İstanbul Kimliği-I: Mekan ve Etnik-dinsel özellikler!
İstanbul, İmparator Konstantin’in adını verdiği şehirdir ve Türkçeleştirilerek, ‘Konstantiniye’ denildiği de bilinmektedir. ‘Konstantin’ kelimesinin ortasındaki ‘stan’, bunun en temel göstergesidir. Yunanca ‘polis ‘ de ‘şehir’ demektir.
Yanyana getirirsek, ‘Stanpolis-Stanpol-İstanpol-İstanbol-İstanbul’ şeklinde bir dilsel dönüşüm olması çok büyük olasılık. Ancak, başka isimler de kullanılmıştır. Darü’s Saltanat-ı Aliyye, Darü’l Hilafeü’l Aliyye, Dersaadet ya da İslambol gibi…
‘İslambol’dan dönüşümle ‘İstanbul’ kelimesine ulaşıldığı iddiası inandırıcı görünmüyor; zira, kent Fatih Sultan Mehmet şehri aldığında, Müslüman nüfus çoğunluk değildi; hatta, şehre göçmen alındıydı. Doğu Romalılar’ın tümünün de kılıçtan geçirilmediğini biliyoruz. Onlar İstanbul Rumları oldular.
Roma topraklarındaki çoğu kentin adı, Antik Yunan ya da Roma’dan kalmadır. Trebizond Trabzon, Sinope Sinop, Lycaonia-İconium Konya, Anycra Ankara, Attalia Antalya, Brousse Bursa, Philippolis Filibe, Amastris Amasya, Thessalonique Selanik, Andrinople Edirne, Pergamon Bergama, Ephesus Efes, Gallipoli Gelibolu, Aleppo Halep olmuşlardır.
Kent kimliği, kentteki insanların kültürel aktarımıyla üretilip şekillenir. Bu kültürel donatı, aynı zamanda kimliği de betimler. İmaj ise, üretilen bu kimliğin başkaları tarafından algılanış biçimidir.
İstanbul, kozmopolit kültüre sahip bir şehirdi. İnternette dolaşan ‘İstanbullu kimdir?’ türü yazılarda sıkça vurgulandığı üzere, bu kültür, Türkler yanısıra, Rumlar, Ermeniler, Museviler, Süryaniler, Levanten Hristiyanlar, Çingeneler, Çerkes, Arnavut, Boşnak gibi, farklı etnik kökenlerden insanlarla vücut bulmuştu.
Yeniçerilerin çoğu Sırp’tı. Son dönemlere kadar, Türk ve/veya Müslüman olmaları kesinlikle yasaktı. Yeniçeri olarak seçilecek kişilerin Hristiyan olduğu, papaz tarafından teyid edilirdi. Padişah anneleri farklı etnik kökenlerden köle kızlardı. Müslüman olup, Türk isimleri aldılar. Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun, Bizanslı bir Tekfur kızıydı ve esas adı Holofira’ydı. Türk ve Müslüman olmayan eş alma, bir gelenek olarak, tüm saltanat boyunca sürmüş; belki de Osmanlı hoşgörüsünün kaynağı olmuştur.
Tarihsel olarak İstanbul’da semtler, genel bir yaklaşımla, etnik-dinsel özelliklere göre farklılık gösteriyordu. Eyüp –Fatih, Müslüman semtiydi. Eyüp Sultan’ın kutsiyetle bağlantılı olsa gerek…Tahta çıkan padişahların mutlaka gittikleri ilk ziyaret yeriydi Eyüp Sultan.
Rumlar, Pangaltı-Kurtuluş-Feriköy taraflarında ve Fener Rum Patrikhanesi’nin bulunduğu Fener’de yaşamaktaydılar. Doğum adıyla Dimitris Arhondonis, 1. Bartholomeos adıyla ‘İstanbul Ortodoks Patrikhanesi 270. Ekümenik Patriği ve İstanbul Başpiskoposu’ sıfatıyla, halen Fener’de görev yapmaktadır.
Pangaltı adı, Kont Pancaldi ‘den, Feriköy’ün adı, bölgenin eski sahibi olan Levantenlerden Ferry ailesinden gelir. Kurtuluş’a, Tatavla denilirdi Ermeni Patrikhanesi ise Kumkapı’daydı ve Kumkapı ve bilhassa Samatya, Ermeni halkıyla ünlüydü. 11 Ocak 2020’de Başepiskopos Şahak Masalyan patrik seçilmiş olup; Patrik Şahak II, halen, Türkiye Ermeni 85. Patriği olarak , Kumkapı’da görev yapmaktadır. Museviler ise Balat’ta otururlardı.
Balat’ta halen Özel Balat Or- Ahayim Musevi Hastanesi de mevcuttur. Sefarad ve Aşkenaz Musevileri’nin dini lideri olan İsak Haleva ‘nın yönetimindeki Hahambaşılık ise, Beyoğlu tarafında olup, Hristiyanlardaki şekliyle ruhani bir makam olarak kabul edilmez. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Galata ve Pera ise, Levantenler’in oturduğu bölgelerdi.
Çingene semtleri de vardı. Sulukule bunların başında yer alıyordu. Sarıyer’de Çayırbaşı, Dolapdere altında Hacıhüsrev, artık ‘Roman’ diye anılan bu yurttaşlarımızın yaşadığı yerlerin başında geliyordu.
Teşvikiye Camii’nin yapılışıyla, Teşvikiye-Nişantaş, Osmanbey, Şişli’ye doğru yerleşimin teşvik edilmesi ise, oldukça yakın tarihtedir. Buralar, bilhassa 1940’lardan itibaren, şehrin en eğitimli ve modern kesiminin , dil-din farkı olmaksızın yerleşmeye başladığı bölge olmuştur. Müslüman Türkler, Museviler, Hristiyan Rumlar, Ermeniler, artık bu bölgede birlikteydiler.
Şişli-Mecidiyeköy arasındaki Hristiyan Mezarlığı, adeta şehir merkezinin sonunu gösterirdi ki, İETT Tramvay Deposu’nun da tam karşısında, şimdiki Cevahir AVM’de olduğu yerde kurulmuş olması, bunun ispatıdır.
Nereden nereye! Değil mi?