden bu dağıtım işlerini severek gönüllü dervişler yaparmış. Boşuna dememiş Yunus “Derviş gönülsüz gerek” diye. Ne güzel bir kültürümüz ve ne güzel geleneklerimiz varmış. İnsanlar bunlar ile ne güzellikler yaşarmış.
Aslında kah gelenek kah görenek, örf ve adet. Kültür, dini inanç, hayır ve şifa diyelim. Amaç dostlukları pekiştirmekmiş.
Toplumun topluca yaşadığı bir olayla mutluluğu yakalamasıymış.
Her şey Yaradan’a ve yaratılana duyulan sevgidir aslında. Sevgi hayatın temeli, yaratılma sebebidir aslında. Seven sevilir, sevgi insana mutluluk verir. Sevgiyle çoğalır bolluk bereket.
Seven düşünür; Neden gökyüzü bu kadar mavi? Neden çiçekler bu kadar renkli? Kuşlar neden bu kadar güzel ötüyor? Nasılda herkes birbirine bu kadar dost bu kadar kardeş? Herkes de vefa herkes sana sevgili… Neden mi? Sen onları sevdiğinden beri…
Aşure gününüz bolluk, bereket, şifa ve mutluluk ile geçsin.
Güzin Osmancık
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.