Paramiliter Terör!

HDP’yi meşru hale getirmenin önemli argümanlarından biri HDP’nin sadece kürtlerin değil bütün Türkiye halklarının üstelik sol bir parti olduğu yalanıdır.

Abdullah Öcalan’ın benim en iyi projem dediği geçmişten bugüne türevleriyle HDP’nin sol ve solcularla ilişkisinin en önemli nedeni; toplumda son derece yüksek olan PKK karşıtlığını HDP ve onun içindeki kimi sol ve solcu unsurlarla yumuşatmak içindir.

Çünkü kimi sol, solcuların HDP bileşenlerinden olması, HDP’ye destek vermesi onu toplum içinde daha yumuşak göstermiştir. HDP bu ilişki biçimini çok iyi kullanmıştır.

Gerçek olan HDP’nin kürt partisinin ötesinde etnik milliyetçilik temelinde siyaset yapan Kürtçü bir parti olduğudur. Etnik milliyetçiliğe dayalı Kürtçülük, Türkçülük Faşizmin teorik olarak tespitinin de en doğru ifadesidir.

Özellikle son yıllarda Türkiye siyasetinin iktidarı ve muhalefeti ile bu alana devrildiğini görüyoruz. Açıkçası konjonkturel olarak milliyetçiliğin son derece yükseldiği bir dönemi yaşıyoruz. Irkçılık ve milliyetçilik sadece Türkiye’nin değil bütün Dünya ülkelerinin birinci sorunlarından biri. Özellikle Avrupa’da Irkçılık hareketi ve partilerinin hızla yükseldiğini kurumsallaştığını görüyoruz.

HDP ve türevleri geçmişte etnik milliyetçilik konusunda daha özenli ve toplumsal mücadele içerisinde sol ve demokrat bir siyaset anlayışına sahipken özellikle son yıllarda partiye çekilen operasyonlarla kimi zaman liberal, kimi zaman milliyetçi, kimi zamanlarda ise dinci, gerici, mezhepçi savrulmalar içinde olduğu görülüyor.

Abdullah Öcalan, İmralı, HDP ve tasfiye edilen Demirtaş’ın politik süreçlerde farklı tavır almaları ise Kürt hareketinde büyük bir çözülmenin olduğunu açıkça gösteriyor. Beşir Atalay’ın Abdullah Öcalan’dan AKP’ye biat edin mektubunu elinin tersiyle itip seni başkan yaptırmayacağız süreci ile Kürt hareketi başka bir sürece evrilirken Demirtaş’ın içeri tıkılıp HDP tarafından da tasfiye edilip yerine Yetmez ama Evet ve evetçi liberallerin güdümüne sokulan parti bugün başka bir yere evrilmiştir.

HDP’nin Politika belirleyicileri politik hat ve stratejisini kuranların kurnaz oldukları gözden kaçmıyor. Dışarıdan yani dünyanın farklı yerlerinden bakıldığında sanki solcu, seküler bir parti görünümü, içeriden bakıldığında daha muhafazakâr, liberal bir parti algısının yaratılması siyaset mühendisliğinin de eseri olarak karşımızda duruyor. 

1980 sonrası kimi sol ve solcuları parti bünyesine almaları, o insanları kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda kullanmaları da o siyaset mühendisliğinin eseridir. Siyaset ve kurumları bu biçimiyle Kürtleştirildi. Türkiye devrimcilerinin sahip olduğu bütün kurumlar, sendikalar Kürtleştirildi. İşçi sınıfı Kürtleştirilmiştir teorisini bilinçli olarak yayarak işçi sınıfının demokratik mücadelesi de bilinçli olarak bulanıklaştırıldı.

1980 öncesi solun Kürt ajandası şarki efkariye, doğu sorunu, İlhak vs. iken solun 1980 12 Eylül yenilgisinin ardından solun içinde gizli, baliğ bir verem mikrobu gibi hareketsiz duran Kürt, Kürtçülük uygun ortamı bulduğunda yeniden işlev kazanarak Türkiye siyasetini adeta verem mikrobu gibi sarmıştır.

Doktor Hikmet Kıvılcımlı Kürt coğrafyası için sömürge tezini ortaya atan tek liderdi. 68 kuşağının önemli bir bölümü için Kürt coğrafyası misak-i milliydi. Hakkını yemeyelim 68 önderlerinden İbrahim Kaypakkaya’da Kürt meselesi konusunda önemli tespitleri olan bir liderdi. Gerek Mahir Çayan gerekse Deniz Gezmiş ve arkadaşları statükoyu savunuyorlardı.

Sovyetler birliğinin çözülme ve dağılma süreci olan 1987 ve 1989 yılı sosyalist solun da Türkiye’de havlu attığı yıldır. Solun önemli bir bölümündeki liberalizasyon ve aslı nesli tükenmiş örgütler için de Kürt hareketi önemli bir sığınak limandı öyle oldu. Bu türler için sosyalizm mücadelesi, işçi sınıfı mücadelesinde bitip yerini fukuyamacılığın yer aldığı bir dönem başlamıştır. Solun önemli bir bölümü fukuyamacıdır.  Sosyalizm öldü kapitalizm insanlığın bütün ihtiyacını karşılayacaktır. Ulus devletlerin de sonunun geldiği teorize edilmiş sonra bu geri alınmıştı.

2009 yılında yazdığım çatı partisi başlıkla makalemde Kürtleri ve onların peşine takılan solcuları devletin peşine takma projesi olarak nitelediğim HDP bu işlevini yerine getirip misyonunu tüketmiştir. Kürtlerin tasfiyesinde oynadıkları kösemen koyun rolünü de çok iyi yerine getirdiler.

Bin bir emekle kazanılan belediyelerin AKP’ye teslim edilişi bunun en iyi örneklerinden biridir.

Barışa, demokrasiye, demokratikleşme ve kardeşlik yerine bu coğrafya da düşmanlığın yanında yer aldılar.

Demokratik mücadelenin önündeki en büyük engellerden, takozlardan biri HDP’dir.

Devrimci dediğimiz insan sözünü açıktan söyleyen gözünü budaktan da sakınmayandır. Biz böyle öğrendik. Devrimci başkalarının acıları üzerinden siyaset yapmaz. Nesneleri, nesnelliği ifadelendirirken namuslu ve dürüst olur.

HDP ve PKK

Dün çözüm süreciyle AKP’ye yanaşma olan HDP bugün Amerikancı muhalefetin ardına dizilmiş olan seçim partisi HDP ittifak gereği belediyelerde aldıkları görevlerde mevcut belediye başkanlarının adeta emir eri olmuşlardır.

Siyasal misyonunu tamamlayamayan, Kürt ve Türk emekçilerinin yoksullarının partisi olamayan bu partinin devlet tarafından değil kendi kongre kararıyla tarihin derinliğine itilmesi gereğini defalarca yazdım.

PKK bir gerilla hareketi değildir.

PKK için salt terör örgütü demek yetmez. PKK bölge halkının kurtuluş mücadelesinin de önündeki en büyük engellerden biri ve dönem dönem devlet tarafından büyütülmüştür. Bugün Emperyalizmin kucağında oturup Kürt halkına ve devrimcilere de şiddet uygulamış etnik, milliyetçi, paramiliter bir terör örgütüdür.

Gara’ da katledilen 13 insan bu ülkenin yoksul emekçilerinin çocuklarıdır. Kirlenmiş savaşta milyonlarca insan hiç uğruna katledildi katledilmeye devam ediyor.

Katillerini lanetliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar